Ana içeriğe atla

"MEDYADA KADIN OLMAK" - Gülce Güney GÜL


MEDYADA KADIN OLMAK

Medya, sözlükte “Yığınlarla iletişimi sağlayan radyo, televizyon, gazete ve dergiler gibi basın yayın organlarının tümünü kapsayan ortak ad, kitle iletişim araçları” olarak geçer. Bu iletişim aracı sayesinde birçok marka ismini tanıtıp ürünlerini pazarlayabilir. Peki, markalar ürünlerini nasıl pazarlamayı tercih ediyorlar? Toplumun en küçük birimindeki en üst statüyü etkileyerek tabii ki. Bu cümlenin ne anlama geldiğini incelemekle başlayabiliriz.

Ataerkil toplumun en küçük birimi olan ailede eve para getiren ve bu sayede yönetimi elinde tutan güç; baba figürü. Baba figürü ana tanrıça döneminin sonlanmasıyla yani çok uzun yıllardır toplumlarda güç unsuru hâlini aldı. Ataerkil ise Yunancada patriarkhēs kelimesinden geçmiştir ve anlamı tam olarak “babanın yönetimi” dir. Ataerkillik yani patriarka ise yetişkin erkeklerin mutlak egemen olduğu sosyal düzeni gösterir. Ataerkilliğin yanı sıra heteronormatif de olan bir toplum içinde barınmaktayız. Heteronormatif kavramı ise kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyetini esas alan bir görüştür. Bu düşünceye göre kadın ve erkek biyolojik olarak birbirinden farklıdır ve farklı mizaçlara sahiptir. Tam olarak birbirinin zıttı olarak nitelendirilir. Aynı zamanda heteroseksüellik olması gereken olarak kabul edilir ve diğer cinsel yönelimler sapkın olarak değerlendirilmektedir. Bu iki toplumsal görüşün birleşmesi ile medyada ortaya çıkan düşünceyi şöyle ifade edebiliriz: Toplumumuzda güç unsurunun para olduğunu ve paranın da erkek egemenliğinde olduğunu düşünürsek, bir şey satmaya çalıştığımızda hedef kitlemiz tabii ki de erkekler olacaktır. Bu düşünceye yönelik yapılan reklam kampanyalarındaki kadınları nesneleştirmek, olabildiğince davetkâr hâle getirmek, bir mal ve et parçası olarak göstermek kesinlikle serbest(!)

Daha önceki dönemlere de bir göz atalım. Daha önceki düşünürlerin ve edebiyatçıların gözündeki kadın modelini ele alabiliriz. En başa gittiğimizde Aristo’nun kadın tanımını görüyoruz. Aristo için kadınlar “hadım edilmiş erkeklerdir”.  Eksiktirler… Platon’a göre ise kadınlar erkeklerin üreyebilmeleri için boş bir araçtırlar. Aktif bir rolleri yoktur. Psikanalizin babası olarak tanımladığımız Sigmund Freud ise kadınları aynı hadım edilmiş erkekler tanımı gibi eksik erkekler olarak adlandırmıştır. Kadın vücudunda penisin olmayışını bir anomali olarak görmüş ve kadınların bu eksikliği her alanda yaşadıklarını söylemiştir.

Sadece kadını kötüleyen bir düşünme şekli ile kadınların günümüzdeki yerlerini alması imkânsız olurdu. Simone De Beauvoir, 1949 yılında kaleme aldığı “İkinci Cinsiyet” (LaDeuxieme Sexe) adlı eserinde “kadın doğulmaz, olunur” demiştir. Virginia Woolf “Kendine Ait Bir Oda” eserinde “Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı.” demiştir.

Şimdi sırada reklamlar! Televizyonlarda ve sosyal medyada gördüğümüz reklam filmlerini ve afişlerini bir düşünelim. Kadınlar genellikle yemek, temizlik gibi ev işleri ile uğraşan ve çocuk bakan olarak görülmektedir. Yani kadın pek evden çıkmasın, çalışmasın, evde diğer kadın arkadaşları ile birlikte börek yesin. Bu düşünce bile bizleri çileden çıkarmaya yetiyor ancak üzgünüm ki bu en masum olanı. Daha ilerisinde kadının bedeni sadece bazı parçalardan ibaret gibi gösteriliyor. Böylelikle kadın hissiz bir et parçası halini alıyor. Aynı reklamlar ve afişlerde kadına şiddetin, tacizin ve tecavüzün meşrulaştırıldığı görülüyor. Ve markalara duyulan ilgi asla azalmıyor. Bu da reklamların olması gerekeni gösterdiği gibi bir algı oluşturuyor.

Medya ve reklamlar hem toplumu yansıtıyor hem de şekillendirebiliyor. Günümüzde kadının yerini ve toplumsal rollerini belirliyor ve hâlihazırda olanlara da çanak tutuyor. Kadın bedeninde kadın hariç her şeyin hakkı olduğu düşünülüyor. Kadının daha güçlü olduğu ve metalaştırılmadığı bir medyanın var olduğu günü iple çekiyoruz.

Gülce Güney GÜL

KAYNAKÇA
ERTUNG, Ceylan, (2013). TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİT(SİZ)LİĞİ VE MEDYA: REKLAMLARDA KADIN BEDENİNİN KULLANIMI, TOPLUMSAL CİNSİYET VE YANSIMALARI, 4, 90-101. https://library.atilim.edu.tr/shares/library/files/TOPLUMSAL%20CINSIYET_BASKI_2013.pdf


Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik