Savaş; genellikle kayıplar, travmalar ve maddi hasarlar gibi kaçınılmaz sonuçları bulunan çok boyutlu, yıkıcı bir süreçtir. Tarih boyunca, uluslararası çatışmalar ve iç savaşlar, insanlık için büyük felaketlere neden olmuş ve ne yazık ki olmaya da devam etmektedir. İnsan hakları ihlalleri, göç dalgaları, kültürel-çevresel tahribat ve ekonomik çöküntü gibi boyutlar, savaşın uzun yıllar hissedilen gölgelerinden sadece birkaçıdır. Savaşlar, bireysel anlamda çocuk ve yetişkinler üzerinde çeşitli ağır psikolojik hasarlara neden olmaktadır. Savaşların neden olduğu bu yıkımların önüne geçilmesi, ancak barışçıl stratejiler ve barışçıl çözümler üretmekle mümkün olacaktır.
Barış ise, affetme, iş birliği, saygı gösterme, huzur, özgürlük, sevgi ve iyilik hâli gibi kavramlarla bezenmiş bir olgudur yani yalnızca şiddetin yokluğu şeklinde tanımlamak eksik bir çıkarım olacaktır. Barış hâli, insanların farklılıklarını birleştirmelerine, uyumlu ilişkiler ile sosyal adaleti geliştirmelerine, ekonomilerini güçlendirmelerine ve bilgi alışverişinde bulunmalarına olanak tanır. Barış içinde yaşayan toplumlar, bilim, sanat ve kültürel alanlarda da ilerleyerek daha zengin ve sağlıklı bir yaşam sürme potansiyeline sahiptir.
Savaş ve barış arasındaki karşılıklı etkileşimin dengeli biçimde sürebilmesi için savaş sonrasındaki dönemlerde barış inşa edilirken, barış dönemlerinde de savaşa yönelik risklerin azaltılması gerekmektedir. Bu doğrultuda kavramsallaştırılan, şiddete ilişkin yapıcı tepki türleri karşımıza çıkmaktadır. Bunlar:
•Barışı
koruma, süregelen şiddeti durdurarak, şiddeti olabildiğince hafif bir düzeye çekmeye
çalışma.
•Barışı
sağlama, şiddet olaylarının önlenmesi ve doğrudan şiddetin azaltılması gibi o
andaki mevcut durumla ilgilenen, zamanın ve mekânın belirgin olduğu bir yaklaşıma
sahip olma.
•Barışı inşa etme, sürdürülebilir barış için gerekli koşulları sağlamayı amaçlayan uzun ve karmaşık bir süreç olarak tanımlanmaktadır.
Bu
karşılıklı dengenin küresel çapta korunabilmesinde uluslararası barış
örgütleri, diplomasi ve küresel iş birliği önemli bir rol oynarken; bireysel
anlamda ise başkalarıyla ilgili empatik kaygılara sahip olma, barışla ilgili
etkinliklere ilgi, eğitim düzeyinin yüksekliği, eşitlikçi ideolojik inançlar
gibi değişkenler katkı sağlamaktadır.
Söz konusu bu iki kavramın temellerini oluşturan evrimsel süreçlerin ise birçok canlı türü bakımından benzer olarak birtakım çatışma ve iş birliği aktivitelerinden süregelmiş olduğu görülmektedir. İnsan türünün evrimsel geçmişi incelendiğinde, diğer canlı türlerinde de olduğu gibi hayatta kalma ve üreme mücadeleleriyle şekillenmiş bir süreç görülür. Bu doğrultuda gruplar arası çatışmaların günümüzdeki savaş olgusuna ve çatışma çözmeye yönelik geliştirilen stratejilerin de barışma olgusuna evrildiği söylenebilir.
İnsanların ataları, avcılık ve toplayıcılık dönemlerinde, sahip oldukları sınırlı kaynaklarına ilişkin dış tehditlere karşı birtakım savunma ve saldırı stratejileri geliştirmek zorundaydı. Bu durum, bireysel olarak savaş ya da kaç tepkisinin temelini oluşturmuştur. Bununla birlikte grup bağlılığı ve iş birliği gibi sosyal becerilerin de geliştiği görülmektedir çünkü güçlü sosyal bağların çatışma sırasında grup içindeki bireylerin hayatta kalma şansını artırdığı keşfedilmiştir. Atalarımızın çeşitli tehditlere karşı geliştirdikleri savunma mekanizmaları, diğer gruplardan gelen saldırılar, yabani hayvanlar veya doğal afetler gibi tehlikelere karşı güçlü bir farkındalık ve tepki vermeyi içerir. Savaşın da bu savunma mekanizmalarının bir uzantısı olduğu düşünülmektedir.
Bireylerin ve grupların hayatta kalma şansını artırmada önemli rol oynayan diğer bir benzer süreç de stratejik düşünebilme yeteneğidir. İnsan türünü diğer canlılardan ayıran bu yetenek, tehlikeleri önceden algılayıp muhakeme ederek etkili bir mücadele metodu geliştirmeyi içermektedir. Görüldüğü üzere, genel olarak sınırlı kaynaklara ulaşma ve bu kaynakları kontrolünde bulundurabilme dürtüsü savaşın temel itici güçlerinden biridir. Yani toprağa, suya ve diğer doğal kaynaklara erişim, gruplar arasında rekabeti artırmakta ve çatışmalara neden olabilmekteydi. Modern toplumlarda ise hayatta kalma için gerekli kaynaklara sahip olabilmek amacıyla değil; bölgelerin manevi, ekonomik veya politik olmak üzere daha sosyal özellikleri dolayısıyla savaş durumları oluşmaktadır.
Sonuç
olarak, bir madalyonun iki yüzü gibi görülmesi gereken savaş ve barış olguları
insanlık tarihi boyunca süregelmiş etkileşimli kavramlardır. Bu yüzden bu iki
kavramı birbirinden bağımsız olarak ele almaktansa, birbiriyle etkileşim hâlinde
olan unsurlar şeklinde görmek, daha sürdürülebilir bir dünya için adımlar
atılması hususunda bütüncül bir bakış açısı geliştirilmesine yardımcı
olacaktır.
Sema Gündoğdu
KAYNAKLAR
Chen, W. (2022). Tank namlusundan uçuşan barış güvercinleri [Stok Görseli]. IStockphoto. https://www.istockphoto.com/tr/vekt%C3%B6r/anti-war-posters-peace-pigeons-flying-out-of-tank-cannons-gm1384557015-443787400?clarity=false
Christie, D. J. (2001). Peace psychology and the coming resource wars (Book Review). Peace and Conflict : Journal of Peace Psychology , 7(4), 375-377.
De
Waal, F. (2022). İçimizdeki Maymun: Biz Neden Biziz (5). A. Biçen, Metis
Yayınları. (2005)
Wagner, R. V. ve Winter, D. D.
(2001). Introduction to peace psychology . In D. J.Christie, R.V. Wagner, &
D. D. Winter ( Eds .), Peace, conflict , and violence : Peace psychology for
the 21st century (pp. 1-13). Englewood Cliffs , NJ: Prentice - Hall.
Yorumlar
Yorum Gönder