GONE GIRL (KAYIP KIZ) FİLMİNİN ANALİZİ
Gone Girl (Kayıp Kız); yönetmenliğini David Fincher’in, senaristliğini Gillian Flynn’ın ve başrollerini Ben Affleck ve Rosamund Pike’nin üstlendiği, evliliklerinin beşinci yıldönümünde sırra kadem basan bir kadının aranışını konu edinen bir psikolojik gerilim filmidir.
“Karımı düşündüğümde her zaman onun kafası gözümün önüne gelir. Onun güzel kafatasını kırdığımı, beynini ortaya çıkardığımı, yanıtlar almaya çalıştığımı hayal ederim.” Tüyler ürpertici… Titiz bir senaryo eşliğinde profesyonelce hazırlanmış bir filmin giriş cümlesi için oldukça cesur ve etkileyici ifadeler. Nick Dunne karakterinin bir iç döküşü niteliğindeki bu cümleler, -ilk başta çok anlamlı gelmemekle beraber- filmin gidişatıyla anlam kazanan nadir ifadelerden bir örnek teşkil etmekte. Senarist, izleyicilerin filme dair doğal bilgisizliğinden yararlanarak onları film süreci işledikçe anlayacakları özlü sözler ile karşılıyor. Bu sözler, bu özelliğinin yanı sıra Nick karakterinin eşine saf yaklaşımını temsil etmesi ile de öne çıkıyor.
Herhangi bir evliliğin başat soruları. Ne düşünüyorsun? Nasıl hissediyorsun? Birbirimize neler yaptık?” ... Filmde; romantik partnerlerin ilişkilerinin tekdüzeleşme sürecini temsil eden bu üç soru, aynı zamanda partnerler arasındaki anlık ilişki durumlarının zaman içerisinde kademeli olarak başlangıçtan bitişe evrilişini de simgelemekte. Herhangi bir ilişkinin başlangıç evresini karakterize eden “Ne düşünüyorsun?”, orta evresini karakterize eden “Nasıl hissediyorsun?” ve bitiş evresini karakterize eden “Birbirimize neler yaptık?” sorusu… Ayrıca, hikâyenin başlangıç ve sonunu birbirine bağlayarak filmi halkasal bir çizgiye oturtan bu giriş cümleleri; senaristin, kendine özgü vurucu ve çarpıcı repliklerini -piyasadaki diğer filmlerin birbirlerine benzer konumlandırılma biçimlerinin aksine- filmin farklı ve öngörülemez bir aralığına serpiştirmesi ile de eşsizlik kazanıyor.
Senarist Gillian Flynn’ın, kendi romanından hareketle senaryosunu oluşturduğu filmi; genel hatlarıyla bir belirsizlik teması içerisinde ilerletmeyi ve yer yer izleyicileri şaşırtan ayrıntılarla sürükleyici kılmayı amaçladığı belirtilebilir. Uzun metrajıyla dikkat çeken filmde senarist, izleyicilere sunduğu belirsizlik örgüsünü iki yarım dizgede hazırlamış. Birinci yarım dizgede senarist, belirsizlik kavramını; karısının ortadan kaybolmasını takiben gerçekleştirdiği garip davranışlarla dikkat çeken Nick karakteri üzerinde ve ikinci yarım dizgede senarist, belirsizlik kavramını; kocasına yönelik titizlikle hazırladığı bir intikam planı çerçevesinde bulunduğu evi terk eden Amy karakteri üzerinde ele almış. Film, sık sık geriye-dönüş (flashback)lerle geçmiş ve şimdi arasında bağlantı kurmakta, böylece şu anki kişisel, ilişkisel ve “toplumsal düzeyde” yer alan sorunların temelinde geçmiş dönemin edimlerinin yattığını belirtmekte. Gün gün -son kısımlarda uyulmasa da- işlenen bir motifle film, izleyicilerin güne yönelik zamansal algısını yakalamayı ve böylece izleyiciler ile daha doğal ve yakın bir bağ kurmayı hedeflemekte. Amy karakterinin; süreğen yalnızlığını gidermekte bir araç olarak kullandığı günlükler, senaristin tasarladığı ters köşeleri gerçekleştirmek üzere yararlandığı bir kaynak olması bakımından da anlam kazanmakta.
Filmin ilk yarım dizgesinde, durumlar ve olaylar zincirinin bakış açısından takip edildiği Nick Dunne karakteri, tam da evliliğinin beşinci yıldönümünde, karısıyla olan ilişkisinin tekdüze bir hâle geldiğini ve bu ilişkiyi yürütebilecek gücünün artık kalmadığını kız kardeşine itiraf eden bir girişle senaryoda yerini alıyor. Bu girişle, filmin belirsizlik örgüsünün ilk ayağını oluşturan Nick karakteri, izleyicilerin görüşünde potansiyel bir “kötü koca” izlenimini üstleniyor. Senaryonun devamında umutsuz ve bıkkın bir tavırla eve varan Nick, karısının evde olmadığını ve evin belirli kısımlarının kan lekeleriyle ve cam kırıklarıyla dolduğunu görerek polisi arar. Evi şüpheli ve keşfedici bakışlarla inceleyen polis ve dedektif bu inceleme sürecini merkezde devam ettirerek, kocanın ilişkinin mevcut durumuna ve gidişatına yönelik yaklaşımından hareketle hafiften hafiften, bu esrarengiz ortadan kaybolma vakasının bir cinayet olduğu eğilimine kapılır. Nick’in, kayıp eşinin aranması sırasında gerek kameralara yönelik yaklaşımı gerekse normal yaşantısındaki umursamaz tavırları; eşinin hayranları tarafından eleştiri oklarına maruz kalmasına yol açar. Hikâyenin odağı; kayıp eşin bir anda ortadan kayboluşunun ardında Nick’in işlediği bir cinayetin yattığını düşündürürken senarist hikâyeye yeni bir boyut kazandırır.
Filmin ikinci yarım dizgesinde, baştan beri takip edilen ana eksen Nick karakterinden Amy Dunne karakterine kaydırılır. Amy, “Amazing Amy!” adlı çocuk kitabıyla toplum düzeyinde ün kazanan, varsıl bir ailenin kızıdır. -Belki de Nick’e kolayca gönül kaptırmasına ve bir akşam Nick’i barın çıkışında bir öğrencisi ile uygunsuzca görmesine ithafen- kolay kandırılabilirliğini sessiz sakin sürdürdüğü günlük yaşantısında farklı kitapların kendisine kazandırdıkları ile tersine çevirir. Dışarıdan; oldukça soğuk ve mesafeli yaklaşımı, düz ve sert yüz ifadesi ile, içeriden; tüm ayrıntıları dikkatine sığdıran, ince eleyip sık dokuyan zekâsı ve kurnazlığa yatkın, şaşırtıcı planlar oluşturabilme yetisindeki aklı ile tanınır. Amy’nin özyapısındaki dikkat çeken noktalardan birisi, karanlık üçlünün bileşenlerinden izler taşımasıdır. Kocasının azalan ilgisi ve kendisini aldatışının etkisi ile derin bir boşluğa ve mutsuzluğa düşen Amy; bu çıkmazı, ardında sürü şeklinde kendisine biat eden bir toplumu ve darmadağın olan yakınlarını bırakarak açar. Artık özgürdür. Amy, keskin zekâsının ateşinde -zekâ sözcüğünün kökenine yakışır bir üslupla- harladığı fikir kıvılcımlarının örüntüsünde oluşturduğu dâhice bir planın eşliğinde toplumun zihniyle oynar ve daha güçlü bir karakter ve kimlikle kocasının yanına geri döner.
Filmin ilgi çekici kısımlarından birisi, Amy’nin ortadan kayboluşunun toplumsal çapta ve devlet düzeyinde bir hareketlilik yaratmış olması. Amy’nin aranması sırasında gündüzünü gecesini yoğun teftişlere ayıran dedektif takımı, Amy’nin olası bir izine ulaşmak adına devasa bir arayış timine dönüşen halk ve interneti, televizyon kanallarını ve radyoları süsleyen bir makrosistemik oluşum.
Filmin son kısmında, “… Ve karanlığın içinden geçip dışarı çıktık. Yani, birlik içinde… İletişim kuruyoruz. Biz, birbirimize karşı dürüstüz. Değil mi? Biz suç ortaklarıyız. Ve anne baba olacağız.” replikleri; bir çiftin toplumsal çapta yarattığı bir sarsıntının ardından yeniden var oluşunu simgelemekte.
Teşekkürler,
Hüseyin Güzey
derinlemesine bir analiz olmuş. bazı detayları filmi izlerken fark edemediğimi anladım.
YanıtlaSilenine boyuna herşeyi anlatmışşın film didik didik edilmiş yoğun bir anlatim ama akıcı ,okurken keyif aldım
YanıtlaSil