Ana içeriğe atla

INVENTING ANNA-EMİNE MİRAY BİNGÖL


INVENTING ANNA


  Sevgili Psithoth okuyucularım, bu ay film severler için harika bir sayı hazırladık. En dikkat çekici filmleri sizler için inceledik. Bu yılın en çok konuşulan, gerçek hikâyeden uyarlama olan “Inventing Anna” dizisine gelin daha detaylı bakalım. Yalnız uyarıyorum bu yazı fazlasıyla ipucu içerir. 

 Netflix’te yayınlanan 9 bölümlük mini dizi “Inventing Anna”, Jessica Pressler’in New York Magazinde yayınlanan “How Anna Delvey Tricked New York’s Party People” makalesinden esinlenilmiştir. Gerçek adı Anna Sorokin olan Rus asıllı Alman vatandaşı Anna’nın New York sosyetesini nasıl dolandırdığını anlatan dizide en çok merak edilen ne kadarı doğru olduğu. Her bölümün başında çıkan “Bu hikâye tamamen gerçektir. Gerçek olmayan kısımları hariç” cümlesiyle de dizideki olayların ne kadarı gerçek ne kadarı kurgu olduğu bir gizem olarak kalıyor. Shonda Rhimes’ın yaratıcılığını üstlendiği dizide Anna Delvey rolünü Julia Garner, gazeteci Vivian rolünü de Anna Chlumsky canlandırıyor. Dizi Vivian’ın Anna Delvey hikâyesini araştırmak istemesiyle başlıyor. Anna Delvey milyoner Alman olduğunu söyleyerek birçok insanı dolandırmaktan yargılanıyordu. Vivian kendi kariyerinde büyük bir sıçrama yapıp geçmiş skandalını kapatmak istiyordu, Anna Delvey ise hapiste tüm suçlamaları reddederek masum olduğunun kanıtlanmasını istiyordu. Vivian, Anna’nın tüm arkadaşlarıyla ve dolandırdığını iddia eden herkesle röportaj yapmaya başlar. Her bölüm birinin üzerinden anlatılarak fazlaca detay verilmiştir. 

 Anna karakterini incelediğimizde herkesin ortak fikri olan kendini beğenmiş, küstah ve çok manipüle edici olmasıdır. Anna, Fransa’da bir dergide stajyerlik yaparken aynı derginin Amerika’daki yerinde stajyerlik yapmak için geliyor. Amerika’ya gelmesiyle kendine yeni bir kimlik oluşturuyor arkasında yüklü bir mirasın olduğunu söylüyor. Kendini olmak istediği insana dönüştürüyor. Giyim tarzı, yaşam stiliyle herkesi kandırıyor. Sevgili okuyucularım, size sormak isterim sizi hiç tanımayan insanların arasında yaşamaya başlasaydınız kendinizi nasıl tanıtmak isterdiniz? Anna bunu Fransa’dan Amerika’ya gelirken kendine sordu ve bu lüks yaşamı kendi seçti. Bizler arkadaş ortamında, iş mülakatlarında kendi özelliklerimizi yalanla karıştırıp abartırken, Anna daha da ileri gitti ve tüm New York sosyetesini ve en büyük bankalara yalanlarını abartarak anlattı. Marka giyimi, lüks harcamaları, pahalı otellerde konaklamalarıyla sosyetenin en gözde isimleri arasında yer almaya başladı. Hikâyenin can alıcı ve gerçekliğini sorgulamaya başladığımız kısım burada başlıyor. Gerçek bir fon olmadan Anna bu harcamaları bu seyahatleri nasıl yaptı? New York sosyetesini, Amerika’nın en büyük bankasını nasıl oldu da milyoner olduğuna inandırdı? Dizide bunun cevabını tam olarak alamıyoruz ve sanki dizi sonuyla başladığımız yere geri dönmüşüz gibi hissettiriyor.

 Anna Delvey kendine çok güvenen ve hedefleri için her şeyi yapan bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Amacı New York’un en gösterişli binalarının birinde Anna Delvey Vakfını açmak. Bunu da Amerikan sosyetesinin kurallarına uyarak yapıyor. Marka kıyafetler, lüks harcamalar ve sahte gülümsemesiyle. Sosyetenin içine girerek herkesi kendinden emin duruşu, kimseyi umursamaması ve kaliteli yaşam tarzıyla kendine hayran bırakıyor. Hapse girdiğinde bile hala kendinden emindi. Asla standartlarından ödün vermedi. O yüzden Anna, Vivian’ın hapishaneye gelirken gazeteci kimliğiyle gelmesi yönünde ısrarlarıydı. Gazeteci kimliğiyle geldiği zaman Vivian’ı alan özel bir araç, onlar için özel bir oda ve daha birçok ayrıcalık tanınıyordu. Anna Delvey hapishanede de olsa tabi ki VIP kısmında bir görüşme yapmalıydı. Anna bu yolda kalitesinden asla ödün vermedi ve mahkemeye çıkarken bile bir stilistle anlaştı ve mahkeme kıyafetleriyle yine gündeme oturdu. İlgiyi seviyordu ve bunu nerede olursa olsun almayı beceriyordu. Vivian ile sevgi-nefret arasındaki ilişkilerinde de Vivian’a bunu öğretmeye çalıştı. Vivia’nın son bölümlerde daha düzgün giyinmeye başlayıp kendine daha çok dikkat ettiğini gördük. 


 Diziyi izlerken merak edilen bir başka soruda Anna’nın böyle olmasında ailesinin ne kadar payı vardı? Ailesiyle ilgili bize önemli bilgi veren iki sahne gördük. Bir sahnede Anna Rusya’dan Almanya’ya geliyor ve babasıyla bir restoranda yemek yiyorlar. Babasının bir şarap istemesi sonuncunda garsonun ücret hatırlatma yapmasından sonra babasının Anna’ya karşı öğüdü “bu tarz insanlara üstünlük taslamalısın” oluyor. Garsonun orda onları aşağılaması ve Rus oldukları için dışlanmaları onlarda oluşan aşağılık kompleksine sebep oluyor. Diğer sahnede Vivian’ın eve gidip annesiyle konuştuğu sahnedir. Orada anne “ Bizim canavar olduğumuzu düşünüyorlar. Canavarın, canavardan geldiğine inanmak daha kolay çünkü. Çocuklarımızı şekillendirdiğimizi onların kim olduklarını belirlediğimizi sanarız ama biz onları yaratmıyoruz” diyor. Evet, aileler çocuklarını yaratmıyorlar ama gösterdikleri sevgiyle hayatlarında önemli bir etkileri oluyor. Anna’nın intihar teşebbüsünden sonra hastanedeki psikologla görüşmesinde babası için “Vadettiği parlak geleceğe inandım. Kimse beni geçmişimle yargılamamalıydı, o parlak geleceği göstermeliydim” diyor. Anna, babasının hayallerine inanmış, babasının bu hayalleri gerçekleştirme yolunda vazgeçmesine kırgındı. O vazgeçmedi ve Anna Dalvey Vakfını kurmak için her yolu denedi. Buradaki sahneden anladığımıza göre babasının Anna’da önemli bir etkisi var. Sevgi göstermeyi ve yanında olmayı hiç bırakmasalardı belki daha yasal yollarla hedefine ulaşmaya çalışan bir Anna görecektik. Çünkü Anna onun yanında duracak ve ona sonsuz sevgisini sunacak birine ihtiyacı vardı. Anna kimseyi umursamayan, herkese borcu olan ve dolandıran biriyken tek bir kişiye borcunu ödemişti. O da arkadaşı Neff. Neff her zaman Anna’ya inanmış ve yakınlarından hapishanede ziyaret eden tek insandı. Her zaman yanında olarak onunla gerçek dostluğunu paylaştı ve Anna’nın borcunu ödediği tek insan oldu. Peki, Anna istediği desteği alsaydı kendi vakfını kursaydı o gösterişli sanat kulübünü açsaydı neler olurdu? Bu her zaman soru işareti olarak kalacak aynı Anna’nın o kadar harcamayı nasıl yaptığı gibi.

 Inventing Anna gerçek dolandırıcılık hikâyesiyle çok ilgi çekti. Bazı gizemleri barındırması hala konuşuluyor olmasını sağlıyor. Anna 2019 yılında 4,5 yıl hapis cezası almasına rağmen Şubat 2021de iyi halden serbest bırakıldı ancak sonra vize süresini aştığı için tekrar gözaltına alındı ve bir süre sonra hakkında ülkeden sınır dışı edilme kararı çıktı.

Bir sonraki yazıma kadar musmutlu günler dilerim sizlere…
Emine Miray Bingöl

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik