Ana içeriğe atla

BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLÜR İNSAN: THE FATHER FİLM İNCELEMESİ-DORUKHAN SAĞLAM

 

BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLÜR İNSAN: THE FATHER FİLM İNCELEMESİ

 Hepinize merhaba çok sevgili Psithoth okuyucuları, baharın kendini geç de olsa göstermeye başladığı ve hafif yaz esintilerinin günlerimizi ısıttığı bu zamanlarda umarım hepiniz çok iyisinizdir. Bu ay sizi bazen düşündürecek bazen güldürecek ama kesinlikle eğlendirecek birçok film ile karşınızdayız. Bu incelemede de yakın geçmişte fazlasıyla popüler olmuş, şimdiden kimileri için yıllar geçse dahi ismi unutulmayacak filmler listesinde yer alan “The Father (Baba)” filmi üzerine konuşacağım. Ek olarak önceden uyarımı yapayım, elbette ki tahmin edebileceğiniz gibi bu incelemede spoiler mevcuttur. 

“İnan bana, tuhaf bir şeyler dönüyor”

 Hayattaki en güvendiğimiz, hayatımızı şekillendiren, kararlarımıza yön veren hatta bize dair her şeyin merkezinde yer alan benliğimiz ne kadar güvenilirdir? Algılarımız ne derece sapabilir? Kendi gördüklerimiz, duyduklarımız hatta yaşadıklarımız mı daha güvenlidir yoksa bize söylenilenler mi? 

 İşte The Father filmi de tam bu sorular üzerinde şekilleniyor diyebiliriz. Filmimizin başrolünü üstelenen ve her bir sahnedeki göz dolduran oyunculuğu ile bize her duyguyu yaşatan Anthony Hopkins’in hayat verdiği Anthony karakteri, Demans hastalığına yakalanmış, yaşından ve rahatsızlığından dolayı artık kendi hayatına yetişememeye başlamıştır. Hastalığı ilerledikçe onunla yakından ilgilenen kızı Anne ile bile arasında gerginlikler çıkmaya başlamış ve kızının kendi hayatına olan etkileri hakkında şüphe duymaya başlamıştır. Filmimiz ilerledikçe baba ve kız arasındaki gerilim artarken Anthony hem algılarına hem de kızına daha az güvenir duruma gelecektir.

 Filmin temel olarak ilerlemekte olduğu kurgu bu olmakla birlikte çok önemli bir nokta vardır ki The Father filmini diğer filmlerden ayırmaktadır. O da filmin nerdeyse tamamının Anthony’nin gözünden görmemizdir. Birçok hafıza problemini merkeze almış yapımın aksine bu filmde seyirci olarak tüm olayların gidişatını Anthony’nin gözünden izliyor ve bir demans hastasının yaşayabileceklerine, o kafa karışıklığına ve birbirine girmiş algılara şahitlik edebiliyoruz.


 Film her şeyden önce anlatım gücüyle bize son derece uzun ve karışık bir serüven vaat ediyor. Bu nedenle olaylar kronolojik olarak ilerlemek yerine aynı bir demans hastasının anıları gibi iç içe geçmiş bir şekilde karışımıza çıkıyor. Başlarda Anthony gibi gidişatı takip etmeye ve olayları anlamlandırmaya çalışırken bir süre sonra bunu da yapamamaya başlıyor ve aynı Anthony gibi neler olacağını tahmin edemez ve algılarımız karışık halde geriliyor onunla birlikte telaşa kapılıyoruz. İşte tam da bu sıralarda kendimizi seyircilikten kopararak olaylara Anthony’nin bakış açısından bakabiliyor ve kendimizi daha da filmin içinde hissedebiliyoruz.

 Filmin hafif dramatik ve yavaş ilerleyen başlangıcının ardından film boyunca gördüğümüz zaman sıçramaları, aynı insanların farklı yüzlerle karşımıza çıkması, gerçeklikten kopuş ve tamamen birbirine geçmiş zaman mekân algısı sayesinde Anthony’nin hissettiklerini ve düşüncelerini anlayabiliyor ve bir demans hastasının nelerle karşılaşabileceğine tanıklık edebiliyoruz. Filmimiz bu gidişatla birlikte ilerlerken Anthony kendi algılarının yanı sıra Anne konusunda şüphe duymaya ve kızının hayatına vermeye çalıştığı yön konusunda korkular yaşamaya başlıyor. Bunun nedeni de Anthony film boyunca başına gelenleri anlamlandıramıyor, garipsiyor ya da kabullenemiyor bundan dolayı da huysuz ve inatçı bir adam profili çizerken en yakınındaki kişi olan kızından şüphe duymaya başlıyor. Sonuçta bir yanda kızı varken diğer yanda tüm hayatına yön vermiş algıları ve kendi benliği var. Kendi benliğinden şüphe edemediği için de kızıyla olan ilişkisinden şüphe ediyor ve her geçen gün kızına biraz daha az güveniyor. Bunların hepsi devam ederken kızı Anne’nin de film boyunca babasıyla yaşadıkları bu yolda verdiği savaş ve bir yandan kendi hayatını devam ettirmeye çalışmasıyla film çok yönlü bir anlatım kazanırken filmde yer alan aşk, aile kayıpları, büyümek, eski hatıralar gibi senaryonun içerisine ustaca örülmüş anlatımlar sayesinde yan temalar da besleniyor.

 Finale gelecek olursak da tüm bu bahsettiğimiz örülmüş senaryonun bir nevi söküldüğü, gerçeklikten kopmuş algılarımızın toplandığı ve neyin ne olduğunu yüzümüze tokat gibi vurulduğu bir sahne olmuş. Ben kendi adıma konuşacak olursam, Anthony Hopkins ve Olivia Colman’ın oyunculuğu ve gidişat boyunca dengede tutulan duygu mühendisliği ile taçlanan The Father filmi, son yılların en başarılı, üzerine ince düşünülmüş ve kendimizden ya da yakınımızdaki birinden bir şeyler bulabileceğimiz bir yapım olmuş. Umarım sizde beğenir ve keyifli dakikalar geçirirsiniz. Şimdiden iyi eğlenceler!
 

Dorukhan Sağlam

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik