Ana içeriğe atla

OTİZM AÇILIMI KAPSAMINDA BOZUKLUK (OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU)- HÜSEYİN GÜZEY

 

OTİZM AÇILIMI KAPSAMINDA BOZUKLUK (OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU)


 Otizm açılımı kapsamında bozukluk (otizm spektrum bozukluğu), toplumsal iletişim ve toplumsal etkileşimde süregiden eksiklikler ve sınırlı-yineleyici davranış örüntüleri, ilgiler ya da etkinlikler ile karakterize, kapsayıcı bir nörogelişimsel bozukluktur (DSM-5, 2013).

 “Otizm” sözcüğü, ilk defa 1911’de Eugen Bleuler tarafından şizofreni bozukluğuna sahip bireylerde gözlenen kendine yönelme (öz soğurma) durumunu tanımlamak üzere kullanılmıştır (Evans, 2013). Bleuler, otizm kavramı ile; şizofreni bozukluğuna sahip bireylerde gözlenen tatmin edici olmayan gerçekliklerden çocuksu arzular yoluyla kaçınmayı ve bu gerçeklikleri varsanı ve düşlemler ile değiştirmeyi ifade etmekteydi (Evans, 2013). Terimin görece güncel anlamı ise 1943’te Leo Kanner tarafından şizofreni veya diğer psikiyatrik bozukluklardan muzdarip olmayan çocuklarda görülebilen toplumsal yalıtım ve dilsel bozukluk durumunu tanımlamak üzere alanyazına kazandırıldı (Kadak ve Meral, 2019).

 Otizm, DSM tarihi içerisinde -son versiyona dek kavramsal değişiklere uğramak kaydıyla- ilk versiyondan itibaren kendisine yer bulabilen nadir terimlerden birisidir. -Bleuler’ in 1911 tarihli tanımlamasına uygun olarak- DSM-1’de şizofreni tanısı almış çocukların, şizofreni tanısı almış yetişkinlere göre klinik profilinde gözlenen “olgunlaşmamışlık” ve “değişkenlik” durumunu içeren şizofrenik tepkilerini betimlemek üzere kullanılmıştır (Herman, 2019). DSM-2’de -DSM-1’e paralel olmak kaydıyla- zekâ geriliği ile eşlik edilebileceği durumu ilave edilerek kullanılmıştır (Herman, 2019). DSM-3’te ise ilk iki versiyonun aksine otizm terimi, şizofreni bağlamından çıkarılmış ve dil gelişiminde bariz bozukluklar ile nesnelere katı bağlanım durumlarını içeren bir özgül bozukluk için kullanılmıştır (Herman, 2019). DSM-4’te, “Yaygın Gelişimsel Bozukluklar” çatısı altındaki Otistik Bozukluk, Asperger Sendromu, Rett Sendromu, Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk ve Çocukluk Dezintegratif Bozukluğunu içeren bir kapsayıcı kavram olarak kullanılmıştır (Herman, 2019). DSM-5’te, otizm açılımı kapsamında bozukluk adı altında Otistik Bozukluk, Asperger Sendromu, Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk ve Çocukluk Dezintegratif Bozukluklarını birleştiren ve tüm bu bozuklukları üç farklı boyutta (destek gerektiren-önemli ölçüde destek gerektiren-çok önemli ölçüde destek gerektiren) inceleyen bir kapsayıcı kavram olarak kullanılmıştır (Özkaya, 2013).

 Bir çocuğun otizm açılımı kapsamında bozukluk ile tanılanabilmesi için, toplumsal iletişim ve toplumsal etkileşimde süregiden eksiklikler bakımından üç maddeden üçünü ve sınırlı- yineleyici davranış örüntüleri, ilgiler ya da etkinlikler bakımından dört maddeden ikisini karşılaması gerekmektedir (DSM-5, 2013). Toplumsal iletişim ve toplumsal etkileşimde süregiden eksiklikler; toplumsal-duygusal karşılıklılık eksikliği (başka kişiler ile iletişim kurmada zorluklar), sözel olmayan iletişim davranışında eksiklikler (göz iletişimi ve beden dilindeki olağan dışılıklar, yüz ifadesindeki eksiklikler vb.) ve ilişki durumunda eksiklikler (ilişki kurma, ilişki sürdürme ve ilişkileri anlamada eksiklikler) maddelerinden oluşmaktadır (DSM-5, 2013). Sınırlı-yineleyici davranış örüntüleri, ilgiler ya da etkinlikler; basmakalıp ya da yineleyici devinsel eylemler/nesne kullanımları/konuşmalar (basmakalıp davranışlar, oyuncakları sıraya dizerek oynama, ekolali vb.), aynılık konusunda direnme/sıradanlık dışına esneklik göstermeme/törensel davranışlar (küçük değişiklikler karşısında aşırı sıkıntı duyma, katı düşünce örüntüleri, her gün aynı yoldan gitme vb.), olağan dışı olan, kısıtlı, değişkenlik göstermeyen ilgi alanları (alışılmadık nesnelere aşırı bağlanma vb.) ve duyusal girdilere verilen tepkide düzey farklılaşması ya da çevrenin duyusal yanlarına olağan dışı ilgi gösterme (ağrı/ısıya aldırışsızlık, nesneleri aşırı koklama vb.) maddelerinden oluşmaktadır (DSM-5, 2013).

 Toplumsal (sosyal) iletişim ve etkileşimde bozukluklar; göz teması, uygun mimik ve jest tepkileri, sosyal taklit, ilişkilerde karşılıklılık ve ortak dikkat, ebeveynlere güvenli bağlanabilme ve empatide bozulma gibi durumları kapsar (Kadak ve Meral, 2019; Korkmaz, 2010).

 Davranış örüntüleri, ilgiler ya da etkinliklerdeki bozukluklar; oyun oynama düzeninde (sembolik oyunun gelişmemesi, oyun oynamada farklılıklar vb.) değişiklikler, ilgi odağının “devinim (hareket)” durumuna yönelmesi (uzun süre boyunca vantilatörün veya oyuncak araba tekerleklerinin dönüşünü seyretme, kapıyı ve elektrik düğmesini açıp kapama vb.), uğraşı alanının “ayrıntı veya parça” durumuna dönüşmesi (kapı kolu veya düğmelerle ilgilenme, kendi el veya parmaklarıyla oynama, önemsiz bir şeyi her zaman yanında taşıma vb.) ve OKB (Obsesif-kompulsif bozukluk)’yi andıran yineleyici ve törensel eylemler (odayı terk etmeden her şeye dokunma, okula yalnızca tek bir rotadan gitme, okulda başka bir sırada oturamama vb.) gibi durumları kapsar (Kadak ve Meral, 2019; Korkmaz, 2010).
 Otizmli çocukların duygulanım biçimi; genellikle sosyal gülümsemenin rastlanmadığı, toplumsal norm ve değerlerin fark edilmesi ve uygun biçimde tepkilenmesinde zorlanıldığı, kolay öfkelenebilirliğin ve duygudurumsal sorunların meydana geldiği bir profildedir (Kadak ve Meral, 2019). Zekâ gelişimi incelendiğinde otizmli çocukların çoğunluğunu teşkil eden düşük IQ (70 ve daha az) düzeyindeki grup ve azınlığını teşkil eden matematik, sanat, müzik gibi alanlarda aşırı yetenekli ve hafızanın normalin oldukça üzerinde temsil edildiği üstün düzeydeki grup olmak üzere iki farklı durum gözlenebilir (Kadak ve Meral, 2019; Korkmaz, 2010).

 Otizm Spektrum Bozukluğunu diğerlerinden ayıran klinik alanda önemli bir değişiklik ise dilde gerçekleşir.

 Otizm Spektrum Bozukluğu ve Dil: Otizm Spektrum Bozukluğunda dilin kullanımının ve yapısının bozulduğu bilinmektedir. Dilin kullanımında; konuşmadaki gecikme, çağrılara tepki vermeme, zaman içinde konuşma yetisinde körelme, yankılanım (ekolali), seçici konuşmazlık (mutizm) gibi durumlara rastlanır (Korkmaz, 2010). Dilin yapısında; zamirleri ters kullanma, kısa cümlelere başvurma, kalıp hâlinde belirli tümceleri yineleme, kendine özgü bir dil geliştirme, konuşmanın tınısı/ritmi ve hızında sapınçlar gösterme, “semantik-pragmatik dil bozukluğu” sergileme, sözcük türetme (neolojizm) gibi durumlara rastlanır (Kadak ve Meral, 2019; Korkmaz, 2010).


 Otizmin dünya çapındaki yaygınlığının %1-2 arasında olduğu belirtilmektedir (Kadak ve Meral, 2019). Otizmin Türkiye’de -yaygınlığı tam bilinmemekle birlikte- yıl bazında giderek arttığı ve mevcut verilerde yaklaşık 40 bin çocukta tanılandığı belirtilmiştir (TBMM, 2020). Otizm, erkeklerde kızlara göre 2-3 kat (toplumsal örneklemlerde) veya 5-6 kat (klinik örneklemlerde) daha fazla tanılanmaktadır (Kadak ve Meral, 2019).

 Otizm açılımı kapsamında bozukluk, genetik ve çevresel risk etmenlerinin birlikte rol oynadığı oldukça kompleks bir yapıdadır. Genetik risk etmenlerine odaklanan çalışmalar; bir kardeşin otizmli olduğu durumda tek yumurta ikizlerinde konkordansın (eş hastalanma oranı) %30-95 arasında, çift yumurta ikizlerinde konkordansın %0-30 arasında ve kardeşler arasında konkordansın %2-20 arasında olduğunu belirtmekte; Down Sendromu, Kırılgan X Sendromu ve Tuberoskleroz gibi genetik temelli hastalıklarda otizmin tanılanmasının daha yüksek düzeyde olduğunu ifade etmektedir (Kadak ve Meral, 2019). Çevresel risk etmenlerine odaklanan çalışmalar; ebeveynlerin sahip olduğu psikiyatrik bir bozukluğa, ebeveynlerin ilerleyen yaş düzeyine, çocuğun erken doğumuna ve düşük doğum ağırlığına, annenin gebelik sürecinde maruz kaldığı viral/bakteriyel ajanlar ile kullandığı psikoaktif maddelere dikkat çekmektedir (Kadak ve Meral, 2019).

 Otizm açılımı kapsamında bozukluğun nedenlerini açıklamak üzere alanyazında birçok görüş öne sürülmüştür. Genetik yaklaşım, otizmin ortaya çıkışında; FMR1 genindeki değişiklikler (tekrar sayısı artmış CGG nükleotidleri) ile ortaya çıkan kırılgan X kromozomu, 16. Kromozomun kısa kolunda konumlanmış 11.2 bölgesindeki delesyon ve duplikasyon, anneden gelen 15. Kromozomun uzun kolunda konumlanmış 11 ve 13. bölgelerdeki duplikasyon ve CHD8 genindeki mutasyon gibi etmenlere odaklanmaktadır (Kadak ve Meral, 2019). Nörobiyolojik yaklaşım, otizmin ortaya çıkışında; beyin sapında büzüşme, locus ceruelus ve nöradrenalin (LC-NA) sisteminde düzensizlik, serotoninin konumuna göre düzeysel farklılaşması, beyincikte küçülme, amigdaladaki artmış hücre yoğunluğu, hipokampüste bozukluklar, uzun mesafeli nöral bağlantılarda azalma ve -bunu gidermek amacıyla- kısa mesafeli nöral bağlantılarda artma, duyusal korteksler, talamus ve bazal gangliyonlar arasındaki bağlantılarda artma, farklı duyusal girdilerin bütünleştirilmesindeki eksiklikler gibi durumlara odaklanmaktadır (Kadak ve Meral 2019; Korkmaz, 2010). Çevresel yaklaşım, otizmin ortaya çıkışında; maruz kalınan zehirli maddeler, özbağışıklık, mide ve bağırsak sistemindeki bozukluklar, yenidoğan döneminde enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi bozuklukları, kan ve vücut sıvılarındaki nörokimyasal değişiklikler (D vitamini düzeyinin azalması vb.) gibi durumlara odaklanmaktadır (Aydın ve Özgen, 2018). Bilişsel bir çerçeveden duruma yaklaşan zihin kuramı, otizmin ortaya çıkışında; bireyin “hem kendindeki hem iletişim kurulan kişideki zihinsel durumları” anlama becerisindeki sorunların yattığını belirtmektedir (Kadak ve Meral, 2019). Zihin kuramı ile ilişkili olan ve otizmin ortaya çıkış mekanizması üzerine getirilen açıklamalardan birisi de “ayna nöron sistemindeki bozukluklar” a odaklanmaktadır.

 Otizm Spektrum Bozukluğu ve Ayna Nöron Sistemi: Ayna nöron sistemi, bir canlının; bir eylemi kendisi gerçekleştirirken veya bir eylemi başkasının gerçekleştirdiği sırada o canlıyı gözlemlerken beyninde etkinleşebilen özelleşmiş sinir hücrelerinin oluşturduğu bir sistemdir. Otizm spektrum bozukluğunda gözlenen; taklit, duygu paylaşımı, ortak görev veya amaçları anlama, iletişim ve toplumsal etkileşim gibi kültürel uygulamalar ve sosyal öğrenim deneyimlerine katılım süreçlerinde meydana gelen bozukluklar, OSB’nin ayna nöron sistemindeki bozukluklar ile ilişkilendirilmesine yol açmıştır (Harı vd., 2021).

 EEG’deki mu ritmi senkronizasyonunun ayna nöron sisteminin etkinliğini yansıttığı düşünülmektedir (Harı vd., 2021). OSB’de EEG ile gerçekleştirilen bazı araştırmalarda mu ritmi supresyonunda bozulmalar meydana geldiği saptanmıştır. OSB’de ayna nöron sistemi ile ilişkili medial prefrontal korteks, amigdala, fusiform girus ve benzeri birçok beyin bölgesinde değişiklikler meydana geldiği saptanmıştır (Kadak ve Meral, 2019).

 Mu ritmi senkronizasyonunda meydana gelen bozukluklar ve beynin belirli bölgelerinde gözlenen değişikliklere rağmen son dönemlerde bazı araştırmacılar, otizm spektrum bozukluğuna sahip bireylerde gözlenen sosyal ve bilişsel bozuklukların sebebinin ayna nöron sistemindeki bozukluklarda değil “gürültülü beyin ağı”nda yattığını belirtmektedir (Callaway, 2010).


Ayna Nöronların Serebral Korteks Üzerine Yerleşimi

 Otizm Spektrum Bozukluğunun tedavisine yönelik farklı yaklaşımlar mevcuttur. Otizmli bir çocuğun tedavisi; çok disiplinli bir yaklaşım benimsenerek ve kişisel durumlar (yaş, ek bozukluklar, hastalığın evresi vb.) ele alınarak bireyselleştirilmiş bir plan çerçevesinde gerçekleştirilmelidir (Kadak ve Meral, 2019). Otizmin şu an için kesin/kökten bir tedavisi bulunmamakla birlikte bireyin gündelik yaşamda işlevini artırmaya yönelik birçok tedavi mevcuttur. Otizmin çekirdek belirtilerinin erken dönemde alevlenmeden yatıştırılmasında “Erken Dönem Ebeveyn Aracılıklı Müdahale”nin oldukça etkili olduğu belirlenmiştir (Kadak ve Meral, 2019). Otizmli çocuklarda gözlenen sosyal ortamlardan uzak durma, iletişimden kaçınma, ortak çalışmalardan imtina etme gibi işlev bozucu durumların giderilmesi için bir tür Uygulamalı Davranış Analizi (ABA) olan “Erken Yoğun Davranışsal Müdahale Programı” başta olmak üzere davranışsal yöntemler kullanılabilir (Kadak ve Meral, 2019). Otizmli çocukların yaşamın ilk demlerinden itibaren edindiği bilgileri gündelik yaşamda uygun biçimde kullanabilmesi için “Denver Erken Başlama Modeli” başta olmak üzere eğitsel yöntemlere başvurulabilir (Kadak ve Meral, 2019). OSB’nin farmakolojik tedavisinde, atipik antipsikotikler sınıfından risperidon (Ticari adıyla Risperdal) ve aripiprazol (Ticari adıyla Abilify)’ın olumlu etkileri saptanmakla beraber bu alandaki bilgiler görece kısıtlıdır (Kadak ve Meral, 2019).
Peki... Siz, otizm açılımı kapsamında bozukluk hakkında ne düşünüyorsunuz? Teşekkürler

Hüseyin Güzey 

KAYNAKÇA

American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.)

 Aydın, D., Özgen, Z. E. (2018). Çocuklarda otizm spektrum bozukluğu ve erken tanılamada hemşirenin rolü. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(3), 93-101.

 Callaway, E. (12 Mayıs 2010). Mirror neurons seen behaving normally in autism. Newscientist.

 Evans, B. (2013). How autism became autism: the radical transformation of a central concept of child development in Britain. History of the Human Sciences, 26(3), 3-31.

 Harı, E., Cengiz, C., Kılıç, F. ve Yurdakoş, E. (2021). Ayna nöron sistemi ve fonksiyonlarına klinik yaklaşım. İstanbul Tıp Fakültesi Dergisi, 84(3), 430-438.

 Herman, E. (2019). Autism in the DSM. University of Oregon.

 Kadak, M. T. ve Meral, Y. (2019). Otizm spektrum bozuklukları-güncel bilgilerimiz neler?. İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Tıp Dergisi, 11, 5-15. Korkmaz, B. (2010). Otizm: klinik ve nörobiyolojik özellikleri, erken tanı, tedavi ve bazı güncel gelişmeler. Türk Pediatri Arşivi, 45(12), 37-44.

 Özkaya, B. T. (2013). Yaygın gelişimsel bozukluklardan otizm spektrum bozukluğuna geçiş: DSM-5’te karşımıza çıkacak değişiklikler. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 5(2), 127-139. 

 Türkiye Büyük Millet Meclisi. (1 Mart 2020). Down sendromu, otizm ve diğer gelişim bozukluklarının yaygınlığının tespiti ile ilgili bireylerin ve ailelerinin sorunlarının çözümü için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan meclis araştırması komisyonu raporu (Sıra sayısı: 200). Türkiye Büyük Millet Meclisi Yayınları Açık Erişim Koleksiyonu.



Yorumlar

Yorum Gönder

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik