Ana içeriğe atla

ENDİŞEDEN KAÇIŞ - MİRAY TAVLI

 

ENDİŞEDEN KAÇIŞ



    Yılın son günlerine yaklaşırken son dönemde zamanın ne kadar hızlı geçtiğine dair kendimi sıkça sorguladığımı fark ettim. Hayatımızda son sürat meydana gelen değişikliklerle birlikte biz farkına varamadan hayatımızda yepyeni bir sayfa açılıyor. Sadece hayatımız değil bizzat zaman algısı da her saniye bizimle birlikte değişiyor. Elim kolum sürekli yapmam gereken işlerle dolu ve konuştuğumda görüyorum ki bu durum yalnızca bana ait değil. Elimizde avucumuzda kalan zaman kırıntılarının çoğunu endişe ve huzursuzluk duyarak tüketiyoruz. Bir ara Shakespeare’in “zamanın kime dost kime düşman olacağı bilinmez.” sözüne rastlamıştım şimdi üstüne biraz daha kafa yorunca gördüm ki insanın seçimlerine bağlı biraz da bu durumu deneyimlenmek. Her zaman insanın seçimleriyle varolduğuna düşünürüm işte tam da bu noktada belki de biraz bizim avuçlarımızın içersindedir zamana dost olabilmek ya da onu düşmanı olmak. Peki ya biz insanların zamanla derdi ne? İçimiz içimizi yerken acaba kaçtığımız endişe değil de kendimiz olabilir miyiz?

            

    Başkalarıyla olan kavgamıza odaklanmak yerine biraz da kendi içimizle olan derdimizi çözersek belki de bu endişemize yeni bir boyut kazandırabiliriz. Baş başa kalmaktan korktuğumuzda sığındığımız işlerimiz aslında tam huzursuzluğumuzun ortasında dizlerini katlayıp oturmuş halde hep bizi bekliyor. Yüz yüze kalmak aslında söylediğimiz kadar olmayabiliyor çoğu zaman, uzunca bir vakit anlayamıyoruz deneyimlediğimiz şeyleri ve kendimize yeni öğrenmeler alamıyoruz. Kendi kendimize kalarak kendimize yabancılaşmaya başlıyoruz, bu sefer de kendisine yaklaşamadan insan bir başkasına yaklaşmakta problem yaşıyor. 

    

   Hayatın akışının ve aslında etrafın bize bir noktada dayatmış olduğu toksik mutluluk kavramıyla sürekli mutlu olmaya çalışıyoruz ama elimizde avucumuzda hissettiğimiz iç huzursuzluğuyla baş başa kalıyoruz. Kafamızı yastığa koyduğumuzda birçoğumuz o gün ne hissettiğini farkına varamıyor bile. Yaşamın en kötü yanı olarak sürekli kaçmaya çalıştığımız ama bir şekilde pençesine takıldığımız endişe durumu aslında varoluşsal veya evrimsel olarak hayatta kalma içgüdüsünden kaynaklanıyor. Elinde sonunda vardığımız kaçınılmaz son endişenin hayatımızın bir parçası olduğu ve bunun da varoluşsal olarak gelişen kısmı normal karşılanırken umutsuzluk hisleriyle pekiştirilen duygusal savruluşları nevrotik anksiyeteyi tetiklediği ve dolayısıyla psikopatolojik yaklaşımla değerlendirilmek gerektiği anlamına gelmekte. An’da kalarak biraz daha içeride yaşadığımız duyguları kabullenebilme cesaretini göstermeye başladığımızda içinde bulunduğumuz durumu felaketleştirmeden yaşamın bir parçası olarak kabullendiğimizde daha az hissedilmeye başlıyor. Endişeden kaçabilir miyiz ya da bunun bir yolu var mı, hala bilemiyorum fakat belki de bu kaçmamız gereken bir durum mu önce bunu sorgulamak en doğrusu olacaktır.


Miray TAVLI


Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik