Ana içeriğe atla

SANAT VE KİŞİLİK: MİCHELANGELO'NUN DAVUD HEYKELİ ÜZERİNE PSİKOPATOLOJİK BİR İNCELEME - ZEYNEP SUDEN YAĞMUR


SANAT VE KİŞİLİK: MİCHELANGELO'NUN DAVUD HEYKELİ ÜZERİNE PSİKOPATOLOJİK BİR İNCELEME

Michelangelo, sanat tarihinin en parlak figürlerinden biri olarak bilinir; ancak onun sanatı kadar karmaşık ve derin olan bir şey daha vardır: kişiliği. Sanat eserlerinde kişisel dünyasının, yaşadığı zorlukların ve belki de sahip olduğu psikolojik eğilimlerin izlerini görmek mümkündür. Bu yazıda, Michelangelo’nun çocukluğu ve aile hayatının şekillendirdiği dünyasını, bunların ünlü eseri "Davud" heykelinde nasıl yansımalar bulduğunu inceleyeceğiz.

Çocukluk ve Aile Hayatı: Michelangelo'nun İç Dünyası

1475 yılında Floransa’ya yakın bir kasabada doğan Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni, zorlu bir çocukluk geçirdi. Annesi, o henüz 6 yaşındayken vefat etti, bu kayıp sanatçının hayatı üzerinde derin bir iz bıraktı. Babası Lodovico, soylu bir aileden gelmekle birlikte maddi anlamda zor günler geçiren biriydi ve Michelangelo’yu duygusal olarak besleyebilecek bir figürden çok, katı ve uzak bir babaydı. Ailede duygusal sıcaklığın eksikliği, Michelangelo’nun içe dönük, melankolik ve zaman zaman sinirli doğasına katkıda bulunmuş olabilir.

Michelangelo, annesinin ölümü sonrası bir sütannenin yanında büyüdü; hatta mermer oymacılığına olan ilgisini, bu sütannenin taş işçiliğiyle uğraşan bir aileden gelmesine bağladığı söylenir. Hem bu travmatik kayıp hem de erken yaşta sanat dünyasına olan bu yatkınlık, onun ileride geliştireceği sanatsal vizyonun temel taşlarını oluşturdu. Michelangelo, kendini adeta sanatıyla ifade edebilen bir kişilik olarak ortaya çıkmış olabilir; yani sanat, onun kaçış noktası hâline gelmişti. Bu bakış açısıyla, "Davud" heykeline baktığımızda, eserde Michelangelo’nun duygusal dünyasının izlerini sürmek mümkün.

"Davud" Heykeli: Gücün ve Kaygının İfadesi

Michelangelo'nun "Davud" heykeli, sanat tarihinin en ikonik yapıtlarından biridir. Heykelde, Davud’un cesaret dolu pozunu, kaslı vücudunu ve zafere ulaşmadan önceki kararlılığını görürüz. Ama bu heykel sadece gücü ve cesareti mi yansıtır? Yoksa Michelangelo'nun içsel mücadelesine dair ipuçları da sunar mı?

Michelangelo’nun eserlere olan yaklaşımı her zaman çok titiz ve detaycıydı. "Davud"ta da aynı şekilde, idealize edilmiş bir insan formu yaratma çabası var. Ancak bu idealizasyonun ardında, Michelangelo’nun kendi iç dünyasına dair ipuçları da bulabiliriz. Davud’un yüzündeki kararlılık, belki de Michelangelo'nun hayatı boyunca içsel olarak hissettiği güçlü olma zorunluluğunun bir yansımasıdır. Michelangelo, bir sanatçı olarak saygı görmek, babasının gölgesinden çıkmak ve kendi yeteneklerini ispatlamak zorundaydı. Bu yüzden "Davud"un yüzünde, bir yandan korkusuzluk, bir yandan da bastırılmış bir kaygı görmek mümkündür.

Psikopatolojik açıdan incelersek, Michelangelo’nun "Davud" heykelinde hem narsisistik eğilimler hem de mükemmeliyetçilik bulmak mümkündür. Heykelin her bir detayı, Michelangelo’nun sanatındaki takıntılı mükemmeliyetçiliğinin bir ürünüdür. Narsisistik eğilim, Michelangelo’nun kendini yüceltme ihtiyacı ile ilişkilendirilebilir. O, sanatıyla mükemmelliğe ulaşmayı hedefliyordu; tıpkı bir tanrı gibi kusursuz bir yaratıcı olma arzusundaydı. Davud’un dev Golyat’a karşı zafer kazanması, aslında Michelangelo’nun kendi hayatında karşılaştığı zorluklarla mücadelesini de sembolize edebilir.

Karanlık ve Melankolik Yansımalar

Michelangelo’nun kişiliğindeki melankolik yön, "Davud" heykelinde belki de göze ilk çarpmayan ama hissedilen bir unsurdur. Davud’un vücudu bir savaşçının tüm gücünü taşıyor olabilir; ancak yüz ifadesinde bir tür içsel çatışma görmek mümkündür. Michelangelo, hayatı boyunca yalnızlık, ölüm ve kayıplarla yüzleşti. Annesinin ölümü, babasının duygusal mesafesi ve sürekli başarı arayışı, Michelangelo’yu duygusal anlamda yalnız bir insan hâline getirdi. "Davud" heykelinde de bu yalnızlığı görebiliriz: Davud tek başına, düşmanı karşısında dimdik duruyor, ancak gözlerinde bir endişe veya derin düşünce saklı.

Psikanalitik açıdan, Michelangelo’nun erken yaşta yaşadığı travmaların sanatında savunma mekanizması olarak "idealize etme" eğilimine neden olduğunu söylemek mümkün. Belki de Davud'un mükemmelliği, Michelangelo’nun kontrol edemediği duygusal karmaşaya karşı koyma çabasıydı. Sanatı, onun için bir tür denge mekanizması, duygusal çatışmalarıyla baş etme yolu olmuş olabilir.

Sonuç: Sanat, Kişiliğin Aynası

Michelangelo’nun "Davud" heykeli, sadece Rönesans'ın ideal insan formunun bir simgesi değil, aynı zamanda sanatçının kendi iç dünyasının da bir yansımasıdır. Çocukluğunda yaşadığı duygusal kayıplar, ailesiyle olan karmaşık ilişkisi ve hayat boyu süren mükemmeliyetçilik arayışı, Michelangelo’yu hem kişisel olarak hem de sanatsal olarak derinden etkilemiştir. Bu etkiler; eserlerinde beliren güç, kaygı, narsisizm ve melankoli unsurlarında açıkça görülmektedir. Michelangelo'nun eseri, bir yandan dış dünyaya meydan okurken, bir yandan da sanatçının içsel çatışmalarının izlerini taşıyan bir yapıdır.

Michelangelo’nun sanatı, derin kişisel ve psikolojik katmanları anlamak isteyenler için sonsuz bir kaynaktır. "Davud", sadece bir heykel değil, Michelangelo’nun ruhunun yontulmuş bir parçasıdır.

 

Zeynep Suden YAĞMUR




 

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle