Ana içeriğe atla

ŞABALI ÇOCUK: AZOUZ BEGAG- FATMA NUR ERGÜN

 

ŞABALI ÇOCUK- AZOUZ BEGAG



 Şabalı Çocuk 1986 yılında Azouz Begag tarafından yazılmış ve aynı yıl Fransız gazeteciler tarafından yılın en iyi romanı seçilmiştir. Şabalı Çocuk aslında Cezayirli bir ailenin Fransa’da olan yaşam mücadelesini bir çocuğun gözünden anlatan yazarımızın kendisidir. Romanda Azouz’un eski bir Fransız mahallesinde başlayan yaşam öyküsü, ailesinin bu yeni kültür içindeki mücadelesi ve kendi özlerini kaybetmeme çabaları arasında kalmasından bahsedilmektedir. 

Göç Psikolojisi

 Hikâyemizin başkahramanı Azouz çalışkan, hedefleri olan, içinde bulunduğu şartlara uyum sağlayabilen ve karşılaştığı sorunlarla başa çıkabilen bir çocuktur. Bu özelliklere sahip olması onun göç ettiği toplumda yaşayacağı zorluklarla daha kolay baş edebilmesini sağlamıştır. Çünkü içinde bulunduğu toplumun normlarına ve değerlerine uyum sağlamış kendini bir Fransız gibi geliştirmeye çalışmıştır. Azouz’un sahip olduğu kişiliğin içinde bulunduğu toplumla etkileşime girmesine zemin hazırladığından ve bu etkileşimi artırdığından bahsetmek mümkündür. 

 Çünkü Azouz bir yandan kendi kültürel kimliğini ve sahip olduğu özellikleri sürdürmeyi değerli bulup bir yandan da diğer kültürlerden kişilerle ilişki kurmayı ve sürdürmeyi değerli bulmaktadır. Örnek olarak hem sınıfındaki Fransız çocuklarla arkadaşlık kurması ve onlarla etkileşime girerek ortak bir alan yaratma çabası varken hem de kendi etnik grubundan arkadaşlarıyla olan bağını koparmaması ve onlarla zaman geçirerek kendi kültürel normlarına uymasından bahsedebiliriz. Alan yazınına bakıldığında çocukların yetişkinlere oranla daha hızlı ve kolay kültürlenme yaşadığı yönünde bulgular bulunmaktadır. Kitapta Azouz’a baktığımızda onun da bir çocuk olarak girdiği ortamlara daha kolay entegre olabildiğini ve Fransızlarla etkileşime girme yönünde girişimlerde bulunduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Azouz Şaba’daki sınıf öğretmeninden ahlak kuralları gereğince akşam ve sabahları insanlara selam verme bilgisini öğrendikten sonra uygulamaya koyulmuş okuldaki Fransız hocalarla iletişimini artırmaya çalışmıştır.  Azouz’un psikolojik süreçlerine odaklandığımızda onun bu kültürlenme tutumu sayesinde eski bilişsel şemalarının değiştiğini yeni pratikler ve davranışlar edindiğini görmemiz mümkündür. Örneğin Azouz pazarda ormandan topladığı bedava bitkileri satmaya başladıktan sonra sınıf öğretmeninin ahlakla ilgili dersler vermesi üzerine kendini kötü bir çocuk olarak değerlendirmiş hatta hocası ile pazarda bir karşılaşma yaşaması üzerine bu davranışından vazgeçmiştir. 



 Sosyal kimlik kuramına göre pozitif bir sosyal kimliğe sahip olmak ve bunu sürdürmek isteyen Azouz kendi iç grubu ile Fransızlar yani dış grup arasında karşılaştırmalar yapmıştır. Bu karşılaştırmalar sonucunda iç grubunu negatif olarak algıladığı için sosyal kimliğinden memnuniyetsizlik duyması ve Azouz’un iç grubunun da toplumda düşük statüye sahip olması onu bu durumları ortadan kaldırmak için bireysel hareket stratejisini kullanmaya sevk etmiştir.  Bu doğrultuda dersteki başarısını arttıran Azouz ders içinde ve ders aralarında Fransızlarla daha çok zaman geçirmeye başlamış öğretmeni Bay Grand’ın beklentisi ve isteği yönünde bir öğrenci olmak için çabalamıştır. Bu durumda Azouz’un bireysel bir çaba göstererek statüsünü yükseltmeye çalıştığından bahsetmek mümkündür. 

 Fakat Azouz daha sonrasında Saint-Exupery Lisesi’ne geçince orada bulunan Cezayir doğumlu hocası ile kendi kültürü üzerine birçok paylaşımda bulunmuştur. Bir gün sınıfta öğretmen miras konulu bir tartışma yürütürken Azouz da kendi kültüründe bunun nasıl gerçekleştiğini anlatması üzerine sınıfından bir çocuk ona ‘’Ancak sizin gibi vahşiler böyle yapar.’’ demiştir. Sonraki günlerde Azouz öğretmenin serbest konulu bir kompozisyon ödevi vermesi üzerine hem bu olanlara hem de çocukluğundan beri yaşadığı ırkçılık ve ayrımcılığa ithafen kompozisyonunun konusunu ırkçılık seçmiştir. Azouz’un etnik kökeninden dolayı yaşadıklarını ve maruz kaldıklarını anlatması onun dezavantajlı grubunu destekleyecek yönde bir harekette bulunduğunu göstermekte ve sosyal değişim stratejisi olarak bahsedilebilecek bir girişim olarak değerlendirilebilmektedir. 

 Azouz’un babası Buzid ise ayrı durma diyebileceğimiz bir kültürlenme tutumu içindedir.  Buzid sadece kendi kültürel kimliğini ve sahip olduğu kültürel özellikleri değerli bulmakta diğer kültürden kişilerle ilişki kurmayı değerli bulmamaktadır. Örneğin kaçak et kesme olayı ortaya çıktığında ‘’Fransızlar bizi buradan kaçırana kadar rahat bırakmayacaklar.’’ demesi onun göç ettiği toplumun yerlileri hakkında olumsuz düşünce içinde olduğunu gösterir. Buzid’in yaşadığı bu stresli olaya karşı verdiği tepkinin Fransızlara karşı bir kaçınma ve uzak durma olarak değerlendirilmesi mümkündür. Kültürlenme alan yazınında ise kaçınmanın ayrılma stratejisi ile pozitif bir ilişkiye sahip olduğundan bahsetmek mümkündür. Bir Arap olarak Buzid’in kültürünü daha fazla sürdürmek istediği için dış gruptan kendini ayrıştırmış olması mümkündür.

 Azouz’un annesi Messauda’nın kültürlenme tutumu olarak entegrasyonu benimsediğini söylemek mümkündür. Örneğin komşuları Louise ile olan arkadaşlığı, Şaba’dan taşınıp giden diğer aileler gibi onun da daha iyi koşullara geçerek Fransızların yaşam standardına göre yaşama isteği gibi örnekler sıralanabilir. Tabi bunların yanında kendi kültürüne ait değerleri de önemsemiştir. Örneğin Şaba’dan taşınmasına rağmen kendi kültürel kıyafetlerin giymeye devam etmesi ya da sürekli güzel bir olayda kuskus yemeğini yapması, teyplerinde dinlediği şarkıların kendi etnik kökeninden ezgiler taşıması, Şaba’da yaşarken geleneklerine göreneklerine uygun bir hayat sürmesi onun etnik kimliğine de önem verdiğini gösterir.  

 Romanı okurken Azouz’un içinde bulunduğu toplumla kurduğu ilişki, kendini kabul ettirme ve bir birey olarak var olma çabası beni çok etkiledi.  Azouz sadece bununla da kalmayıp ayrıca kendi kültürü ile farklı bir kültür arasında nasıl köprü kurabileceğini ve ortak bir payda oluşturabileceğini gösterdi. Yazarın daha çok bizlere göç eden insanların yaşadığı olayları aktarırken bazı noktalarda da orada yaşayan yerli halkın bu durumdan nasıl etkilendiğini ve göçmenlere karşı olan farklı yaklaşımların nasıl sonuçlanabileceğini anlamamız noktasında farklı bir bakış açısı oluşturmamıza vesile olduğunu söyleyebilirim. Kütüphaneme koyduğum ve ara ara okuyarak tekrar o öyküyü hatırlamak istediğim bir kitap oldu benim için. Bir dahaki yazıda görüşmek üzere PSİTHOTH’la kalın..

Fatma Nur ERGÜN

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik