Ana içeriğe atla

"GEÇMİŞTEN BUGÜNE"- Seda ULUDAĞ


GEÇMİŞTEN BUGÜNE


Bir toplumun her anlamda gelişebilmesi ve sağlıklı bireyler barındırabilmesi için gereken en önemli faktör ”sağlıklı algıya” sahip bireyler yetiştirmektir. Öncelikle toplumun en küçük parçası olan kişilerin, hem kendilerine hem de diğer kişilere karşı farkındalık kazanmaları gerekir. Fakat bu farkındalık meselesı ”farklılık” meselesine dönüşmemelidir. İnsanlar birbirlerinden elbette farklıdırlar ancak bu farklılıklar birbirlerinden güçsüz, niteliksiz veya aşağılık oldukları anlamına gelmez. Günümüzde de dile getirilen kadın-erkek eşitliği talebi, aslında evrimsel sürecin getirdiği ve kapitalist sistemin abartmasıyla yaygınlaşan algıdan ötürü doğan bir taleptir. Bu talebin amacı toplum tarafından tam olarak anlaşılamamıştır. Kadın-erkek eşitsizliğine karşı beklenilen şey, kadınların erkeklerden daha üstün olması gerektiği talebi değildir. Aksine; kadın ve erkeklerin eşit kabul edilmesi gerektiğiyle ilgili bir taleptir. Bunu talep ediyor olmak ve bu hakkı istiyor olmak bile ne yazık ki acı bir durumdur. Fakat gerçek şu ki; demokratik ve çağdaş bir toplumda  kadın ve erkeğin eşit görülmesi şarttır. Doğrusu bu eşitliğin, demokrasi adı altında oluşmasına bile gerek yoktur. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun kadın-erkek eşit sayılmalı ve birbirleriyle dayanışma hâlinde yaşamalıdır. M.Ö. zamanlarda, çoğu bölgede tanrıça sıfatı ile tanrıdan farklılaşan ”kadın” günümüzde fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalmakla birlikte tecavüz ve cinayet kurbanı olarak anılıyor.  Bir insanla karşılaştığımızda ona karşı ilk yargılarımız, onun cinsiyeti üzerinden şekilleniyorsa burada bir sıkıntı olduğunu belirtmek durumundayım. Bu konudaki yargılarımızın altında yatan en büyük neden “kültürdür”.  Kültür o kadar güçlü bir faktördür ki, atasözleri ve deyimlerimiz bile kültürümüzden etkilenerek “kadın”a karşı büyük bir savaş açmıştır. “Yuvayı dişi kuş yapar.” ibaresinde bile kadınlara ne kadar büyük bir yükün yüklenmiş olduğunu görebiliyoruz. Bu yargılar gündelik hayat ile büyük bir çelişki içerisindedir. Mesela yuvayı kuracak güçte görülen kadın, “elinin hamuruyla erkek işine karışamaz”.  M.Ö.  ilkel zamanlarda bile bereketin sembolü olarak görülen ve yüceltilen “kadın”, artık neden aciz sıfatlardan başka sıfatlara layık görülmüyor?



Seda ULUDAĞ

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik