Ana içeriğe atla

PSİKOLOJİNİN IŞIĞINDA DOĞMUŞ BİR SANAT: VİNCENT VAN GOGH - DORUKHAN SAĞLAM

 

PSİKOLOJİNİN IŞIĞINDA DOĞMUŞ BİR SANAT: VİNCENT VAN GOGH

Hepinize kısa bir aradan sonra yeniden merhaba sevgili Psithoth okuyucuları, öncelikle umarım mutlu ve huzurlusunuzdur. Bu sefer çok bekletmeden yeni sayımızla karşınızdayız. Bu sayımızda psikolojinin de kendi içinde zaman zaman çokça tartıştığı bir konuya değiniyoruz. “Her psikolojik rahatsızlığı tedavi etmeli miyiz?” Elbette ki patolojiler hayatımızı çok zorlaştırarak bizi durma noktasına getirebilir ancak gerçekten de her psikolojik rahatsızlık tedavi edilmeli midir? Bunu birçok psikolojik rahatsızlığı bulunan ünlü ressam Vincent van Gogh üzerinden değerlendireceğiz. Güçlüklerle dolu bir yaşam, inişli çıkışlı bir psikoloji ve hâlâ bizi hayran bırakan sayısız eser… Hadi yakından inceleyelim.

Vincent van Gogh 1853 yılında Hollanda’da doğdu. Halen daha gelmiş geçmiş en iyi ressamların arasında görülen Vincent’in yaşamı boyunca iki binden fazla eser ürettiği düşünülmektedir. Hayatı boyunca tek bir resimden başka eserini satamayan ve ömrü boyunca maddi sıkıntılar çeken van Gogh, en bilindik bazı eserlerini hayatının son dönemlerinde içinde bulunduğu akıl hastanesinde çizmiştir.

Yaşamının erken döneminde çok farklı bir hayatı vardı, sanat simsarlığı ve misyonerlik yaptı. Çocukluğundan beri resme ilgili olsa da ressam olmaya 27 yaşında karar verdi. Yaşamı boyunca kardeşi Theo ile mektuplaştılar. Şimdi bile van Gogh hakkındaki en kapsamlı kaynak bu yüzlerce mektup olarak görülmektedir. Hayatı boyunca kardeşi Theo tarafından maddi ve manevi olarak desteklendi. Kardeşi Theo’dan gelen paranın hemen hemen hepsini tuval ve boyalara harcadı ayrıca kendini aşırı alkol tüketimi ve sigaraya bıraktı. Bir dönem kardeşi Theo’nun yanına Paris’e taşındı ve sanatını burada geliştirdi. Ünlü kulak kesme hikâyesindeki Paul Gauguin ile de Paris’te tanışıp arkadaş oldu. Aradan geçen iki yıldan sonra Arles’e taşındı ve burada birçok eser oluşturdu. Arles’te yaşadığı bir dönem Gauguin’in katılmasıyla birlikte kaldılar ve ikili sanata odaklanarak önemli eserler çıkardı. Ancak birbirlerinden çok farklı olan bu iki karakter sık sık tartıştı bunların en büyüğü de van Gogh’un şiddetli bir tartışma sonrası kriz geçirerek kulağının bir parçasını kesmesiyle zirveye ulaştı. Bu olaylardan sonra hastaneye yatarak tedavi aldı. İlerleyen dönemlerde de sağlığı iyiye gitmedi ve kendi isteğiyle Saint-Paul-de-Mausole psikiyatri hastanesine yattı. Bir yıl kadar burada kaldıktan sonra ayrıldı. Henüz daha 37 yaşındayken intihar ederek kendini göğsünden vurdu ve ilerleyen saatlerde yaraları nedeniyle öldü. Bu konu kimilerine göre bir cinayet girişimi olduğu düşünülse de şu an için ağırlıklı olan ve kabul gören düşünce intihar ettiği yönündedir (Dursun, 2023; Yıldırım, 2019).

        Kendisiyle ilgili birçok iddia ve teori bulunmakta ve bunlardan bazıları halen daha tartışılmaktadır. Birçok psikolojik rahatsızlığı olduğu düşünülmektedir. En çok üzerine konuşulanlar Şizofreni, Bipolar Bozukluk, Depresyon, Borderline Kişilik Bozukluğu ve Anksiyete Bozukluğudur. Ayrıca epilepsi hastalığı olduğu da varsayılmaktadır ancak yaşadığı krizlerin epilepsi belirtileriyle tutmaması nedeniyle bunun da yanlış değerlendirildiği düşünülmektedir. Yani, günümüzde bile van Gogh’un hastalığı konusunda bir fikir birliğine varılamamıştır. Çeşitli delüzyonlar, ağır bir depresyon ve birçok nöbet geçirdiği hemen hemen herkesin onayladığı bir durum olmasına karşı, kulağını kesme olayında bile bazıları geçirdiği manik atak nedeniyle olduğunu bazılarıysa kulak çınlamasından kurtulmak için kulağını kestiğini savunmaktadır (Bhattacharyya & Rai, 2015). Tüm bunların ışığında söyleyebiliriz ki hangi rahatsızlıklara sahip olduğu halen daha kesin olarak bilinmese de hayatının birçok döneminde ağır bir depresyon içerisinde olmuş ve çok çeşitli patolojilerin belirtilerini göstermiştir.

Kısacası Vincent van Gogh kısa yaşamı boyunca psikolojik rahatsızlıklarla boğuşmuş, dengesiz dönemler geçirmiş ve depresif, ağır bir yaşam sürmüştür. Kimilerine göre bu depresif bunalımları eserlerine de yansımış ve ortaya eşsiz resimler çıkmıştır. Halen daha kesin hastalığının ne olduğu üzerine tartışmalar sürse de farklı psikolojik rahatsızlıklar geçirdiği ve eserlerinde de bunların izlerine rastlandığı birçokları tarafından kabul görmüştür. Peki şimdi şu soruyla yeniden karşılaşıyoruz. Günümüzdeki psikoloji koşulları sayesinde Van Gogh eğer tam anlamıyla tedavi edilebilmiş olsaydı, şu an müzelerde sergilenen birçok benzersiz eseri yine de ortaya çıkar mıydı?

Dorukhan SAĞLAM 

KAYNAKÇA 

Bhattacharyya, K. B., Rai, S. (2015). The neuropsychiatric ailment of Vincent Van Gogh. Annals of Indian Academy of Neurology, 18(1), 6–9.

Dursun S. (2023). Psikolojik rahatsızlıkların sanatsal yaratıcılığa etkisi: Vincent Van Gogh ve Edvard Munch örneği. Trakya Üniversitesi

Kireç D. (2019). Psikolojik kuram çerçevesinde psikolojik rahatsızlıkların yaratıcılığa ve sanat eserlerine yansıma biçimleri. Kesit Akademi Dergisi, 5(18), 258-271.

Özen G. (2019). Vincent Van Gogh’un Psikiyatrik Hastalığı. Mona Psikoloji. https://www.monapsikoloji.com/vincent-van-goghun-psikiyatrik-hastaligi/ 

Şahin S., K. (2022). Sanat ve Psikoloji Etkileşimi: Vincent Van Gogh. İzmir Art. https://www.izmir.art/tr/sanat-ve-psikoloji-etkilesimi-vincent-van-gogh

Yıldırım C. (2019). Sanat psikolojisi kuramları arasında Vincent Van Gogh. The Journal of Social Sciences 6(39), 374-395.

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle