TOPLUMUN VERDİĞİ ROLLER DEĞİL; BİZİM
SEÇTİĞİMİZ ROLLER
Geçmiş çağlardan beri toplumlar cinsleri belli bir
kalıba koyma çabası içindedir. Ve bu kalıplar maalesef bizlerin düşüncelerini, yeteneklerini
arka plana atar. İsteklerimizi gerçekleştirirken bizi engeller. Bu engelleri
aşmak kolay olmasa da çağımızda bu kalıplara karşı olmak adına yapılan
çalışmalar geleceğe dair umudumuzu arttırıyor. Fakat ne yazık ki bu kalıplar
günümüz şartları içinde birçok toplumda hâlâ gücünü korumaktadır.
Peki nedir bu kalıplar?
Bu kalıpları genel bir biçimde toparlarsak en uygun
isim ''Toplumsal Cinsiyet'' olabilir. Bireyleri yeteneklerine, isteklerine
uygun olanı değil de; cinslerine, fiziklerine uygun olanı seçme konusunda
uygulanan baskıya toplumsal cinsiyet diyebiliriz. Toplumsal cinsiyet yeni bir
kavram mıdır peki? Aslında isim olarak yeni karşımıza çıksa da ilk çağlardan
beri insan hayatının bir parçası olmuştur. Daha ilk çağlardan beri insanlara
fiziklerine göre roller biçilmiştir. Örneğin, kadın güvenli bir yerde çocuğuna
bakıp erkeğini beklerken erkek ise yemek bulma adına bir sürü tehlike ile
karşılaşabilir. Tarih sahnelerinde istisnalar ile karşılaşsak da geçmişten bu
güne kadına ve erkeğe fiziksel özelliklerine göre biçilen roller ve kalıplar
her daim hayatın içinde olmuştur.
Toplumsal cinsiyet kavramında atlamamamız gereken
nokta şudur ki; toplumsal cinsiyet tek bir cinsi kısıtlamaz, kadını kısıtladığı
kadar erkeği de kısıtlar. ''Kadınsın sen işte otur evinde!'' lafı nasıl bir
kadının damarına dokunuyorsa ''Ya erkek adamsın sen ağlama güçlü dur!'' lafı da
bir erkeğin damarına dokunabilir. Çünkü bizim cinsimizden önce gelen bir
kavramımız var kadınlıktan ve erkeklikten önce: “İnsanız!”
Toplumların cinslere biçtiği bu kalıpları yok etmenin
tek yolu bu kalıplara karşı çıkmak. Çünkü bu kalıplar biz kendimizden taviz
verdikçe çoğalacak, daha da keskin çizgiler ile belirleneceklerdir.
Bizler bu kalıplara karşı çıkmak için neler
yapabiliriz?
Öncelikle bir şeyi unutmamamız gerekiyor: Toplumun
dayatması ile olan her karar özgürlükten oldukça uzaktır. Çünkü özgür ve
sağlıklı bireyler seçimlerini yaparken kendi kararlarını göz önünde bulunarak
yapmalıdır. O yüzden bu kalıplara karşı çıkmanın en güzel yolu onları yok
saymak.
Hayatımızdan ''Ya sen kadınsın nasıl yapacaksın onu?'', ''Erkek adamsın ne işin var orada?''
kalıbındaki ve bu anlamı taşıyan bütün sözcükleri silmeliyiz. İnanın bu lafta
kolay bir şey olsa da icraata geçirmek oldukça zor. Çünkü dilimizde
yaygınlaşmış ve bunları çok sık kullanıyoruz ve kendi öz dilimizde bu anlama
gelen o kadar çok atasözü, deyim var ki...
Örneğin hepimizin duyduğu,
bildiği hatta belki kullandığı bir atasözü ''Yuvayı dişi kuş yapar'' gelmez. Ve
daha bunun gibi bir sürü kalıplamış cümleler var dilimizde. Bu kalıplaşmış
cümleler ile toplumsal cinsiyet kavramı normalleştirilmeye çalışılsa da bu
durum oldukça anormaldir.
Eğer seçimlerimizde özgür olmak istiyorsak toplumdan
gelecek kınama, nasihat ve türevindeki laflara kulağımızı kapatmayı öğrenmek
zorundayız. Çünkü toplumun bu lafları biz kulağımızı kapatmadığımız için
türüyor.
Yine günlük yaşantımızdan örnek verirsek kadının
yoğun tempoda çalışması toplum tarafından kınanır ve kadına ailenin, anneliğin
önemi toplum tarafından sık sık hatırlatılır; çünkü toplum kadına erken saatte
evinde olup çocuklarına bakma rolünü vermiştir. Tıpkı herhangi bir yerde bir
erkeğin hesap ödememesinin anormal karşılanması gibi çünkü toplumlarda erkekler
para kazanır ve bu yüzden de hesabı erkekler öder.
İşte tüm bu baskıya rağmen bu baskıları yok sayıp
toplumsal cinsiyet kavramına karşı bir farkındalık yaratmalıyız. Her zaman
küçük adımlar büyük adımların habercisi olur, biz bu küçük adımları atıp daha
sonra bu küçük adımların büyük adımlara dönüşmesi için çabalayacağız. Kadın ve
erkeğin biyolojik unsurlarına göre değil de isteklerine göre şekillendiği
toplumların oluşmasını sağlayacağız.
Ezgi KAYA
Yorumlar
Yorum Gönder