HER BİRİMİZ BİRER BÜYÜCÜ MÜYÜZ? YEŞİM TÜRKÖZ:BÜYÜ DÜKKANI KİTAP İNCELEMESİ
Kendimi bildim bileli bir şeyler yazıyorum ve bir kısmını da paylaşıyorum fakat şu ana kadar hiç kitap incelemesi yazmamıştım. Bu ayki temamız kitap incelemesi dendiğinde biraz endişelendim bu yüzden. Çünkü her kitabın ayrı bir izi kalır bende ve bunları doğrudan aktarmak konusunda hep tereddüt etmişimdir.
Artık bu zinciri kırmak zamanıdır diyerek bir şeyler çiziktireceğim şimdi!
Bu ayki temamız doğrultusunda sizlere bahsetmek istediğim kitap klinik psikolog ve psikodramatist Yeşim Türköz tarafından yazılmış ve Epsilon yayınevinden çıkmış olan "Büyü Dükkanı"
Kitabın adında büyü geçtiğine bakmayın zira büyü deyince çoğumuzun aklına somut bir şeylerin yoktan var edilmesi veya da değiştirilmesi geliyor olsa da bu kitaptaki büyü sözcüğü fantastik anlamından çok soyut anlamda kişinin bir şeylerin farkına varmasını sağlamak amacıyla Hanna Weiner tarafından geliştirilmiş bir psikodrama tekniği olan magic box'tan esinlenilmiş.
Bu teknik çoğunlukla grup terapilerinde uygulanmakta olup hayali bir dükkan kurgulanır. Terapist satıcı ve katılımcılar müşteri rolünde bulunur.
Büyü dükkanının özelliği insanın isteyebileceği her şeyin bulunabildiği bir dükkan olmasıdır ancak buna karşın müşteriler dükkandan istediklerini almak üzere gelmiş olsalar bile en önemli şart kişilerin büyü dükkanından en iyi alışverişi yaparak ayrılması zorunluluğudur. Çünkü her zaman en çok istenen şey en iyi şey değildir. Bu nedenle satıcı ve müşteri arasında görece uzun süren bir pazarlık yapılır. Ve bu pazarlık sırasınca müşteri istediği şeyi gerçekten isteyip istemediğinin farkına varır. Bunu sağlayan en önemli etkense pazarlığın temelini oluşturan istenen şeye karşı ödenecek olan bedeldir.
Büyü dükkanındaki alışverişlerde müşteriler hem maddi hem manevi isteklerle buraya gelmiş olsalar da manevi bir bedel ödemeleri gerekir.
İşte söz konusu kitapta da Yeşim Türköz bu teknikten esinlenerek kurguladığı sekiz öyküsünü sunuyor bizlere.
Gerçek hayatta bileşenlerini terapist ve danışanların oluşturduğu büyü dükkanını kitapta büyü vadisi denen uzak bir yerde bulunan, ulaşımı kolay olmayan ve yaşlı biri tarafından işletilen somut bir kulübe olarak görüyoruz.
Başrolümüz olan yaşlı satıcı yıllardır bu işi yapmaktadır ve en önemli gayesi müşterilerinin alabilecekleri en iyi şeyle ayrılmasının yanında hayatlarında birden fazla kez büyü dükkanına uğramamalarını sağlayabilmektir. Çünkü ikinci defa büyü dükkanına bir müşterinin gelmesi demek asıl istediği şeyin ilk gelişinde aldığı şey olmadığı ve satıcının da iyi bir satıcı olmadığı demektir.
Öyküler boyunca satıcı müşterilerinin gelişini camdan takip ederek ilk izleniminden hareketle müşterisiyle yapacağı pazarlığa karşı zihnini boşaltmakta ve zihinsel bir egzersiz yapmaktadır.
Kitaptaki tüm öyküleri özetlemek gibi bir niyetim yok çünkü her birinde de ayrı ayrı öznel olarak kişilerin kendinden parçalar bulabileceğine inanıyorum ve bu çıkarımların keyfini sizlere bırakıyorum ancak kitaba daha detaylı bir kapı aralayabilmek adına 'şifre' başlıklı beşinci öyküden kısaca bahsetmek istiyorum.
Bu öyküyü seçmemin nedeni karakterin düşüncelerinin diğer öykülerdekilere kıyasla daha yaygın görülen düşünceler olması ve aslında basit olan çözümün çoğu kişi tarafından göz ardı edilmesi.
Söz konusu öyküde büyü dükkanına gelen bir kadın şanssız olduğunu ve hayatı boyunca şanslı olduğunu düşündüğü kişilere imrendiğini çünkü yalnızca şanslı olan kişilerin mutlu olduğunu düşünmektedir.
Satıcı ise istediği şansı müşterisine vermeden önce bedel olarak müşterisinin hayatındaki mutlu anlarını istemektedir ve bu anları teker teker düşünüp hiçbirini atlamadan hepsiyle vedalaşması gerektiğini söylemektedir.
Hiçbir zaman mutlu olmadığını düşünen müşteriye başta kolay gibi gözüken bu bedel zaman aktıkça ve kişi geçmişine daldıkça ödenmesi zor bir bedele dönüşmektedir.
Hikayenin sonunda müşteri kadın aslında başkalarının hayatına pembe gözlüklerle bakarken kendi hayatına siyah gözlüklerle bakmakta olduğunu fark etmiş ve yaşadığı mutlu anları bedel olarak vermek istemediğine karar vererek istediği şanstan vazgeçmiş ve asıl almak istediği şeyin şans değil kendi hayatındaki şanslı hissedebileceği anların farkında olmak olduğunu görmüştür.
Günlük hayatta da bu böyle değil midir?
Birçoğumuz kendi potansiyellerimizi gözardı eder ve başkaları olmak isteriz. Oysa her birimiz kendimiz olarak varız ve başkaları gibi değil de kendimiz olarak hayalimizdeki prototipe uygun hedefler koyarak onu yakalama yönünde yol almalı yani birine benzeyerek değil de kendimiz olarak imrendiğimiz bir kişiliğe dönüşmeliyiz.
Kısacası gerek kendini kabul yönünde birçok ilham verici mesajlar ve alıntılar barındıran farklı öyküleriyle, gerek akıcı anlatımıyla ve gerekse 136 sayfalık kısa bir kitap olmasıyla 'Büyü Dükkanı' okunması keyif veren bir kitaptı.
Şimdilik benden bu kadar. Umarım bu keyifli kitabı yine keyifli bir biçimde aktarabilmişimdir.
Bir sonraki sayıda görüşmek üzere.
Sema Gündoğdu
Sema Hanım yazılarınızı keyifle okuyoruz, lütfen sayılarını artırınız. Farklı bir konsept olarak kitap inceleme çok keyifli ve faydalı olmuş. Bu tarz içerikleri daha çok bekliyoruz. Bahsi geçen kitabı okumaya gidiyorum şu an. Sevgilerle!
YanıtlaSil