Ana içeriğe atla

DAVRANIŞSAL SİNİRBİLİMİN SON YILLARINA RÖPORTAJLI BİR BAKIŞ - SEMA GÜNDOĞDU

 

DAVRANIŞSAL SİNİRBİLİM ALANININ SON YILLARINA BİR BAKIŞ

 


Merhaba Sevgili PsiThoth okuyucuları!

Bu sayının teması doğrultusunda 2022 yılında psikoloji ve sinirbilim başlığına değinmem gerekiyordu ancak her ikisi de oldukça geniş alanlar olduğundan ve son birkaç yılın gelişmelerini göz ardı ederek spesifik biçimde yalnızca 2022'deki bulgulardan bahsetmek hem yorucu hem de askıda kalıcı bir durum olacağından genel anlamda son dönemin bazı gelişmelerinden bahsettiğim bir yazı hazırlama kararı aldım.

Bu doğrultuda önce Rutgers Üniversitesinde Moleküler ve Davranışsal Sinirbilim alanında doktora yapmakta olan Beyza Güven'e ulaştım. Beyza ile yaptığımız görüşmenin çıktılarına geçmeden önce bu alanın spesifik göründüğü hâlde özünde nasıl bir okyanus olduğunu anlatmak istiyorum. Davranışsal sinirbilim veya biyopsikoloji kısaca psikopatolojilerin, bilişsel süreçlerin, öğrenmenin, üremenin, iletişimin ve daha nice davranışın oluşmasında rol oynayan nöronal mekanizmaları ve bu mekanizmalar arasındaki karşılıklı ilişkiyi, deneysel koşullar oluşturarak ve beyin görüntüleme tekniklerini kullanarak keşfetmeyi amaçlayan bir bilim dalı. 

Her biri kendi içinde daha da çeşitlenen, bilişsel ve davranışsal süreçlerin bilimi olan psikoloji ile canlıların içsel ve dışsal süreçleri algılayarak uygun tepkiler oluşturmasını sağlayan ve çevreden gelen bilgiyi işlemleyerek vücudu yöneten sinir sistemini çözümlemek amacıyla çalışmalar yürüten sinirbilim gibi başta daha basit gözüken ancak derinine inildikçe kaybolunan bu iki alanın sentezi olan davranışsal sinirbilim de elbette okumaya başladıkça içinden çıkamadığımız bir okyanusa dönüşüveriyor.

Örneğin bu yazı için desteğini aldığım Beyza da, yola duygudurum bozuklukları gibi bazı psikopatolojilerin sinirsel mekanizmalarını araştırma amacıyla çıktığını ancak beynin tamamı yerine yalnızca birtakım sıralı öğrenmeler, bilişsel ve motor aktivitelerin düzenlenmesi gibi birçok psikobiyolojik görevden sorumlu bir bölümü olan bazal çekirdeklere indirgediğini, hatta araştırma yolculuğunu daha da spesifikleştirerek bazal çekirdeklerdeki hangi nöronların nöronal devrelerinin Parkinson hastalığındaki bilişsel bozulmalarla ilişkili olabileceğini deney hayvanlarının bilişsel esnekliği açısından ele almaya başladığı tek hücre düzeyinde bir konuya yönelerek araştırmalarına devam ettiğini belirtti.

Neredeyse alandaki her araştırmacının bu şekilde sinir sisteminin küçük bir bölümüyle ilgilendiğini ve sinir sisteminin tamamında birkaç yüz milyar nöron bulunduğunu ve hatta alanın görece yeni ve son dönemlerde sık çalışılmaya başlanan bir alan olduğunu düşünürsek son yılın güncel tüm gelişmelerini tek ve birkaç dakikalık bir yazıda irdelemek pek de kolay değil takdir edersiniz ki.

Yazının sonuna ilgililer için güncel çalışmaları veya keyifli bulduğum okumaları içeren birkaç link bıraktığımı söyleyerek son dönemin konuğum ve benim açımdan önemli olan bazı gelişmelerini aktarmaya doğru geçiş yapmak istiyorum. Konuğumla sohbetimize, yeni popülerleşen bir alan olmasına karşın çok eski zamanlara da dayanan sinir sistemi keşiflerinin son yıllarda nerelere odaklandığını ve daha yeni odaklanılmaya başlanan alanların ne olduğunu konuşarak başladık. Beyza’nın, alandaki çalışmaların çoğunun beyin odaklı olduğundan dolayı periferik (çevresel) sinir sisteminin bir miktar ikinci planda kaldığını belirtmesi üzerine 2021 Nobel tıp/fizyoloji ödülünü alan Artem Pataputyan ve David Julius'un çalışmalarından bahsettik.

Benim de eğer yazıyı yalnızca 2022 ile sınırlı tutarsam sinirbilim alanı açısından önemli bir gelişmeyi içeren bu olaydan bahsetmemek haksızlık olur diye düşünmeme neden olarak yazının seyrini değiştirmiş olan bu araştırmalar, çevremizi nasıl algıladığımız ve bu sayede nasıl uygun yerde uygun tepkiyi vererek çevresel iletişimimizin dengesini kurduğumuz gibi sorulara yanıt veren ısı ve mekanik reseptörlerin keşfini içermekte. Her ısı ve acıya karşı farklı düzeylerde aktive olan ısı reseptörünü keşfeden Julius ile ondan bağımsız olarak benzer zamanlarda hücredeki basınca karşı etkinleşerek iç organ ve deriden gelen mekanik uyaranlara tepki veren mekanik reseptörü keşfeden Pataputyan duyu fizyolojisi ve algı psikolojisi açısından oldukça önemli keşiflere imza atmıştır.

Buna ek olarak kasım ayında Society for Neuroscience tarafından organize edilen dünyanın en büyük sinirbilim kongresine katılmış olan Beyza'ya kongrede özellikle dikkatini çeken bir bulgu olup olmadığını ve güncel araştırma sunumlarının nasıl bir dinamik izlediğini sorduğumda kendi çalışma alanı Parkinson hastalığı ve hayvan çalışmaları olduğundan dolayı daha çok bu alanlarla ilgili oturumlara katıldığını ancak genel anlamda sinirbilimin multidisipliner doğasına vurgu yapan ve daha az çalışılmış olan periferik sisteme de odağın kaymakta olduğuna dair izlenimler bulunduran bir kongre portresi çizdi. Örneğin, Parkinson ile ilgili motor işlevleri ayrı, bilişsel işlevleri ayrı yönden ele alan yani bir konuya yönelik birçok oturum bulunan bir organizasyon olduğunu belirtti.

Sinirbilim araştırmaları açısından oldukça önemli olan hayvan çalışmalarının güncel durumunu sorduğumda ABD'de bu konuda sıkı etik kurallar ve denetimlerin olduğunu belirterek yine Society for Neuroscience'nin kongresinde, Massachusetts Institute of Technology'den (MIT) araştırmacıların tanıttığı, henüz hayvan kullanımı için geliştirilmiş olan çok yeni bir beyin görüntüleme cihazından söz etti. Bu cihaz saç kadar ince olmakla birlikte hem belli davranışlar sırasındaki nöronal aktiviteyi ölçebilen hem beynin kısmi alanlarını geçici biçimde inhibe ya da aktive ederek manipüleye imkan tanıyan hem de hormonsal çalışmalarda nörotransmitter enjekte edebilen devrimsel bir cihaz. Üstelik elastik bir yapıya sahip olması sebebiyle hareket esnasında beyinde herhangi bir lezyon da yaratmıyor ve uzun süre boyunca organizmada kalarak davranışların değişim örüntüsünün izlenmesine olanak tanıyor. Bu devrimsel icat yalnızca hayvan çalışmalarında kullanılmak üzere tasarlanmış olsa da kısmen benzer ancak görece daha eski olan, insanlarda kullanılan bir teknik de bulunmakta, Transkraniyal manyetik uyarım (TMS).

Son birkaç yılda nörogörüntüleme alanında yeni tekniklerin üretilmesinden çok mevcut tekniklerin işlevselliğinin maksimumlaştırılmasına yönelik çalışmaların bulunduğunu belirten Beyza ile, az önce bahsettiğim cihazda da bulunan manipülasyon özelliğine sahip olan TMS tekniğinin de insan çalışmaları açısından devrimsel olabileceğini çünkü hâlihazırda beyin hasarı bulunan hastalara erişmeyle ortaya çıkan çalışmanın zamansal maliyetinden araştırmacıları kurtarabileceği ve kısmen hayvan çalışmalarının yükünü azaltabilecek bir teknik olabileceği üzerine de konuştuk.

Son olarak ABD odağını Türkiye'ye kaydırdığımızda, birkaç yıldır popülerliği artmış olan davranışsal sinirbilim alanında yapılan çalışmaların daha çok psikopatolojiler ile algısal süreçlerin sinirsel mekanizmalarına odaklandığını gözlemlediğimi aktararak yazımı sonlandırıyorum.

Bilgilendirici bir çerçeve çizerek genel hatlarıyla alanın karakteristiğini ve ne yönde gelişimini sürdürmekte olduğunu aktarabildiğimi umuyor, değerli paylaşımlarından dolayı Beyza Güven'e teşekkür ediyorum.

Öneri okuma linkleri:

https://www.jneurosci.org

https://evrimagaci.org/kategori/davranissal-sinirbilim-1935 

https://noroblog.net/category/sinirbilim/

https://uskudar.edu.tr/tr/sureli-yayinlar/4/jnbs-dergisi

Sema Gündoğdu

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle