Ana içeriğe atla

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU- GİZEM GÖZEN

 

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

 Dikkat eksikliği ve dürtüsellik birçok çeşitli klinik rahatsızlıkta görülebilmektedir. Örneğin, madde bağımlılığı, kumar ve anti sosyal davranışların hepsi yetişkinlikteki dürtüsellik ile ilişkilidir. Anksiyete veya depresyon da bireyin bazı konularda konsantre olmasında güçlük yaratabilir. Ayrıca, küçük çocukların aktif, enerjik ve dürtüsel (sonuçlarını düşünmeden hareket etme) ve çoğunlukla dikkatsiz (konsantre olmama) olması normal bir durumdur. Çoğu yetişkin insan bile yapacağı çok şey varken veya acele etmesi için çok fazla baskı varken odaklanmakta zorluk çekerler.


 Bazı bireylerdeki aktivite düzeyi, dürtüleri kontrol etmekte zorluk veya dikkatsizlik o kadar aşırı seviyededir ki topluma ayak uyduramazlar. Dikkat eksikliği olan çocuklar/Hiperaktivite bozukluğu (DEHB), hareket etmeden oturamaz, sürekli kımıldar, dinlemesi gerekirken konuşur, sürekli birilerinin sözünü keser, başkalarını dinliyor gibi gözükmez, sürekli eşya kaybederler. Yanlışlıkla kendilerini yaralayabilir, sınıfta oturamayabilir veya o kadar dikkatsiz olabilirler ki, öğrenemez. Yani, kontrol dışına çıkan, tutarlı bir şekilde kendilerini dizginleyemedikleri bir durum vardır. Bu çocuklar, duygusal olarak o kadar değişken olabilir ki ebeveynlik yapmak veya bir şey öğretmek güçleşir.

 Yetişkinliğe ulaştıklarında ise bu zorluklar şu şekilde devam eder: işlerini tamamlayamama, sık sık trafik kazası yapmak, başkalarını sohbet ederken konu dışına çıkarak veya sözünü keserek çileden çıkarabilirler. İşler bu kadar kötüye gittiğinde, durum dışadönüklüğe veya iyimserliğe bağlanamaz. Sosyal, bilişsel, akademik, ailesel ve nihayetinde mesleki alanlarda bozulmalar yaşanır.

DEHB’deki Ana Belirtiler

 Araştırmalar, DEHB’yi iki ayrı ama birbiriyle bağlantılı davranışsal semptom üzerinden tanımlamaktadır:

 1. Dikkat:DEHB’de dikkat konusunda yaşanan problem, dikkati sürdürememe veya görevlerine devam edememe, oyununu oynayamama, kuralları ve talimatları hatırlayamama ve bunları yaparken etraftaki dikkat dağıtıcı şeylere direnememek. Aynı zamanda, planlama ve düzenli kalma sorunlarının yanı sıra dakiklik ile ilgili de sorunları içerebilir.

 Ebeveynler ve öğretmenler sık sık çocuğun yaşıtlarına göre gerektiği kadar iyi dinlemediği, konsantre olamadığı, kolayca dikkatinin dağıldığı, ödevlerini bitiremediği, unutkan olduğu ve sık sık aktivite değiştirdiği konusunda yakınabilir. Araştırmalar bu şikayetleri doğrulamaktadır. DEHB’li çocuklar daha fazla görev dışı davranış ve daha az görev üretkenliği sergilediği, verilen görevlerden (televizyon dahil) daha sık uzaklaşma, sıkıcı görevlerde daha kısa süre istikrar sağlama (sürekli performans gerektiren görevler gibi); daha yavaş olma ve kesintiye uğrayan bir göreve dönme olasılığı daha düşüktür.

 2. Hiperaktivite – Dürtüsel Davranış: Dürtüselliğin kişilik ve davranış bazında tanımı farklı literatürlerde araştırılmıştır. Dürtüselliğin disinhibisyonla (duygu ve eylemlerin kontrol edilememesi) ilişkili olduğu söylenebilir. Dürtünün durdurulması iki temel yolla sağlanabilir ve bu iki yolda dikkat gerektirir. Birincisi, çocuğun çaba sarf etmesi veya bilişsel kontrol sergilemesidir (yani, çocuk dikkati uygular ve davranışı gönüllü olarakbastırabilir veya engelleyebilir). Şu şekilde hayal edin: Yanlış bir şey söylenen birinin sözünü kesme dürtüsüne sahipsiniz ancak kendinizi sıranızı beklemeye zorluyorsunuz çünkü nezaketin önemli olduğuna inanıyorsunuz. Dürtünün engellenebilmesinin ikinci yolu, daha güçlü bir dürtüdür. Korku veya kaygı bir davranışı durdurabilir ve bu süreçte istemsizce dikkati çekebilir. Örneğin, öğretmenin olmadığı sınıfta çocuk, kapının yüksek sesle çaldığını veya sınıfa yabancı bir çocuğun girmesiyle istemsizce durabilir. Aynı zamanda, dürtüsellik disinhibisyon olmadan da ele alınabilir, örneğin, bir ödülün değerli olması. Anlık sağlanan ödüller, daha sonraki ödülleri etkiler ve bu sayede öğrenmeyi ve davranışı şekillendirebilir.

 Klinik olarak DEHB’li çocuklar, aşırı aktivite düzeyi ve yerinde duramama gibi zorluklar gösterir; gerektiğinde oturabilme yeteneğinde düşüklük; daha fazla objeye dokunma; diğer çocukların sergilediğinden daha fazla hareket etme, koşma ve tırmanma; yüksek sesle oynama; aşırı konuşkanlık ve dürtüsel davranma; başkalarının faaliyetlerini bölmek; ve sırada veya oyunda sırasını beklemek için diğerlerinden daha az yetenekli olmak. Araştırmalar, DEHB’li çocukları diğerlerinden daha aktif olarak belgeliyor.



Durumsal ve Bağlamsal Faktörler

 DEHB’nin nörogelişimsel bir bozukluk olduğunu bilmek önemlidir, ancak Down sendromu gibi her durumda belirgin olan bir dramatik bozukluk değildir. Bazı DEHB vakalarında sendrom bir bakışta açıkça görülebiliyor olsa bile DEHB’de görülen davranışsal ve bilişsel problemler çoğunlukla bağlama bağlıdır – yani sadece belirli durumlarda belirgindir, hepsinde değil.

 DEHB’li çocukların dikkatini görevlerinde sürdürme, dürtülerini kontrol etme, aktivite seviyelerini düzenleme ve iş üretme konusunda sıkıntı yaşamasını sebep olan çeşitli faktörler vardır.

 Bu çocukların performanslarının daha kötü olduğu durumlar:

  1. Erken saatlere göre günün ilerleyen saatleri daha kötüdür.

  2. Organize etmek için strateji kullanmaları gerektiği işlerde daha kötüdür.

  3. Kısıtlamaların talep edildiği işlerde daha kötüdür.

  4. Düşük seviyede teşvik/uyarım olduğunda daha kötüdür.

  5. Anında ödüllendirme sağlanmadan önce uzun süreli ara verildiği veya ertelendiği

    durumlarda daha kötüdür.

  6. Görevi gerçekleştirirken bir yetişkin tarafından kontrol edilmediği zamanlarda daha

    kötüdür.

 DEHB’li çocuklar, eğer yapılan bir görevde süreklilik (ev işleri, ev ödevi vb.) gerekiyor ise veya davranışını kontrol etmesi gerektiği durumlarda (restoranlar, ebeveyn telefondayken vb.) daha fazla problemli davranış sergilerler. Yapılan araştırmalarda DEHB’li çocuklar babaları evde olduğunda daha az problemli davranış sergilediklerini bulunmuştur.

 Okul ortamında semptomların şiddetiyle ilgili dalgalanmalar olduğu ortaya çıkmıştır. Görevi istikrarlı bir şekilde yapmaları gereken ve davranışlarının kısıtlanması gerektiği durumlarda (sınıfta, sınavda vb.) daha fazla problemli davranış sergilenirken; daha az iş yükünün ve daha az davranışsal kısıtlama gerektiren durumlarda (teneffüste, öğle yemeğinde, koridorda vb.) problemli davranışın düşük olduğu bulunmuştur. Hatta, özel etkinliklerin olduğu zamanlarda (geziler vb.) çok daha az problemli davranış sergilerler.

Gizem GÖZEN


Kaynakça

Mash, E. J., & Barkley, R. A. (2014). Child Psychopathology. New York, London: The Guilford Press.



Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik