Ana içeriğe atla

BU BİR TRAVMA DEĞİLDİR: RENE MAGRİTTE - HÜSEYİN GÜZEY

 

BU BİR TRAVMA DEĞİLDİR: RENE MAGRİTTE

Rene Magritte; 1898 yılında Belçika’nın Lessine şehrinde dünyaya gelen Belçikalı sürrealist ressamdır. Onun eserlerinde korku, gariplik, muziplik ve gizem kendi karakterini yansıtacak biçimde sembolik olarak bulunmaktadır. Eserlerindeki bu sembolik konuları daha yakın bir çerçevede ele aldığımızda bu bizi onun çocukluk yıllarının başlangıcına ve onun yaşamında dönüm noktası niteliğini taşıyan olaya götürür. Çocukluk yıllarının başlangıcına dair pek fazla bilgi kaynağı elimizde olmasa da onun genel hatlarıyla sessiz, içine kapanık, garip, gizemli ve hayalî varlıklara ilgi duyan bir karakter yapısına sahip olduğu söylenebilir. Yaşamında dönüm noktası niteliği taşıyan olay ise 1912 yılında henüz 14 yaşındayken tanık olduğu annesinin ölümüdür. “Magritte, nehrin kıyısına vurmuş annesini başlangıçta tanıyamamıştı çünkü annesinin geceliği suyun akıntısıyla birlikte ters dönerek yüzünü kapatmış, vücudunu ise açıkta bırakmıştı. Daha sonra, bu örtü yüzünden ayrıldığında onun annesi olduğunu fark etmişti.” Rene Magritte’nin şahit olduğu bu görüntü; onun daha sonraki eserlerine bir tema olarak yansıyacaktı.

Travmalar, özellikle çocukluk çağında meydana gelen travmalar; bireyin psikolojik gelişimi sırasında bu süreci dramatik yönde engelleyebilen ve özellikle ergenlik döneminde ön plana çıkan kimlik oluşturma sürecini çeşitli yönlerden sekteye uğratabilen bir deneyime işaret eder. Çocukluk çağı travmaları, ergenlik döneminde oluşacak olan kimlik algısını silikleştirebilen veya birden fazla kimlik oluşturma süreçleri gibi sorunlara yol açabilen dramatik olaylardır. Kimlik oluşturma sürecinde “yüz” anahtar bir role sahiptir. Bu durum Rene Magritte’de belirgindir. Annesinin ölümüne travmatik bir şekilde maruz kalan ressamın bunu psikolojik yönden anlamlandırma bakımından zamansal olarak çocukluk ve ergenlik arasındaki bir geçiş noktasında bulunması, annesinin “örtük yüz” görüntüsü üzerinden “yüz”ü bir kimlik bileşeni olarak tanımlamasını ve anlamlandırmasını etkilemiş olabilir. Nitekim bu örtük yüz figürü, hem kimlik algısının oluşma sürecine dair bir müdahalenin yansımalarını hem de ressamın kişiliğinde izler bırakan o andaki annenin görüntüsünün doğrudan yansımalarını içerecek biçimde Magritte’nin eserlerinde bir leitmotif olarak bulunmaktadır. Örtük yüz figürünün Rene Magritte’nin eserlerinde işlenme biçimi, bu travmatik sürecin onun üzerindeki etkilerini hafifletebilmek adına tekrarlayıcı örüntüler şeklinde tablolarına yansıttığı varsayımına bizi götürebilir. Bu yaklaşım aslında psikoloji literatüründe de “sanat terapisi” gibi terapötik yaklaşımlarda özellikle travma sonrası iyileşme süreçlerinde kullanılmaktadır. Bu noktadan Magritte’nin kendi kendisini bu şekilde iyileştirdiği gibi bir sonuca da varılabilir.

“Örtük yüz” leitmotifi kendisini Magritte’nin eserlerinde üç şekilde göstermektedir; ya bir kişinin yüzünün önünde o yüzün görünmesini engelleyecek şekilde ilgili veya ilgisiz bir nesnenin varlığı ya doğrudan yüzün bir kumaş parçası ile görünmeyecek şekilde örtülmesi ya da yüzün o kişinin başka bir vücut parçası ile yer değiştirmesi.

Birinci durumla ilgili olarak verilebilecek en iyi örnek “İnsanoğlu (The Son of Man)” tablosudur. Ressamın kendisini yansıttığı bir otoportre olarak da değerlendirilen tabloda vücudun genel belirsizliğinin yanı sıra yüzün ilgisiz bir nesne ile kapatılarak belirsizleştirilmesi, ifadesizleşmenin ve kimliksizleşmenin bir örneği olarak ele alınabilir.

Figür 1. İnsanoğlu Tablosu.

İkinci durumla ilgili olarak verilebilecek en iyi örnek “Âşıklar (The Lovers) II” adlı tablodur. Tablo, ressamın erken dönemde yaşadığı travmatik deneyimi andıracak şekilde yüzleri kumaş parçaları ile örtülerek kimliksizleştirilmiş iki kişinin öpüşmesini yansıtmaktadır.

Figür 2. Âşıklar 2 Tablosu.

Üçüncü durumla ilgili olarak verilebilecek en iyi örnek ise “Tecavüz (The Rape)” adlı tablodur. Bu tablo hem Rene Magritte’nin, nehirde boğulan annesinin bedeninin sudan çıkartılırken yüzünün bir kumaş parçasıyla örtülüp geri kalan vücut parçalarının açıkta kalmasına şahit olarak maruz kaldığı bu travmatik anıyı temsil etmesine hem de belki de zihnindeki genel kadın profiline duyduğu cinsel agresyonu temsil etmesine aracılık etmektedir.

Figür 3. Tecavüz Tablosu

Rene Magritte’i kendine has kılan önemli bir nokta; oluşturduğu eserlerin belirli bir sembol veya anlama dayanan bir çerçeveyle ele alınmaması gerektiğini, bunun eserin özünde yatan doğallığı ortadan kaldıracağını düşünmesidir. Ona göre kendi eserlerinin içeriği, gizemli kaldığı ölçüde oluşturulma biçimine sadıktır; eseri gören kişilerin kendisini bilinmezlik ve anlamsızlık sıkışmışlığından kurtarabilmek için o eseri bir anlama veya sembole sıkıştırması o eserin oluşturulma aşamasındaki rastgeleliğin, doğallığın ve amaçsızlığın doğasıyla örtüşmemektedir. Rene Magritte’nin kendi eserlerine olan bu yaklaşımı, bizi daha farklı bir bilinmeze sürükler; o eserler travmatik bir arka planın yansımasını içerecek biçimde bilinçli bir üretim sürecinin ürünü değildir ancak travmatik deneyimin arka planında var olan bilinç dışı izlerin yansımasını içerecek biçimde bilinçsiz bir üretim sürecinin ürünü olabilir veya doğrudan herhangi bir arka planın ifade edilme arzusuna dayanmayan rastgeleliğin veya amaçsızlığın bir ürünü de olabilir.

Peki siz, Rene Magritte’nin eserlerinde çocukluk döneminde maruz kaldığı travmatik yaşantının izlerinin bulunduğunu düşünüyor musunuz?

Hüseyin GÜZEY

KAYNAKLAR

 

Britannica, The Editors of Encyclopaedia (2024, September 21). René MagritteEncyclopedia Britannica. https://www.britannica.com/biography/Rene-Magritte

Stojkovic-Ivkovic, M. (2022, April 4). Traumatic experience and creativity: René Magritte. Hektoen International. https://hekint.org/2022/04/04/traumatic-experience-and-creativity-rene-magritte/

Viederman M. (1987). René Magritte: coping with loss--reality and illusion. Journal of the American Psychoanalytic Association35(4), 967–998. https://doi.org/10.1177/000306518703500408

 

 

 



Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle