Ana içeriğe atla

"LİLİTH’DEN SÜREGELEN DİRENİŞ- KADIN KURTULUŞU" - Minel ALTAY



LİLİTH’DEN SÜREGELEN DİRENİŞ- KADIN KURTULUŞU


   Kadına, kadın demenin ayıplandığı, kadınlığın ‘’kadınlar ve kendini kadın hissedenler tarafından yaşanan bir oluş’’ olarak tanımlanmayıp biyolojik varoluşa sıkıştırıldığı ve bu sıkıştırılmaya bir de heteronormatif toplumsal cinsiyet rollerinin egemen olduğu bir dünya düzeninde kadının, erkeğin ve daha birçoğunun toplumdaki yerinden söz etmek başlı başına politik bir eylem olsa gerek.

    Ataerkil sistemde kaçınılmaz bir sonmuşçasına işlenir toplumsal cinsiyet bedenlerimize, zihinlerimize. Birey olmanın unutulduğu ikili cinsiyet sisteminde ya ileride özel alan hapsolan, anne rolü ile mutfak arası sıkışan, kırılgan, daima süslü olması beklenen şimdilerde ise eline oyuncak bebekleri verilen bir kız çocuğusundur; ya da kamusal alanın egemeni, güçlü(!), adaletli(!) ve toplumdaki diğer doğru şeylerin atfedildiği, biricik görevi eve para getirmek olan, duygularını gizlemek zorunda bırakılacak eline tüfekler tutuşturulan bir oğlansındır. Bu kaçınılmaz sondan biraz olsun kurtulmaya çalıştığında din, toplum, iktidar ve daha nicesi Lilith’ten beri olduğu gibi seni ötekileştirir. Özellikle bir kadın, ikinci cins, olarak bu sistemde var olmak da sistemden kurtulmak da çok zordur. (Elbette erkekler de etkilenir fakat ataerkil sistemin yeniden ürettiği bir sonuç olarak egemen güçler de eril olduğu için bu durumdan kadınlara oranla çok daha az rahatsızlık duyarlar.) Simone de Beauvoir ‘’Kadın doğulmaz ama kadın olunur’’ derken ‘’kadınlık’’ kalıplarıyla nasıl yüzleştiğimizi çarpıcı bir şekilde açıklar aslında. Fakat böylesine bir açıklamayı yapmış; gençlik yıllarında annesini mutfakta izlerken böyle olmayacağını, onun yaşantısının bir yere gideceğini söyleyen onun bile gittiği yer bir erkek, Sartre, olmuştur. Adeta bir erkek tarafından yaratıldığını söylemiştir. Çoğu kadın da Simone gibi cinsiyetçi rollerden son derece rahatsızdır fakat günlük hayatta yaşadıklarına göz yumar, cinsiyetçi sistemi yeniden üretir.

    Biz, biyolojik olarak kadın olsun olmasın kendini kadın hisseden tüm kadınlar olarak her şeyden önce bize dayatılan rol ve imgeleri bir bir söküp atmalı, aramızdaki egemenlik fikirleriyle yüzleşmeliyiz. Hiçbir kadınlık durumunun diğerinden daha değerli, ayrıcalıklı olmadığını görmek hepimizin maruz kaldığı eril iktidar ilişkilerini anlamamızı sağlayacaktır. Böylece bize dayatılan rolleri yeniden üretmeyen, tüm kadınlar için yaşanabilir bir kadınlığa ulaşabiliriz.

                                                                                                               Minel ALTAY                                                                                           


Yorumlar

  1. Çok doğru ve yerinde tespitler. Kadın olmak bir rol olmamalıdır...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik