Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"TOPLUMSAL CİNSİYET ÜZERİNE" - Umut Doğan BİLİCİ

TOPLUMSAL CİNSİYET ÜZERİNE ÖZET Tarihsel süreç içerisinde kendine kısa veya uzun vadede birçok zaman yer edinmiş, aynı zamanda günümüz çağdaş toplumlarında da hâlâ görülen bireysel, örgüt düzeyinde ya da toplumsal anlamda yaşanan gruplaşmaların ve farklılaşmaların bireyler, örgütlenmeler ya da toplumlar arası yarattığı sorunların insancıl düzeyde nasıl çözüme kavuşturulacağı devlet-toplum hiyerarşisinde süregelen bir sorun olarak kalmıştır.            Toplum,   gücünü, barındırdığı kültür muhtevalarından, değişik görüş ve eylemlerin uyum içerisinde sürdürüldüğü, sosyal bilinç ve grupların bulunduğu bir organizasyondan alır. Temelinde bireylerin bulunduğu bu sosyal organizasyonlar birey olmanın şartlarından gelen bir sorumluluk ve zorunlulukla beraber içerisinde çok çeşitli yapılanmalara kucak açar. Bu farklı yapılanmaların ve sosyal hayatın dayanak noktası birlikte yaşama şuurudur. Farklılıklar kadar birlik ve bütünlüğün sağlanması da önemlidir. Fakat birey ve toplum ol

"DÜŞÜNEREK HAYATTA KALANLAR" - Ali Hayran KİLİSLİOĞLU

DÜŞÜNEREK HAYATTA KALANLAR       İnsanın bu doğadaki en temel amaçlarından bir tanesi hayatta kalabilmek. Ve insan, olabildiğince uzun yaşama gayreti sürdüren bir canlıdır. Bunun yanında hayvanlardan birkaç küçük farkımız var; hatta çoğu zaman hayvanlara göre müthiş derecede eksik bile sayılırız. Bizi koruyacak kürkümüz, pençemiz vs. yok. Ama bizi hayvanlardan ayıran birkaç tuhaf özelliğimiz de var; mesela hayatta kalmak için bir amaca hizmet etmeyen yazı yazmak işlevi gibi. Bunun yanında insanlar doğal ortamda kendilerini üst amaçlara hizmet ettiğini düşünmeye meyilli olan ilginç   canlılardır aslında. İlim üretmeyi ve tüketmeyi çok seviyoruz. Farklılıklar yaratmayı, tek düze giden bir doğal ortamda kompleks bir dizilime sahip olmak ve biricik olmak çok hoşumuza gidiyor.   Kendimizi sadece hayvanlardan ve doğadan üstün görmekle yetinmiyor kendi türümüzden hatta kendi eşlerimizden üstün görmeye bayılıyoruz. Bizim hayatta kalmamız için birbirimizin etini yememize hiç gerek yok ama

"CİNSİYETSİZ DÜNYA" - Ayşe EMDİRME

CİNSİYETSİZ DÜNYA   Şimdi sizinle bir hayal kuralım, toplumsal cinsiyetçiliğin olmadığı cinsiyetsiz bir dünya hayali… Düşünsenize bir erkek çocuğuna Barbie bebeğin alındığını ya da yeni doğan bir kız çocuğunun “aslanım benim” diye sevildiğini… Kadınların da erkeklerle aynı maaşı alabildiğini ve eşit şartlarda çalışabildiğini… Cinsiyet farklılıklarının yerini “insanın kendine kattığı farklılıkların” aldığı bir toplumun varlığını düşünün.    Erkeklerin bulaşık yıkayıp sofra kurduğu, kızların bozulan eşyaları tamir ettiği ve her ikisinin de hiç kimse tarafından hor görülmediği bir dünya da yaşasaydık neler değişirdi? Belki de böyle bir dünya da yaşasaydık bir iş başvurusu değerlendirilirken cinsiyete dikkat edilmez, her iki cinsiyet içinde eşit imkanlar göz önünde bulundurulurdu. Fakat ne yazık ki cinsiyetçi yaklaşımların, ataerkil kalıpların kök saldığı bir dünya da yaşıyoruz. Gözden kaçırılan bir diğer nokta ise toplumsal cinsiyetin biyolojik olmadığıdır. Gel gel

"LİLİTH’DEN SÜREGELEN DİRENİŞ- KADIN KURTULUŞU" - Minel ALTAY

LİLİTH’DEN SÜREGELEN DİRENİŞ- KADIN KURTULUŞU    Kadına, kadın demenin ayıplandığı, kadınlığın ‘’kadınlar ve kendini kadın hissedenler tarafından yaşanan bir oluş’’ olarak tanımlanmayıp biyolojik varoluşa sıkıştırıldığı ve bu sıkıştırılmaya bir de heteronormatif toplumsal cinsiyet rollerinin egemen olduğu bir dünya düzeninde kadının, erkeğin ve daha birçoğunun toplumdaki yerinden söz etmek başlı başına politik bir eylem olsa gerek.     Ataerkil sistemde kaçınılmaz bir sonmuşçasına işlenir toplumsal cinsiyet bedenlerimize, zihinlerimize. Birey olmanın unutulduğu ikili cinsiyet sisteminde ya ileride özel alan hapsolan, anne rolü ile mutfak arası sıkışan, kırılgan, daima süslü olması beklenen şimdilerde ise eline oyuncak bebekleri verilen bir kız çocuğusundur; ya da kamusal alanın egemeni, güçlü(!), adaletli(!) ve toplumdaki diğer doğru şeylerin atfedildiği, biricik görevi eve para getirmek olan, duygularını gizlemek zorunda bırakılacak eline tüfekler tutuşturulan bir oğlans

"KİM BU UYGAR?"- Melis TİMUR

KİM BU UYGAR? Hadi kendimizi kandıralım ve uygarlık kavramını bir çarşafa dolayıp birer ucundan çekiştirelim. 80 milyonluk güzel ülkemin 79’u varsın yapamasın sokak röportajlarında tanımını... D evrimci H onoré Gabriel  babası Victor’a mektup yazarken kullandığı için bu kelimeyi zamanla kavramsallaşmış. Bilseydi yapar mıydı? Yani yapardı. Çünkü O, içine düştüğü yabancılaşmayı çözümleyebilen bir devrimciydi. Her neyse... Psikoloji öğrencisi olarak Freud ne hissetmiş hemen değinip öyle başlamalıyım sanki. Freud; “Bir Yanılsamanın Geleceği” isimli kitabında uygarlık hakkında şöyle demiş: "Uygarlık bana, iktidar ve baskı araçlarının mülkiyetini elde etmenin yöntemini kavrayan bir azınlık tarafından, direnen bir çoğunluğa uygulanan bir olguymuş gibi görünüyor." Çoğunluk, azınlık, baskı, olgu, kapitalizm... Düşünmeye devam. Afrika savanlarında yaşayan aileler mi, Amazon yerlileri mi,   Yozgatlı bir köylü mü? Hangisi daha uygar? Ticari ve politik sistem baskı

"GEÇMİŞTEN BUGÜNE"- Seda ULUDAĞ

GEÇMİŞTEN BUGÜNE Bir toplumun her anlamda gelişebilmesi ve sağlıklı bireyler barındırabilmesi için gereken en önemli faktör ”sağlıklı algıya” sahip bireyler yetiştirmektir. Öncelikle toplumun en küçük parçası olan kişilerin, hem kendilerine hem de diğer kişilere karşı farkındalık kazanmaları gerekir. Fakat bu farkındalık meselesı ”farklılık” meselesine dönüşmemelidir. İnsanlar birbirlerinden elbette farklıdırlar ancak bu farklılıklar birbirlerinden güçsüz, niteliksiz veya aşağılık oldukları anlamına gelmez. Günümüzde de dile getirilen kadın-erkek eşitliği talebi, aslında evrimsel sürecin getirdiği ve kapitalist sistemin abartmasıyla yaygınlaşan algıdan ötürü doğan bir taleptir. Bu talebin amacı toplum tarafından tam olarak anlaşılamamıştır. Kadın-erkek eşitsizliğine karşı beklenilen şey, kadınların erkeklerden daha üstün olması gerektiği talebi değildir. Aksine; kadın ve erkeklerin eşit kabul edilmesi gerektiğiyle ilgili bir taleptir. Bunu talep ediyor olmak ve bu hakkı istiyor

"TOPLUMUN VERDİĞİ ROLLER DEĞİL; BİZİM SEÇTİĞİMİZ ROLLER" - Ezgi KAYA

TOPLUMUN VERDİĞİ ROLLER DEĞİL; BİZİM SEÇTİĞİMİZ ROLLER Geçmiş çağlardan beri toplumlar cinsleri belli bir kalıba koyma çabası içindedir. Ve bu kalıplar maalesef bizlerin düşüncelerini, yeteneklerini arka plana atar. İsteklerimizi gerçekleştirirken bizi engeller. Bu engelleri aşmak kolay olmasa da çağımızda bu kalıplara karşı olmak adına yapılan çalışmalar geleceğe dair umudumuzu arttırıyor. Fakat ne yazık ki bu kalıplar günümüz şartları içinde birçok toplumda hâlâ gücünü korumaktadır. Peki nedir bu kalıplar? Bu kalıpları genel bir biçimde toparlarsak en uygun isim ''Toplumsal Cinsiyet'' olabilir. Bireyleri yeteneklerine, isteklerine uygun olanı değil de; cinslerine, fiziklerine uygun olanı seçme konusunda uygulanan baskıya toplumsal cinsiyet diyebiliriz. Toplumsal cinsiyet yeni bir kavram mıdır peki? Aslında isim olarak yeni karşımıza çıksa da ilk çağlardan beri insan hayatının bir parçası olmuştur. Daha ilk çağlardan beri insanlara fiziklerine göre roller biçil

"MEDYADA KADIN OLMAK" - Gülce Güney GÜL

MEDYADA KADIN OLMAK Medya, sözlükte “Yığınlarla iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak ad, kitle iletişim araçları” olarak geçer. Bu iletişim aracı sayesinde birçok marka ismini tanıtıp ürünlerini pazarlayabilir. Peki, markalar ürünlerini nasıl pazarlamayı tercih ediyorlar? Toplumun en küçük birimindeki en üst statüyü etkileyerek tabii ki. Bu cümlenin ne anlama geldiğini incelemekle başlayabiliriz. Ataerkil toplumun en küçük birimi olan ailede eve para getiren ve bu sayede yönetimi elinde tutan güç; baba figürü. Baba figürü ana tanrıça döneminin sonlanmasıyla yani çok uzun yıllardır toplumlarda güç unsuru hâlini aldı. Ataerkil ise Yunancada patriarkhēs kelimesinden geçmiştir ve anlamı tam olarak “ babanın yönetimi ” dir. Ataerkillik yani patriarka ise yetişkin erkeklerin mutlak egemen olduğu sosyal düzeni gösterir. Ataerkilliğin yanı sıra heteronormatif de olan bir toplum içinde barınmaktayız. Heteronorm

PÖMYAP YAZI EKİBİ "PSİTHOTH" İLE YAYINA HAZIR!

                                  PSİTHOTH                                            Psikoloji Öğrencileri Meslek Yasası Platformu ( PÖMYAP ) Yazı Ekibi olarak çalışmalara başlamadan önce dergimizin adına uzlaşmamız ‘PSİTHOTH’ yönünde oldu. Bu yazıda genel hatlarıyla dergimizin adının hikayesi üzerinde duracağım . Thoth: Antik Mısır Mitolojisi’nde yazının, bilgeliğin ve aklın tanrısı. Temsili; İbiş kuşu başıyla, elinde bir kalem ve her şeyi kaydettiği parşömenleri ile resmedilir. Thoth’un Sümer dilindeki adı olan “Ningişzidda” Ağacın Efendisi - Yaşamın Eseri anlamına gelmektedir. Hem Sümer hem de Mısır uygarlıklarında   bilimlerin koruyucusu olarak kabul edilir. Hermopolis civarında yaşadığı düşünülen Thoth, aynı zamanda Mısır’ın en bilindik ve en saygın tanrılarından da birisiydi. Bazı mitlerde kendi kendini yarattığı (doğurduğu) söylenirken bazılarında ise Ra’nın yumurtasından doğduğuna inanılır. ( Geraldine Pi