GEÇMİŞTEN BUGÜNE
Bir toplumun her anlamda gelişebilmesi ve sağlıklı bireyler
barındırabilmesi için gereken en önemli faktör ”sağlıklı algıya” sahip bireyler
yetiştirmektir. Öncelikle toplumun en küçük parçası olan kişilerin, hem
kendilerine hem de diğer kişilere karşı farkındalık kazanmaları gerekir. Fakat
bu farkındalık meselesı ”farklılık” meselesine dönüşmemelidir. İnsanlar
birbirlerinden elbette farklıdırlar ancak bu farklılıklar birbirlerinden
güçsüz, niteliksiz veya aşağılık oldukları anlamına gelmez. Günümüzde de dile
getirilen kadın-erkek eşitliği talebi, aslında evrimsel sürecin getirdiği ve
kapitalist sistemin abartmasıyla yaygınlaşan algıdan ötürü doğan bir taleptir.
Bu talebin amacı toplum tarafından tam olarak anlaşılamamıştır. Kadın-erkek
eşitsizliğine karşı beklenilen şey, kadınların erkeklerden daha üstün olması
gerektiği talebi değildir. Aksine; kadın ve erkeklerin eşit kabul edilmesi
gerektiğiyle ilgili bir taleptir. Bunu talep ediyor olmak ve bu hakkı istiyor
olmak bile ne yazık ki acı bir durumdur. Fakat gerçek şu ki; demokratik ve
çağdaş bir toplumda kadın ve erkeğin
eşit görülmesi şarttır. Doğrusu bu eşitliğin, demokrasi adı altında oluşmasına
bile gerek yoktur. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun kadın-erkek eşit
sayılmalı ve birbirleriyle dayanışma hâlinde yaşamalıdır. M.Ö. zamanlarda, çoğu
bölgede tanrıça sıfatı ile tanrıdan farklılaşan ”kadın” günümüzde fiziksel ve
duygusal şiddete maruz kalmakla birlikte tecavüz ve cinayet kurbanı olarak
anılıyor. Bir insanla karşılaştığımızda
ona karşı ilk yargılarımız, onun cinsiyeti üzerinden şekilleniyorsa burada bir
sıkıntı olduğunu belirtmek durumundayım. Bu konudaki yargılarımızın altında
yatan en büyük neden “kültürdür”. Kültür
o kadar güçlü bir faktördür ki, atasözleri ve deyimlerimiz bile kültürümüzden etkilenerek
“kadın”a karşı büyük bir savaş açmıştır. “Yuvayı dişi kuş yapar.” ibaresinde
bile kadınlara ne kadar büyük bir yükün yüklenmiş olduğunu görebiliyoruz. Bu
yargılar gündelik hayat ile büyük bir çelişki içerisindedir. Mesela yuvayı
kuracak güçte görülen kadın, “elinin hamuruyla erkek işine karışamaz”. M.Ö. ilkel zamanlarda bile bereketin sembolü olarak
görülen ve yüceltilen “kadın”, artık neden aciz sıfatlardan başka sıfatlara
layık görülmüyor?
Seda ULUDAĞ
Yorumlar
Yorum Gönder