ALKOL TÜKETİM BOZUKLUĞU, ALKOL BAĞIMLILIĞI
Merhaba çok sevgili PSİTOTH okuyucuları, umarım ısınan güzel havalar ve yazın yaklaşmasıyla birlikte kendinizi çok daha iyi, çok daha enerjik hissediyor, geleceğe dair güzel umutlar besliyorsunuzdur. Bu ay bağımlılıkla ilgili aklınıza takılabilecek her konuda bilgi vermeyi hedefledik ve bağımlılığa dair kapsamlı bir sayı hazırladık. Bu yazının içeriğinde de Alkol Bağımlılığına odaklanarak bu konuya dair aklınızda oluşabilecek noktalara değineceğim.
Her şeyden Alkol Tüketim Bozukluğundan bahsetmeden önce bağımlılık kavramına değinmek gerektiğine inanıyorum. Bunun nedeni de bizim bağımlılığı bazı durumlarda yanlış yorumlamamızdır. Birçok insanın alkol bağımlılığı dendiğinde aklında sürekli alkol tüketen ve alkolden ayrı kalamayan biri canlanabilmektedir. Ancak sanılanın aksine bağımlılıklar, bağımlı olunan kişi, nesne veya durumdan ayrı kalabilen insanlarda da görülebilmektedir. Bağımlılık konusunda önemli olan noktalardan biri de bunun bizim hayatımızı ve işlevselliğimizi nasıl etkilediğidir. Ek olarak bilinen bir yanlışın aksine bağımlılık sadece belli insanlarda görülür kanısının aksine herkeste bağımlılık gelişebilmektedir. Yani, her insan bir kişi, nesne veya maddeye bağımlı olabilir. Ancak elbette ki herkeste bağımlılığa yatkınlık aynı ölçüde olmaz. Bu konuda genetik yatkınlık önemli bir faktördür. Araştırmalara göre alkol bağımlılarının birinci derece akrabalarında bağımlılık oranının yüksek olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur (Şengül & Herken, 2003). Bunun yanı sıra çocukluk çağında yaşanan travmaların da bağımlılık üzerinde önemli bir etkisi olduğu bilinmektedir. Çocuğun fiziksel ya da duygusal yönden ihmal edilmesi ve çocuğun fiziksel, duygusal ya da cinsel olarak istismar edilmesi ileriki dönemdeki bağımlılığa olan yatkınlığını arttırabilmektedir (Hasan, 2010). Bu bağlamda söylenilebilir ki genetik faktörler, gelişimsel dönemde içinde bulunan ortam ve deneyimler gibi birçok faktör bağımlı olmaya olan yatkınlığımızı etkileyebilmektedir.
Günümüzde çok rastlayabiliriz ki, alkol-madde bağımlılığı sık görülebilmekte ve sonuçları çok ağır olabilmektedir. Bireyin kendi fiziksel ve psikolojik sağlığı bir yana olmak üzere, kişinin ailevi yaşamı, iş hayatı, sosyal ilişkileri de bu bağımlılıktan zarar görerek olumsuz yönde etkilenebilir. Halk arasında Alkolizm olarak da bilinen Alkol Bağımlılığı kronik, süregelen ve hayati tehlikeye varabilecek kadar ilerleyebilen bir hastalıktır (Hasan, 2010). Ancak burada tekrardan değinmekte yarar vardır ki alkol bağımlılığı olan tüm bireyler demek değildir ki tüm gün içen, alkolden ayrı kalamayan bireylerdir. Buranın tekrar altını çiziyorum çünkü bağımlı denildiğinde akılda canlanan saldırgan, tehlikeli, yoksunluk yaşayan ve bağımlı olduğu maddeden ayrı kalamayan kişiler canlanabilir ancak her bağımlı bu davranışları göstermeyebilmektedir. Alkol bağımlılığı diğer birçok bağımlılık maddelerine göre daha kolay ulaşılabilir olmasından kaynaklı olarak sık görülebilir. Araştırmalara göre Amerika Birleşik Devletleri’nde yetişkinlerin %90 oranında hayatlarında herhangi bir dönem alkol kullandıkları bulunmuştur. Bu verilere bağlı olarak erkeklerin %10, kadınların da %3-5’inde alkol bağımlılığı gelişme riski olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda yapılan Ülkemizdeki çalışmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır (Bozkurt ve diğer, 2003).
Alkol bağımlılığına daha patolojik ölçüde baktığımızda ise kişinin zarar gördüğü halde alkol kullanmaya devam etmesi, kullandığı alkolü uzun süre bırakamaması, kullandığı miktarı arttırması şeklinde ilerleyen bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Bu ilerleyen davranış örüntülerinin 12 aylık bir dönem içinde devam etmesi de bağımlılığın önemli noktalarından biridir. Fiziksel, bilişsel ve davranışsal belirtilerle birlikte ilerleyen bu süreç kişinin yaşamını birçok yönden farklı boyutlarda etkileyerek bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü bozmaktadır. Genellikle bireyin sosyal çevresinde de bağımlılığın yıkıcı etkileri görülmektedir (Dişsiz, 2015). Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki, alkol bağımlılığında bahsettiğimiz durum alkol alımı ve alkol kullanım isteğinin iş ve sosyal hayatı olumsuz yönde etkileyerek işlevselliği bozmasıdır. Alkol bağımlılığı ile ilgili çalışmalarda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki verilere göre alkol bağımlılığı yaygınlığı %3,81 olarak saptanırken, Türkiye’de bu oran 0,8 olarak belirlenmiştir. Ancak Türkiye’de yapılan bu çalışmaların çok eski ve sınırlı kişiyle olduğunu söylemekte yarar var.
Günümüzde çok rastlayabiliriz ki, alkol-madde bağımlılığı sık görülebilmekte ve sonuçları çok ağır olabilmektedir. Bireyin kendi fiziksel ve psikolojik sağlığı bir yana olmak üzere, kişinin ailevi yaşamı, iş hayatı, sosyal ilişkileri de bu bağımlılıktan zarar görerek olumsuz yönde etkilenebilir. Halk arasında Alkolizm olarak da bilinen Alkol Bağımlılığı kronik, süregelen ve hayati tehlikeye varabilecek kadar ilerleyebilen bir hastalıktır (Hasan, 2010). Ancak burada tekrardan değinmekte yarar vardır ki alkol bağımlılığı olan tüm bireyler demek değildir ki tüm gün içen, alkolden ayrı kalamayan bireylerdir. Buranın tekrar altını çiziyorum çünkü bağımlı denildiğinde akılda canlanan saldırgan, tehlikeli, yoksunluk yaşayan ve bağımlı olduğu maddeden ayrı kalamayan kişiler canlanabilir ancak her bağımlı bu davranışları göstermeyebilmektedir. Alkol bağımlılığı diğer birçok bağımlılık maddelerine göre daha kolay ulaşılabilir olmasından kaynaklı olarak sık görülebilir. Araştırmalara göre Amerika Birleşik Devletleri’nde yetişkinlerin %90 oranında hayatlarında herhangi bir dönem alkol kullandıkları bulunmuştur. Bu verilere bağlı olarak erkeklerin %10, kadınların da %3-5’inde alkol bağımlılığı gelişme riski olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda yapılan Ülkemizdeki çalışmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır (Bozkurt ve diğer, 2003).
Alkol bağımlılığına daha patolojik ölçüde baktığımızda ise kişinin zarar gördüğü halde alkol kullanmaya devam etmesi, kullandığı alkolü uzun süre bırakamaması, kullandığı miktarı arttırması şeklinde ilerleyen bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Bu ilerleyen davranış örüntülerinin 12 aylık bir dönem içinde devam etmesi de bağımlılığın önemli noktalarından biridir. Fiziksel, bilişsel ve davranışsal belirtilerle birlikte ilerleyen bu süreç kişinin yaşamını birçok yönden farklı boyutlarda etkileyerek bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü bozmaktadır. Genellikle bireyin sosyal çevresinde de bağımlılığın yıkıcı etkileri görülmektedir (Dişsiz, 2015). Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki, alkol bağımlılığında bahsettiğimiz durum alkol alımı ve alkol kullanım isteğinin iş ve sosyal hayatı olumsuz yönde etkileyerek işlevselliği bozmasıdır. Alkol bağımlılığı ile ilgili çalışmalarda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki verilere göre alkol bağımlılığı yaygınlığı %3,81 olarak saptanırken, Türkiye’de bu oran 0,8 olarak belirlenmiştir. Ancak Türkiye’de yapılan bu çalışmaların çok eski ve sınırlı kişiyle olduğunu söylemekte yarar var.
Alkolün bireyin iş, ailevi ve sosyal olarak etkilendiğinden bahsetmiştik. Bunların dışında kişiye kalıtsal olarak da kalıcı hasarlar verdiği bilinmektedir. Bireyin beyninde yer alan norötransmitter ve nörohormon sistemlerinde kalıcı hasarlara ve değişikliklere neden olmaktadır. Akut olarak alınan alkol durumlarında beyindeki hücre arası iletişim sistemleri etkilenmektedir (Eşel & Dinç, 2017). Yani alkol bağımlılığı sürecinde birey tedavi alarak bağımlılığından kurtulduğunda ve hayatını düzene koyduğunda dahi beyninde kalıcı değişiklikler olduğundan dolayı artık iyileştim bundan sonra bağımlı olmam gibi bir durum söz konusu değildir. Kişi tekrar ve tekrar bağımlı olabilir ve tüm süreci başa alabilmektedir. Ek olarak söylemekte yarar vardır ki bu durum bağımlılık süreçlerinde en sık karşılaşılan ve tedavi sürecini en zorlaştıran ilerleyişlerden biridir. Bağımlı olan kişiler tekrar ve tekrar bağımlılık döngüsüne girerek hayatlarının büyük bir kısmını bu döngüde geçirmektedirler.
Özetlemek gerekirse bağımlılık, bireyin hayatını birçok yönden etkilemektedir. Bu etkiler fiziksel, kalıtsal, ruhsal ve sosyal olabilir. Alkol kullanımına bağlı olarak gelişen bağımlılık kişinin iş ve sosyal yaşamında derin yaralar açarken bireyin ailevi yaşamını da bozabilir. Genellikle işlevselliğin kaybedilmesine kadar ilerleyen bağımlılık sürecindeki en büyük sorunlardan biri kişinin tedavi aldıktan sonra bağımlılıktan tamamen kurtulduğunu zannetmesidir. Bağımlılık yaşam boyu izleri devam eden ve beyne kalıcı hasarlar vererek beyindeki bazı işleyişleri farklılaştıran bir hastalıktır. Bu nedenle tedaviden sonra da alkole yeniden dönebilirim, az içersem bağımlı olmam şeklinde düşünülmemelidir. Bir kez alkol bağımlısı olan bir birey hayatının her döneminde alkole bağımlı olması çok çok olası bir durumdur. Herhangi bir nesne veya maddeye olan bağımlılık fark edilirse veya bir yakınınızda buna dair izler görülürse en kısa zamanda bir profesyonel destek alınmalıdır. Son olarak bağımlılık konusunda söylenilebilir ki, süreç içerisinde en önemli şeylerden biri de sabırdır. Bağımlılık birçok diğer hastalık gibi kısa sürede etkileri zayıflayan ve kalıcı olarak iyileşme sağlanan bir hastalık değildir. Tedavi uzun süreçlerde ilerleyeceği için sabırlı olunursa bağımlılığın etkileri azaltılır ve zaman içinde yok edilerek, birey bağımlılık zincirinden kurtulabilir ve hayatının eski kalitesini oluşturabilir.
KAYNAKÇA
Bozkurt, O., Ö. Pektaş, Ö.A. Kalyoncu, H. Mırsal, M. Beyazyürek, (2003). Bağımlılık Dergisi, 4, 123-126.
Dişsiz, M. (2015). Alkol bağımlılığı ve yaşam kalitesi. G.O.P. Taksim E. A. H Jaren, 1(2): 91-95.
Eşel, E., Dinç, K. (2017). Alkol bağımlılığının nörobiyolojisi ve tedaviye yansımaları. Türk Psikiyatri Dergisi, 28(1): 51-60.
Hasan, N. (2010). Alkol bağımlılığı ile çocukluk çağı travmaları ilişkisi / The relationship between childhood trauma and alcohol dependency (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Şengül C, Herken H., (2009). Genetikten epigenetiğe alkol bağımlılığı. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 10(3), 239 - 245.
Yorumlar
Yorum Gönder