Savaş kelimesini yıllardır duyuyoruz. Belki bir çocuk için bu, oyunun bir parçası olurken; farklı bir ülkedeki başka bir çocuk için bu, içinde olduğu durumu ifade ediyor. Savaş, insanlık tarihi boyunca kaçınılamayacak bir gerçek olarak gösteriyor kendini. Onun zihinsel, ruhsal etkilerini inceleyen ve anlamaya çalışan disiplin de 'savaş psikolojisi' oluyor. Bu yazı boyunca da bireyler üzerindeki savaşın etkilerini psikolojik boyutta ele alacağız. Savaş psikolojisi, savaşın bireyin zihninde ve bedeninde yarattığı değişiklikleri anlamaya çalışır. Bu disiplin genelde askerî liderlik, savaş sonrası travmalar, savaş stratejileri gibi konuları barındırır içinde.
Savaş, doğası gereği travmatik olaylarla doludur. Her zaman bu travmadan etkilenmek için onun bir parçası olman da gerekmez üstelik. Bazen televizyondaki bir haber, telefonunda uygulamalarda gezerken gördüğün bir fotoğraf buna yol açabilir. Fakat tabii ki, savaşın içinde bulunmak daha derin ve dolu bir travma oluşturabilir. En büyük faktörleri de ölüm korkusu, kayıplar ve bunları destekleyen sürekli tehdit altında olma durumudur. Savaşın içinde bunları yaşarken, sonrasında da bireyde izler kalması çok olağan bir durumdur. Bunu da post-travmatik stres bozukluğu (PTSD) olarak bireylerde görebiliriz.
Travmaların yanında, dehümanizasyon da savaş psikolojisinin içinde olan bir durumdur. Genelde birey, savaşta bir taraf olma eğilimindedir. Bu süreçte de bir tarafı desteklerken, bazen o kadar ait hisseder ki karşısındaki düşmanın da bir insan olduğunu unutur. Tabiri caizse canice, empatiden yoksun şekilde davranabilir. Bu durumda bireyin duygusal bağları zayıflayabilir ama maalesef bu da savaşın beraberinde getirdiği bir yan ürünüdür. Bu ürün beraberinde sosyal izolasyonu da getirebilir, tabii. Birey çevresinden hatta bazen kendinden bile uzaklaşabilir.
Bireyler
bu durumdan ne kadar etkilenseler de bu bir son değildir ve maalesef zor olsa
da geçmişle yaşamak öğrenilebilir. Tabii ki de ilk akla geleceği şekilde uzman
bir psikolog ya da psikiyatristle çalışmak atılacak en büyük adım olur. Ayrıca
destek gruplarına katılmak, bireyin duygusal bağlarını güçlendirebileceği gibi
ortak bir deneyimde buluşmak kişilere yardımcı olabilir. Diğer yandan sanat da
bireyin kendini ifade edebileceği güzel bir nokta olarak karşımıza çıkabilir.
Günümüzde de oldukça duymaya başladığımız sanat terapisi bu sürece eşlik
edebilir. Çünkü bazen kelimeler bile kendimizi anlatmaya, tarif etmeye yetersiz
kalır. O sırada bir melodi ya da bir resim belki de en iyi ifade olur.
Zeynep Suden Yağmur
KAYNAKLAR
Hall, G. S. (1917). Practical relations between psychology and the war. Journal of Applied Psychology, 1(1), 9–16. https://doi.org/10.1037/h0070238
Jervis, R. (1994). Leadership, Post-Cold War Politics, and Psychology. Political Psychology, 15(4), 769–777.
https://doi.org/10.2307/3791635
Vamık Volkan, Politik Psikoloji, (Ankara: Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Yay. 1993).
Yorumlar
Yorum Gönder