TOPLUMSAL CİNSİYET ÜZERİNE
ÖZET
Tarihsel süreç içerisinde kendine
kısa veya uzun vadede birçok zaman yer edinmiş, aynı zamanda günümüz çağdaş
toplumlarında da hâlâ görülen bireysel, örgüt düzeyinde ya da toplumsal anlamda
yaşanan gruplaşmaların ve farklılaşmaların bireyler, örgütlenmeler ya da
toplumlar arası yarattığı sorunların insancıl düzeyde nasıl çözüme
kavuşturulacağı devlet-toplum hiyerarşisinde süregelen bir sorun olarak
kalmıştır.
Toplum,
gücünü, barındırdığı kültür muhtevalarından, değişik görüş ve eylemlerin
uyum içerisinde sürdürüldüğü, sosyal bilinç ve grupların bulunduğu bir
organizasyondan alır. Temelinde bireylerin bulunduğu bu sosyal organizasyonlar
birey olmanın şartlarından gelen bir sorumluluk ve zorunlulukla beraber içerisinde
çok çeşitli yapılanmalara kucak açar. Bu farklı yapılanmaların ve sosyal
hayatın dayanak noktası birlikte yaşama şuurudur. Farklılıklar kadar birlik ve
bütünlüğün sağlanması da önemlidir. Fakat birey ve toplum olabilme bilincinin
gelişmediği toplumlarda farklılıkların kültürel boyutta olması ve sürdürülmesi
çeşitli tartışma konularını ve sorunları beraberinde getirir. Burada devreye
girecek olan bu makalenin amacı, temelinde toplumsal farklılıkların toplumsal cinsiyet temelinde
değerlendirmesini yapmaktır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER:
Cinsiyet Kavramı, Cinsel
Kimlikler, Toplum, Birey, Toplumsal Cinsiyet, Farklılaşma, Sosyal Farklılıklar
SOSYOKÜLTÜREL DEĞİŞİM, GELİŞİM VE FARKLILIK
Sosyal bütünleşme olarak tanımlayabileceğimiz
toplum kavramını toplumsal cinsiyet olgusuyla incelerken değinilmesi gereken en
önemli nokta: Değişim, gelişim ve farklılık kavramlarının açığa kavuşturulması
hususudur.
İnsanın hem hayvani hem de insani
özelliklerinin bulunduğunu ve bunun varoluşumuzun yapıtaşını oluşturduğunu söyleyen
Erich Fromm’a göre insanın hayvani
yapısı fizyolojik gereksinimlerini karşılarken insan yapısı ise kendi
varlığından haberdar olmasını, düşünmesini ve imgelem gücünü simgeler. İnsan
diğer canlılardan farklı olarak özel bir yerinin olduğunu bilmek ister. Bu amaç
doğrultusunda bunu yapabiliyorsa tek başına, yapamıyorsa da bir grupla bağdaşır
ve kendini gösterir.
Kişi artık bulunduğu toplumun
değer yargılarına uymayacağını bildirdiği anda bireysel bir farklılaşma eğilimi
başlar. Farklılaşmalar yapısı gereği bireyde
içselleşemez ve elbette kendini göstereceği bir ortama (diğer bireyler
grubuna) ihtiyaç duyar. ‘İnsanların
tümünde bir farklılaşma eğilimi bulunmakla birlikte, bu eğilim sınırsız
değildir.’(Sürgevil, 2010: 39)
Buradan hareketle farkılaşma yolunda ilk adımını bir şekilde atmış bireyin,
benzer yönde farklılaşan diğer bireyler grubuna ihtiyacı vardır, diyebiliriz. Farklılaşma
eğilimi belirli durumlarda kendini gösterir ve koşulların yerine getirilmesini
gerektirir. Örneğin bir ortamda farklılaşmadan söz edebilmemiz için öncelikle
toplumun bireye o imkânı sunmaması ya da bireye verilen bir imkânın olması ve
ardından da bu imkânın geri alınması gerekir. Eksikliğini duyduğu bu imkânın
sağlanması konusunda birey kimi zaman bireysel kimi zamanda örgütsel
çalışmalarda bulunur. Örneğin A marka gömleğin ülkesinde üretilmemesini protesto
edebilir ve A marka gömleğin üretilmesini isteyen diğer bireylerle beraber, o
markanın ülkelerinde fabrika açması, ürünlerinin piyasaya sürülmesi yolunda
çalışmalar yapabilirler. Çünkü istek uyandıran A markası, o toplumun süregelen
giyim tarzlarından ‘farklı’, yeni bir
konumdadır. (Yani, toplum, bireylerine A marka gömlekten faydalanabilme hakkını
hiç vermemiş oluyor.) Fakat bu yazımızda daha çok farklılığın ‘toplumsal
cinsiyet’ açısı üzerinde duracağımdan bir de ilgili bir örnek vermek istiyorum.
Öncelikle söylemeliyim ki durum, kültürel anlamda bir farklılıktan ibaretse bir
üst boyuta taşınır. Mesela, eşcinsellik algısının gelişmediği ve kabul
görmediği bir toplumda bu yönelimin üyeleri ve destekçileri tarafından
başlatılan hukuken tanınmak ve kabul görmek adına verilen savaşta, toplum
başlangıçta yine ateşleyici bir etkiye sahiptir. Çünkü zaten kabul gören bir
şeyin kabulü için çabalamak ve düşünmek anlamsızdır. Burada yine hemen üst
satırlarda bahsettiğim, toplumun farklılaşma süreci üzerindeki rolünü
görüyoruz.
Farklı kültürden bahsederken toplumda
bir bütünleşmeden ziyade kısmi bir kitle hareketi görürüz. (Alt gruplar) Eğer
farklılaşma tüm topluma mal edilebiliyorsa, burada artık farklılaşan bir
kültürden değil, evrimleşen bir toplumdan bahsederiz.
Farklılaşabilmek adına gerekli
şartların sağlanmasının ardından alt grupların hakim kültür ile bağlarının
incelenmesi farklılık eğiliminde olan birey ve kuruluşların toplum için önemini
anlamak adına anlamlı bir noktadır. İnsan tabiatı, biyolojik yapısı hariç,
ancak bir toplum içinde kendini gösterebilir. Yani kısaca birey toplumdan,
toplum da bireylerden oluşur diyebiliriz. Birey elbette ki tek başına bir toplum
oluşturabilecek niteliğe sahip değildir fakat toplum biyolojik açıdan yeni
bireyler meydana getirebilir. İşte bireyle toplumun iç içe olduğu bu noktada
alt kültürlerin hakim kültürle olan ilişkisi son derece önemlidir. İnsani
temellerden gelen ve doğal bir zorunluluk olan farklılıkların topluma kabulü
konusunda süreci yumuşatacak olan alt – hakim kültürün ilişkisidir
aslında.
FARKLILAŞMANIN BAŞLANGICINA BİR YOLCULUK: CİNSİYET OLUŞUMU
Bütün farklılaşma türlerinin
kökenine indiğimizde temelde karşılaşacağımız şey biyolojik cinsiyetimizin
belirlenmesidir.
Biyolojik cinsiyet; sperm ve
yumurtanın birleşmesinden ötürü ve ilk birleştiği anda ortaya çıkan bir
unsurdur ve dolayısıyla bir yavru doğarken mutlaka bir cinsiyet ile doğar.
Memelilerin çoğunda bir çift cinsiyet (seks) kromozomu bulunur. Diğer
kromozomlar gibi cinsiyet kromozomlarımız da genlerden oluşur. Y kromozomu
üzerinde bulunan SRY geni erkeklerin
embriyonik dönemdeki cinsiyete bağlı özelliklerinin gelişimini, özellikle de
testis oluşumunu tetiklemektedir.(evrim ağacı) Cinsiyet hormonu androjen yeterli düzeyde üretilirse
bebek erkek cinsel organlarına sahip olacaktır. Dişi embriyonun anatomik
gelişmesi dişi hormonlarını gerektirmez, yalnızca erkek hormonlarının yokluğunu
gerektirir. Özetle, androjen müdahale etmediği sürece, doğa dişi üretecektir.(Atkinson - Hilgard,373;2016)
Tüm bu
bahsettiklerim sex dediğimiz biyolojik cinsiyet kavramını açıklarken,
gender dediğimiz toplumsal cinsiyet
kavramına doğru adım adım ilerleyelim. Toplumsal cinsiyet ise toplum tarafından
verilen erkeklik ve kadınlık hakkında kültürel görüşler, inanç sistemleri,
imajlar ve beklentilerle yapılanmıştır.
Farklılığın kökeninde, cinsiyet
oluşumunda, karşımıza çıkan bu ayrımda görüyoruz ki bizler fizyolojik anlamda
eşit olmayan bir kulvardayız. Fakat buradaki temel farklılık, takip eden toplumsal
süreç için işleri biraz zorlaştırabilecek konumda. Bunu günümüzde de görmekte
olduğumuz bu tür ayrımlarla sıkça karşılaşıyoruz.
SONUÇ
Hiçbir toplum hem kendi sınırları
içinde hem de diğer kültürlerle kurduğu bağı asla yitirmemelidir. Bu bağlar, farklılıklardır. Her şeyin tek
düze ve sıradan işlediği düzenler içten parçalanmaya mahkumdur. Bu durumun
ülkemiz adına gerçekleşmemesi için bireylere bazı sorumluluklar düşüyor. Genel
ölçüde farklılıkların soruna dönüştüğü toplumumuzda çözüm önerisi için temelden
alınabilecek bir tutumla şöyle açıklama getirebiliriz:
Toplum için farklılıklar sorun
yaratmayacak şekilde arka planda kalmalı gibi bir düşünce yerine küçük
grupların toplum tarafından kabul edilmesi ve bunun bir farklılık olmaktan
çıkıp herkes tarafından benimsenmiş bir yargı olarak gündelik hayatın yeni
fakat 'artık tamamen farklı görülmeyen' konumunu devralması' yolunda çaba
gösterilmesi gerekiyor. Çünkü söz konusu herhangi bir olgunun
"farklılık" olarak kabul edilmesinde dahi bir ayrımcılık söz konusu.
Bu ayrımcılığın kökü ise aslında tamamen kavram olarak incelendiğindeki
‘farklılık’tan kaynaklanıyor. Farklı olma durumu, ayrımlılık, başkalık (TDK,2016) olarak tanımlanan farklılık,
kültürel anlamda bireyselleştiğinde olması gerekenden daha uzak bir anlatıma
sahip oluyor. Bu durumu cinsiyete
uyarladığımızda zannediyorum ki aynı sonucu elde edebileceğiz.
Toplum sosyal bütünleşme yolunda
ilerlerken çözülmeye uğramaması gerekir. Devlet ve halkın, farklı düşünen
insanları hep birlikte kucaklaması, tüm cinsiyetlerden ve cinsel yönelimlerden
bireylerin birlik daha güçlü bir kültürel yapı örneği göstermesi şarttır. Tüm
bu koşullar gerçekleştirildiğinde toplum, farklılıkları yok etmeden, onları kabul edip anlayarak,
beraber ilişkiler sürdürerek ve onların aslında kendi zenginliği olduğunun
bilincinde, bütünleşerek ilerlemeli. Heterojen toplumlar ancak ve ancak
varoluşsal anlamda bu şekilde başarı gösterebilir, ileriye gidebilir.
Umut Doğan BİLİCİ
*Dipnot: Cinsiyet farklılıklarından,
(genel anlamda) farklılık olarak bahsedildiği yerler de mevcuttur. Paragrafa
göre değerlendirildiğinde her iki anlamı da taşıyabilirler.
KAYNAKÇA
ASLAN,
Cahit. (2013). Sosyolojiye Giriş, Karahan Kitabevi, Adana.
YRD.
DOÇ. DR. KABAŞ, Tolga, (2012). İktisat Sosyolojisine Giriş, Nobel Kitabevi,
Adana.
PROF.
DR. GEÇTAN, Engin, Erich Fromm ve İnsancı Psikoloji.
ERIKSEN,
Thomas Hylland. (2000). Kültür Terörizmi, (Çev: Önder Otçu), Avesta Yayınları,
İstanbul.
Evrim Ağacı, İnternet Yayını, http://evrimagaci.org/article/tr/xy-sistemi-ve-y-kromozomunun-kaybolmasi-uzerine
YILDIRIM, İrfan (2003). Toplumsal Birlikteliğin Temel Etik Gereksinimleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Van.
Yorumlar
Yorum Gönder