CARL GUSTAV JUNG-DÖRT ARKETİP KİTABININ ANALİZİ
Jung’un kendimerkezci perspektifinden… “Kendi”likte yer alan “öteki”ler… Tekil ve öznel bireyin nesnelliğe bağlanmasında yer edinen ara elemanlar… Kendiliğinden var olan, özerk güç ve çekim kaynaklarına sahip ruhsal içerikler… Muğlaklık, çocuksuluk, ilkellik, görüngülük, imgesellik ve bir şamanın esrikliğinde başvurduğu gizemli güçlere benzerlik…
Gölge, seçilmiş bilinçlilik düzeyinde bulunamayan ve bilinç dışında biriken tüm bireysel ve ortak ruhsal öğeler. Anima; erkeğin başka bir kadına ait olmayan sonsuz kadın imgesi ve erkeğin bilinçdışında şimdiye dek kadınlığın tüm deneyimlerinin ve izlerinin bir birikimi. Animus; kadının başka bir erkeğe ait olmayan sonsuz erkek imgesi ve kadının bilinçdışında şimdiye dek erkekliğin tüm deneyimlerinin ve izlerinin bir birikimi. Kendilik (Selbst), dönüşümlere maruz kalan parça ve birleşme/bütünleşme sürecinin nihai hedefi.
Jung’un mercek tuttuğu dört arketipik unsur: Anne, yeniden doğuş, ruh ve hilebaz.
Anne Arketipinin Psikolojik Yönleri: Arketip (ilk imge) nedir? Anne arketipi nedir? Anne kompleksi nedir ve oğul ve kızdaki yansımaları nelerdir? Sorularından hareketle Jung; anne ve çocuk ilişkisini arketip bağlamında incelemiştir.
Arketip kavramı, tarihsel olarak farklı dönemlerde farklı anlamlara işaret etmekle beraber günümüzdeki anlamı ile ilk kullanılan anlamına (idea kavramı) yakın bir konumdadır. Kavramın geçirdiği anlam değişikliklerinin ardında psikolojik unsurların incelenme tarzındaki farklılıklar yatmaktadır. İlkçağlardan itibaren arketip kavramıyla beraber varlık kazanan “anne arketipi” kavramı, Jung psikolojisinde özel bir yerde bulunmaktadır. Jung’un kuramında anne arketipi, yalnızca bireyin kendi annesi ile sınırlı değildir. Annenin farklı bireylerde ve farklı doğal varlıklarda farklı yansımaları mevcuttur. Anne arketipi, çocuğun çevresi ile iletişime geçerek düzenlediği kişiliğinin yapısını etkileyen üst etmenlerden birisidir. Bu arketip ile bütünleşmenin düzgün olmaması, çocukta nevrotik bozukluklar ile sonuçlanan yıkıcı bir kompleks oluşumuna yol açar. Anne kompleksi, oğul ve kızda farklı bileşenlere, niteliklere ve etkilere sahiptir. Jung, oğuldaki anne biçimi için Urania’yı, kızdaki anne biçimi için Toprak Ana’yı baskın bulur.
Yeniden Doğuş Üzerine: Yeniden doğuşu nedir? Yeniden doğuşu bütünleyen farklı varoluş biçimleri nelerdir? Yeniden doğuşun deneyimlendiği özel durumlar nelerdir? Jung, yeniden doğuşun farklı biçimlerini, farklı deneyim süreçleriyle ilişkilendirdikten sonra kendi perspektifinden Kuran’daki Kehf (Mağara) suresinin analizini gerçekleştirmiştir.
Yeniden doğuş, farklı parça kavramların bir araya gelerek oluşturduğu bir bütün kavramdır. Bu bütün kavramın bütünleyici parçaları; ruh göçü, reenkarnasyon, diriliş, -tam anlamıyla- yeniden doğuş ve dönüşüm sürecine katılımdır. Yeniden doğuşun deneyimlendiği olgular iki temel alanda incelenebilir. Bu alanlar, yaşamın aşkınlığı deneyimi ile öznel dönüşümdür. Yaşamın aşkınlığı deneyimi, dış dünyada yer alan mistik ritüeller (Aşai Rabbani gibi) veya iç dünyada yer alan ruhsal devinimler (vecd gibi) aracılığıyla gerçekleşir. Yaşamın aşkınlığı deneyimi, daha öznel ve soyut bir yapılanmaya işaret ettiği için psikolojinin asıl dâhil olduğu alan öznel dönüşüm alanıdır. Öznel dönüşüm, psikolojik bozukluklara da yol açabilen ve psikolojik incelemelerle saptanabilen yeniden doğuşun deneyimlendiği formlardır. Öznel dönüşüm; kişiliğin birey veya topluluk düzleminde nitelik ve niceliğinin değiştiği, mistik alanlarda içeriğinin değiştiği ve üzerinde somut ve soyut biçimde dönüşümün gerçekleştiği bir yeniden doğuş deneyim alanıdır. Bu alan, Jung’un özellikle dâhil olduğu ve yorumlarını aktardığı kısımdır.
Yeniden Doğuşun Kuran’daki Yansıması: Kehf Suresi
Kehf suresi, Jung’un perspektifinde yeniden doğuşun simgesel örneklerini taşıyan bir sure niteliğindedir. Bu sure, üç simgesel olay dizisi olarak incelenebilir.
Kehf (mağara), yeniden doğuş sürecinin deneyimlendiği gizli bir oyuktur. Surenin ilk bölümünde yedi uyurların bu oyuktaki uyuyuşu anlatılmaktadır. Yedi uyurların yerleştiği “geniş yer” dönüşümün gerçekleştiği konumdur. Mağaraya giriş, bireyin kendi karanlık bilinç dışına fener tutmasıdır. Bu fenerin ışığı altında bireyin kişiliği dönüşüme uğrar. Dönüşüm, yaşamın uzaması veya ölümsüzlüğe adaylık ile sonuçlanır.
Surenin ikinci bölümünü Hz. Musa’nın önce hizmetçisi Yeşua ve daha sonra Hızır ile yaşadığı olaylar oluşturur. Musa ve Yeşua’nın arkasında bir balığı bırakarak iki denizin birleştiği noktaya varan yolculuğunda Musa, arayışta olan kişi; Hizmetçi Yeşua, Musa’nın gölgesi; arkada unutulan balık ise Yeşua’nın babasıdır. Musa ve Hızır’ın beklenmedik olaylar ile sonuçlanan yolculuğunda Hızır, kendilik (selbst)’tir. Hikâyenin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturan balığın kayboluşu, Hızır’ın doğuşunu sembolize etmektedir.
Surenin üçüncü bölümünü ise, Zülkarneyn’in yolculuğu ve bir topluluk için bir set kurarak yardım edişi aktarılmaktadır. Jung’a göre Zülkarneyn olarak öznelenen hikâyenin asıl öznesi, Hz. Musa’dır. Hz. Musa, kendisinin yerine -boynuzlu imge bakımından- benzer profildeki başka birisini koyarak “kendiliğin” tehlikesinden kurtulur. Hikâyedeki güneşin battığı ve doğduğu yerlere varış, karanlıktan geçerek yeniden doğuşun bir simgesidir. Topluluk için kurulan set, kendiliğin kuruluşunu göstermektedir.
Masallarda Ruhun Fenomenolojisi Üzerine: Geist (ruh) nedir? Ruhun düşlerdeki ve masallardaki görüngüleri nasıl tarif edilebilir? Sorularını baz alarak Jung, ruhun arketipik doğasının düşler ve masallardaki temsil biçimlerini ele almıştır.
Ruh sözcüğüyle Türkçeye çevrilen “Geist” sözcüğü, temel olarak maddenin karşıtı olan ilke anlamını karşılar. Bu temel anlama koşut olarak türevlenen bağlı anlamlar “madde dışılık” niteliğini taşımakla beraber ana anlamdan belirli ölçüde farklılaşır ve son noktada “maddelik” niteliğini kazanarak ana anlamdan ayrılır. Jung perspektifinde “Geist” kavramı, farklı anlamları içermesi yüzünden kavramsal sınırları muğlak bir profildedir ancak farklı anlamları içermesi sayesinde söz konusu fenomenin canlı bir imgesini karşılar.
Ruh, bazı içsel gerilimler -özellikle baba kompleksi- sonucu düşlerde belirebilir. Bu belirimler baba kompleksi kaynaklı olduğu için bir baba imgesindedir. Baba, içsel gerilimlerin özgül niteliklerini taşıyan ve bireyi yönlendiren bir niteliktedir.
Ruhun masallardaki yansımaları düşlerdeki yansımalarına benzerdir. Kısmen insanüstü özelliklerle donatılmış ansızın beliren yaşlı bir adam… Yaşlı adam bilinç düzeyinde çıkmaza saplanan bireyin bilinç dışında oluşturduğu kurtarıcı niteliklerin bir tecessümüdür. Yaşlı adam figürü, masallarda bireye yol gösteren, onu gerektiğinde eleştiren, sınayıcı bir kimlikle ön planda olmakla beraber düşmanca, olumsuza yönlendiren ve yıldırıcı bir karaktere de sahiptir. Yaşlı adamın ilginç özelliklerinden bir tanesi de absürt boyutlarda bulunabilmesidir. Mikro boyuttaki cüce ve makro boyuttaki dev formlar… Uykunun bilinç dışının hâkimiyet kazandığı bir alan olduğu düşünüldüğünde uyanıklıktan uyku durumuna geçiş sırasındaki -en azından öznel deneyimlerime istinaden- boyut kaymaları bunun güzel bir örneği olabilir. Absürt küçüklükteki “insancık”lar…
Ruhun masallardaki tezahür formlarından bir diğeri de hayvanlardır. Bilinç dışının keşmekeşliğindeki en “alt” yönlerin simgelenişi. Hayvanların masallardaki rolü genellikle insan formuna yardımcı bir yan form oluşturmaktır. Bu form da olumlu ve olumsuz niteliklere sahiptir. Jung’un ruhun masallardaki hayvan formundaki tezahürlerini örneklemek adına başvurduğu masallardan birisinde rastlanılan olgulardan birisi hayvan üzerinde rastlanan üç ve dördün karşıtlığıdır. Dört bütünlüğün üç ise sakatlığın/tamamlanmamışlığın temsilidir. Ayrıca dört bünyesinde birbirine zıt iki üçü barındırır tıpkı bir karenin iki bağımsız köşesini birleştiren bir köşegenin birbirine zıt kutuplara bakan iki eş üçgen oluşturması gibi. Üç ve dördün bu ilişkisi insan psikolojisinde de görülebilir. Dört temel bilinç işlevinden üçü bilinç alanında ayırt edilebilirken birisi -düşük işlev- bilinç dışına saplıdır. Ayırt edilebilen üç işlev, aynı zamanda bilinç dışında da bulunurlar. Dördün bütünlüğünden tamamlanmamış ve birbirine zıt iki üçün ortaya çıkması.
Hilebaz (Oyunbaz) Figürünün Psikolojisi Üzerine: Hilebaz figürü, bireyin düşük karakter özelliklerinin toplamını teşkil eden bir arketipik yapıdır. Hilebazın kimliği; muzip, kurnaz ve oyunbaz; aptal, saf ve kandırılabilir; biçim değiştirebilen ve farklılaşabilen; sıklıkla eziyete maruz kalan ve başkalarını kurtarıcı rolünü üstlenen ve absürt niteliklerle donatılmıştır. Onu diğer arketipik yapılardan ayıran esas nokta, insanın ilkel hayvansı formundan yoğun izler taşımasıdır. Hilebaz figürünün tezahürleri antik çağlardaki mitik oluşumlarda ve Orta Çağdaki -kiliseyi de dâhil eden- karnavallarda görülebilir.
Antik çağın ilkel mitleri ve Orta Çağ’ın karnavalları dışında hilebaz figürünün modern psikolojide de yansımaları mevcuttur. Örneğin, Ayrışmış Kimlik Bozukluğunda ayrışan kimlik unsuru, Ben’in bir tamamlayıcısı niteliğindedir. Bu tamamlayıcı yapı “ben” arketipine eş düşen “gölge” arketipine denk gelir. Hilebaz figürü ise, gölge arketipinin hâkimiyetindedir.
Tüm hilebazlığıyla “gölgeli” okumalar dilerim.
Teşekkürler
Hüseyin Güzey
Yorumlar
Yorum Gönder