Ana içeriğe atla

DURULMAYAN BİR KAFA:BİR DELİLİK VE DUYGUDURUM GÜNCESİ- BİLGE TÜRKTAŞ

 

Durulmayan Bir Kafa: Bir Delilik ve Duygudurumları Güncesi



Merhaba değerli Psithoth okuyucuları. Bu ayki sayımızın konusu kitap incelemeleri. Ben de size bipolar bozukluğa sahip bir psikoloğun otobiyografisi ile geldim. Bipolar bozukluk, bir diğer adıyla manik- depresif bozukluk psikoloji camiasının en çok ilgi çeken, üzerine sıkça çalışmalar yapılan ve bazı noktaları hala anlaşılamayan bir konularından biri. En basit haliyle çılgın ve uçuk mani dönemlerini ağır ve yıkıcı depresyonların izlediği belli noktalarda kalıtımsal ve intihara meyil sebebiyle ölümcüllüğü yüksek bir bozukluktan bahsediyoruz. Hepimizin günlük mod değişiklikleri sebebiyle bipolar olabileceğini düşünen dostları olmuştur. Bu bozukluğun ne basit bir iniş çıkış ne de delilik olduğunu anlamanıza yardımcı olacak bir kitap önerisiyle geliyorum bu yazımda. Durulmayan Bir Kafa gerçekten de bir delilik ve duygudurumları güncesi. Yazarımız Jamison kendisi de bir klinik psikolog ve aynı zamanda bipolar hastası. Bu kitapta ise Jamison terapi koltuğuna kendisi oturuyor ve hikayesini kendi ağzından anlatıyor. Küçüklüğünden detaylarla başladığı bu kitabında babası ve ablasının da benzer duygudurumu bozukluklarından muzdarip olduğunu görüyoruz. İlk hafif mani dönemini lise zamanlarında yaşayan karakterimiz o dönem hissettiklerini başdöndürücü bir hızla çalışan bir beyin, sonsuz bir enerji ve her şeyi öğrenme isteği olarak anlatıyor ve dostlarının onun hızına yetişemediğinden, sürekli yavaşlamasını istediklerinden bahsediyor. Üniversitede psikoloji eğitimine başlamasıyla beraber aldığı derslerde kendi depresyon belirtilerini fark edip bir psikiyatriste gitme çabasının ise utanç ve korkuyla birlikte kapıdan bir geri dönüşle sonuçlanması belki de onun inkâr sürecinin ilk adımı. 
Bir yandan akademik kariyerine dört kolla sarılan bir yandan da son derece düzensiz olan bu hastalıkla uğraşan bir psikoloğun yaşadıklarını tüm açıklığıyla okumak inanılmaz bir deneyim. Mani dönemlerinde bazen son derece yüksek, neşeli, heyecan dolu, günlerce uyumayan, sorumluluk üstüne sorumluluk alan, her şeyi yapabileceğine inanan ve durdurulamaz hissettiği anları; bazen ise yine benzer başka bir mani döneminde aynı derecede hızla dönüp dolaşan düşüncelerinin sinirli, agresif, yer yer şiddet eğilimleri bulunan ve bir gözlemci tarafından anlam verilemeyecek hareketlere dönüştüğünü son derece samimi bir şekilde ortaya döküyor. Buna ek olarak, gündüzün geceyi kaçınılmaz olarak izlemesi gibi maninin ardından gelen ağır depresyonlarda nasıl herkesten uzaklaştığını, yataktan kalkmasının imkânsız olduğunu, günlerce hatta aylarca okuduğu hiçbir şeyi anlamadığını, saçlarını taramasının bile bazen saatler sürdüğünü anlıyorsunuz. Bütün bu krizlerin yaşanması elbette kullanmayı inatla reddettiği (sonrasında çok da pişman olduğu) ilacına, lityuma bağlıyor yazar. Kendisi de bu alanda çalışan ve hasta gören biri olarak ilacın, psikoterapi ile birlikte, etki ettiği hastalarda bu krizleri ne kadar büyük bir başarıyla engellediğini bilmesine rağmen birçok manik depreson hastası gibi o da ilacını almayı reddediyor. Bununla beraber, bütün bu süreç boyunca yanında olan psikoterapistinin ona ne kadar destek olduğunu sıkça dile getiren yazar, doktorunun bitmek bilmez ısrarları sonucunda ilk psikozlu mani krizinden sonra lityum kullanmaya başlıyor. İlacının kullanımını asla bir sürekliliğe oturtamayan karakterimiz, kullanmayı bıraktığı zamanların birinde yaşanan depresyon dönemlerinden birinde intihar girişiminde de bulunuyor. Bu kitapta ailenin ve sosyal çevrenin verdiği desteğin, mental hastalıklar için kalıpların yıkıldığı bir dünyanın ve bilimin ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu göreceksiniz. Sıkça aşk hikayelerinden, mahvettiği bütün ilişkilenmelerinden ama kazandığı onca güzel şeyden de bahseden Jamison, hastalığını “büyüleyici ama ölümcül düşmanım, can yoldaşım” olarak tanımlıyor ve bu bozukluğa sahip olmama şansı ona sunulsaydı bile sahip olmayı tercih edeceğini söylüyor.
Aşağıya mani ve depresyon dönemlerinden, yazarın kendi ağzından birer paragraf bırakıyor, bu kitabı şiddetle tavsiye ediyor ve yazımı burada sonlandırıyorum. Kendinize iyi bakın!
Bilge Türktaş
 
 
Çılgın bir sansar gibi oradan oraya koşuyor, türlü plan ve projelerle fıkır fıkır kaynıyor, kendimi sporlara veriyor, geceler ama geceler boyu sabahlara kadar uyumuyor, arkadaşlarla geziyor, elime geçirdiğim her şeyi okuyor, defterler dolusu şiirler, oyunlar yazıyor, geleceğime dair büyük, tamamıyla gerçek-dışı tasarılar kuruyordum. Dünya zevk ve umut doluydu; kendimi harika hissediyordum. Yalnızca harika değil, gerçekten çok çok harika hissediyordum. Yapamayacağım hiçbir şey yoktu, hiçbir şey bana zor gelemezdi.  Kafam pırıl pırıl aydınlıktı, her şeyi yerli yerine inanılmaz bir kolaylıkla yerleştirebiliyordum, o ana dek bir türlü çözemediğim matematik problemlerini bile sanki içten gelen bir güdüyle çözüvermiştim. Aslında o problemlerin çözümünü bugün biliyor değilim. Ama o sırada, her şeyin kesin anlamını görmekle kalmıyor, her şeyi harika bir kozmik ilişkiler çerçevesine uyum içine oturtabiliyordum. Evrenin doğal yasalarına ulaşmak beni öylesine büyülemişti ki, kabım kabıma sığmıyordu, arkadaşlarımı köşeye sıkıştırdığım gibi her şeyin ne kadar güzel olduğunu onlara anlatmaya koyuluyordum. Evrenin karmaşık yapısı ve güzelliği konusunda vardığım çözümler onları benim kadar şaşkınlığa uğratmadığı gibi, benim bu bitmez tükenmez heyecanımın onları yorduğu, bıktırdığı söylenebilir.”
 
 
Uyarı: Aşağıdaki metin ölüm ve intihar konularını işliyor, tetikleyici olabilir!
 
Oysa birdenbire aklım bana düşman kesilmişti: Boş heveslerimle alay ediyor, bütün saçma sapan tasarılarımla dalga geçiyordu; artık hiçbir şeyi ilginç ya da eğlenceli ya da üstünde durmaya değer bulmuyordu. Dikkatini yoğunlaştırmaktan âcizdi kafam, dönüp dolaşıp ölüm konusunu işliyordu: Ölecektim ya, herhangi bir şeyin ne önemi olabilirdi? Yaşam sonu belli olan kısa, anlamsız bir süreç olduğuna göre neden sürdürmeliydi hayatı? Müthiş bir bitkinlik içindeydim, sabahları yataktan çıkabilmek büyük bir güç istiyordu. Herhangi bir yere yürümek her zamankinin iki katı vaktimi alıyordu. Her gün aynı giysileri giyiyordum, çünkü ne giyeceğime karar vermek çok büyük çabalar gerektiriyordu. İnsanlarla konuşacağım diye ödüm koptuğundan arkadaşlarımdan elimden geldiğince uzak duruyor, derslerden önceki ve sonraki saatleri okul kütüphanesinde, hemen hemen hiç
kıpırdamadan oturarak geçiriyordum; kalbim ölü, beynim kil kadar soğuktu.
Sabahları uyandığımda çok yorgun kalkıyordum; bu ise benim olağan kişiliğime aykırıydı, can sıkıntısı, yaşama kayıtsız kalmak da öyle. Oysa bunlar da sıradaydı. Derken bütün
düşüncelerime derin bir kasvet egemen oldu; ölüm, ölmek, çürümek, her şeyin ölmek üzere doğduğu, en iyisi bir an önce ölüp uzun ölüm bekleyişinin acılarını çekmemek gibi şeylerden başka hiçbir şey düşünmüyordum. Yorgun gövdemle bitkin kafamı mezarlıklarda gezdiriyor, her mezarın altında yatan kişinin oraya girmeden önce dünyada ne kadar zaman geçirdiğine uzun uzun bakıyordum. Mezarların kıyısında oturup uzun, iç karartıcı, ölümcül şiirler yazıyordum; beynimin de gövdemin de çürümekte olduğundan emindim, bunu herkesin bildiğine ama bir şey söylemediklerine de inanıyordum.

Bilge Türktaş

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik