ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR
Bu ayın eğlenceli teması için, Amerikalı yazar J. D. Salinger tarafından 1951 yılında yayımlanan Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı ele alacağız. Kitap ilk olarak “Gönülçelen” ismiyle çıksa da pek çok sansüre maruz kalarak bugünkü ismini almıştır. Ayrıca sansürlere rağmen, okullarda en çok okutulan kitaplar listesine girmeyi başararak genç kitlelerin severek okuduğu bir kitap haline gelmiştir. İncelemeye başlamadan önce yazmamda yardımcı olan sevgili dostiklerime teşekkürü bir borç bilir, bundan sonra okuyacaklarınızı mümkün olduğunca spoilerdan arındırmaya çalışsam da yine de bir miktar spoiler içereceğini ekleyerek keyifli okumalar dilerim. ^^
Yapıt, 17 yaşındaki kahramanımız Holden Cauldfield’in geç ergenlik döneminde yaşadığı buhranları bilinç akışı tekniği ile birinci ağızdan anlatır. Bu sebeple, Holden’ın hislerini ve psikolojik durumunu tahlil etmek pek de zor değildir. Holden, hızlıca değişen bir ruh haline sahiptir ve içe dönüktür. Keskin çizgileri vardır, insanların rencide edilmesini hiç sevmemekle birlikte, onlara karşı yumuşak, aşırı duyarlı, kırılgan bir karakterdir. Empati yeteneği güçlüdür, duygusaldır; özür dilemekten çekinmez. Ölen kardeşi Allie’ye ve küçük kız kardeşi Phoebe’ye oldukça bağlıdır.
“Ben de ne yaptım, başladım yüksek sesle konuşmaya, Allie’yle. Moralim çok bozulduğunda bazen böyle konuşurum onunla.”
Erikson’ın psikososyal gelişim kuramındaki “Kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası” dönemini Holden’da gözlemleyebiliriz. Holden eski alışkanlıklarını sorgulamaktadır ve bir kimlik karmaşası içerisindedir. Ayrıca zaman zaman düşüncelerinde bir gruba ait olma ihtiyacı gözlemlesek de Holden kendisini toplumun dışında, çoğunluktan farklı görmektedir. Hayatından, çevresinden, okulundan, şehrinden nefret etmektedir. Zaten okulundan da atılmıştır. Tanık olduğu sahtelik onu çok rahatsız etmektedir, samimiyetsiz bulmaktadır. Holden, her ne kadar, içindeki yalnızlıkla baş edebildiğini hatta bu duyguyla mutlu olduğunu söylese de aslında içten içe baş edememektedir. Bu, yeni kaybettiği kardeşinin yas süreci ile alakalı olmakla birlikte, ailesinden yeterli içtenlikte destek göremiyor olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Zira, Holden yatılı okullarda okumuş ve ailesi ile kısıtlı zamanlarda vakit geçirme fırsatı elde etmiştir. Bu kısıtlı zamanlarda da soğuk ve mesafeli iletişim kurmak zorunda kalmıştır.
Holden, güçlü intihar düşüncelerine sahip olmakla birlikte bunu gerçekleştirmek için herhangi bir adım atmamıştır. İntihar ve kendi cenaze törenini hayal etmesi ise Lacan’a göre aile ilişkilerine dayanmaktadır. Ailesinin sevgisine duyduğu ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkan bu düşünceleri, aslında ailesinin ilgisini bu yolla çekebileceğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Yeterli desteği görememektedir.
Ailesi ile güçlü bir bağ kuramayan Holden, zamanın büyük bir çoğunluğunu çevresindeki başka insanlara geçirmek zorunda kaldığından onlardan etkilenmiştir. Sigara ve alkol kullanımı, kelime seçimleri, küfürlü konuşmaları; ergenlik döneminde sıkça rastlanan akranları taklit etme davranışını ortaya koymaktadır. Ayrıca, ergenlik döneminin önemli bir unsuru olan yakın arkadaşlık kavramı maalesef Holden’ın hayatında bulunmamaktadır. Holden, kendini iyi bir şekilde ifade edebildiği, karşılıklı olarak anlayıp anlaşılabildiği bir yakın arkadaşa sahip değildir. En iyi iletişimi ise ölen kardeşi ile kurmaktadır. Böylelikle kendini hem dış dünyadan soyutlama fırsatı elde ederken güvenli bir alanda kendini ifade etme fırsatı yakalamaktadır. Yaşadığı yapay dünyanın aksine, kardeşi ile olan bağı oldukça sahicidir.
“Böyle tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere durmadan tanıştığımıza memnun oldum demek beni öldürüyor. Ama hayatta kalmak istiyorsanız ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.”
Holden dış görüşüne önem vermektedir ve kendisine ait beden algısı olumsuzdur. Kendisini çirkin bulmakla birlikte, anormal uzun ve zayıf olduğunu düşünmektedir. Ergenlik döneminde gerçekleşen ani büyüme ruh durumunu etkilemiştir. Ayrıca Holden’ın benlik saygısı da düşüktür. Okul ortamında sevilmiyor olması, derslerinin iyi olmaması, ailesi tarafından yeterli ilgi ve sevgiyi görmüyor olması kendisini yetersiz ve başarısız hissetmesine sebep olmaktadır. Düşük benlik saygısının getirdiği endişe, depresyon ve antisosyal kişilik davranışlarını da Holden’da gözlemlemek mümkündür.
Ergenlik döneminin getirdikleri ile paralel bir biçimde, Holden yaşadığı olaylarda sürekli kendisini üstün görmektedir. Etrafındaki insanların davranışlarını aşağıda görmekte, küçümsemekte ve çoğunlukla kendisini haklı bulmaktadır.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, pek çok beğeneni ve bir o kadar da beğenmeyeni olarak edebiyat dünyasında ikircikli bir konumda durmakta. Her ne kadar dünya ve yaşanılanlar değişse de Holden’ın değişmeyen şikayetlerini okumak oldukça keyifli bir serüvendi.
Yapıt, 17 yaşındaki kahramanımız Holden Cauldfield’in geç ergenlik döneminde yaşadığı buhranları bilinç akışı tekniği ile birinci ağızdan anlatır. Bu sebeple, Holden’ın hislerini ve psikolojik durumunu tahlil etmek pek de zor değildir. Holden, hızlıca değişen bir ruh haline sahiptir ve içe dönüktür. Keskin çizgileri vardır, insanların rencide edilmesini hiç sevmemekle birlikte, onlara karşı yumuşak, aşırı duyarlı, kırılgan bir karakterdir. Empati yeteneği güçlüdür, duygusaldır; özür dilemekten çekinmez. Ölen kardeşi Allie’ye ve küçük kız kardeşi Phoebe’ye oldukça bağlıdır.
“Ben de ne yaptım, başladım yüksek sesle konuşmaya, Allie’yle. Moralim çok bozulduğunda bazen böyle konuşurum onunla.”
Erikson’ın psikososyal gelişim kuramındaki “Kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası” dönemini Holden’da gözlemleyebiliriz. Holden eski alışkanlıklarını sorgulamaktadır ve bir kimlik karmaşası içerisindedir. Ayrıca zaman zaman düşüncelerinde bir gruba ait olma ihtiyacı gözlemlesek de Holden kendisini toplumun dışında, çoğunluktan farklı görmektedir. Hayatından, çevresinden, okulundan, şehrinden nefret etmektedir. Zaten okulundan da atılmıştır. Tanık olduğu sahtelik onu çok rahatsız etmektedir, samimiyetsiz bulmaktadır. Holden, her ne kadar, içindeki yalnızlıkla baş edebildiğini hatta bu duyguyla mutlu olduğunu söylese de aslında içten içe baş edememektedir. Bu, yeni kaybettiği kardeşinin yas süreci ile alakalı olmakla birlikte, ailesinden yeterli içtenlikte destek göremiyor olmasından da kaynaklanıyor olabilir. Zira, Holden yatılı okullarda okumuş ve ailesi ile kısıtlı zamanlarda vakit geçirme fırsatı elde etmiştir. Bu kısıtlı zamanlarda da soğuk ve mesafeli iletişim kurmak zorunda kalmıştır.
Holden, güçlü intihar düşüncelerine sahip olmakla birlikte bunu gerçekleştirmek için herhangi bir adım atmamıştır. İntihar ve kendi cenaze törenini hayal etmesi ise Lacan’a göre aile ilişkilerine dayanmaktadır. Ailesinin sevgisine duyduğu ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkan bu düşünceleri, aslında ailesinin ilgisini bu yolla çekebileceğini düşünmesinden kaynaklanmaktadır. Yeterli desteği görememektedir.
Ailesi ile güçlü bir bağ kuramayan Holden, zamanın büyük bir çoğunluğunu çevresindeki başka insanlara geçirmek zorunda kaldığından onlardan etkilenmiştir. Sigara ve alkol kullanımı, kelime seçimleri, küfürlü konuşmaları; ergenlik döneminde sıkça rastlanan akranları taklit etme davranışını ortaya koymaktadır. Ayrıca, ergenlik döneminin önemli bir unsuru olan yakın arkadaşlık kavramı maalesef Holden’ın hayatında bulunmamaktadır. Holden, kendini iyi bir şekilde ifade edebildiği, karşılıklı olarak anlayıp anlaşılabildiği bir yakın arkadaşa sahip değildir. En iyi iletişimi ise ölen kardeşi ile kurmaktadır. Böylelikle kendini hem dış dünyadan soyutlama fırsatı elde ederken güvenli bir alanda kendini ifade etme fırsatı yakalamaktadır. Yaşadığı yapay dünyanın aksine, kardeşi ile olan bağı oldukça sahicidir.
“Böyle tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere durmadan tanıştığımıza memnun oldum demek beni öldürüyor. Ama hayatta kalmak istiyorsanız ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.”
Holden dış görüşüne önem vermektedir ve kendisine ait beden algısı olumsuzdur. Kendisini çirkin bulmakla birlikte, anormal uzun ve zayıf olduğunu düşünmektedir. Ergenlik döneminde gerçekleşen ani büyüme ruh durumunu etkilemiştir. Ayrıca Holden’ın benlik saygısı da düşüktür. Okul ortamında sevilmiyor olması, derslerinin iyi olmaması, ailesi tarafından yeterli ilgi ve sevgiyi görmüyor olması kendisini yetersiz ve başarısız hissetmesine sebep olmaktadır. Düşük benlik saygısının getirdiği endişe, depresyon ve antisosyal kişilik davranışlarını da Holden’da gözlemlemek mümkündür.
Ergenlik döneminin getirdikleri ile paralel bir biçimde, Holden yaşadığı olaylarda sürekli kendisini üstün görmektedir. Etrafındaki insanların davranışlarını aşağıda görmekte, küçümsemekte ve çoğunlukla kendisini haklı bulmaktadır.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, pek çok beğeneni ve bir o kadar da beğenmeyeni olarak edebiyat dünyasında ikircikli bir konumda durmakta. Her ne kadar dünya ve yaşanılanlar değişse de Holden’ın değişmeyen şikayetlerini okumak oldukça keyifli bir serüvendi.
Yazımı noktalarken, birçok esere konu olan bu kitabı bir de Teoman gözünden dinlemenizi öneririm.
Teoman – gönülçelen.
“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”
Sevi Sunar
Yorumlar
Yorum Gönder