Ana içeriğe atla

YUKARI BAK- NİSA SIK

 

YUKARI BAK



Her zaman bizlere söylenen klasikleşmiş bir cümle vardır: “ hayallerinizin peşinde koşun.” Ne zaman hayallerimizin peşinde koşmaya çalışsak, sistemsel ihtiyaçlara, bize dayatılan önceliklere takılırız.         (örneğin:  önce okulunu bitir sonra yaparsın.) Peki, hayallerimize ne zaman sıra gelecek? Hayalleri gerçekleştirmenin sırası mı olurmuş canım? ( pes yahu! ). Eğer sizlerde hayallerini, zamanın gereklerinin gerisine itenlerdenseniz “YUKARI BAK” animasyon filmini izlemenizi şiddetle öneririm

Carl, sessiz, utangaç bir çocuktur. Çılgın kız çocuğu Ellie ile tanışırlar. Ellie hayranı olduğu büyük kaşif Charles Muntz’un son defa gittiği ve dönemediği yer olan Cennet Şelaleleri ’inde yaşamayı hayal etmektedir. Daha sonra bu hayaline Carl da ortak olur. Tıpkı hayat arkadaşı olmaya karar verdiği gibi.  Carl ve Ellie’nin düğünde aslında bize kişilikleri hakkında ipucu veren bir sahne vardır. İkisinin de aileleri düğündedir. Carl’ın ailesi somurtkan, ciddi, siyah giyinimli kişilerden oluşurken, Ellie’nin ailesi çılgın, renkli bir profile sahiptir. Bu da film deki güzel düşünülmüş noktalardan biridir.  Düğünden sonra “onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine “ demek isterdim. Fakat onların masalı bitmiyor. Ne günümüz evlilikleri gibi tahammülsüzlükten, saygısızlıktan, maddi zorluklardan ötürü kızgın iki insana dönüşüyorlar, ne de Cennet Şelaleleri hayallerinden vazgeçiyorlar. Evlerinde, onlara bu hayallerini anlatan kocaman bir tablo bulunuyor. Carl, evinin ekmeğini balon satarak çıkartıyor. Ellie ile çocukları olmadan, mutlu mesut yaşarken Carl büyük bir farkındalık yaşar. Çünkü onlar artık şakaklarına ak düşen, romatizmaları olan, yüzlerinde ki çizgilerin bi hayli arttığı iki sevimli nine ve dede olmuşlardır. Filmin o anında Carl’ın yüzünde oluşan “biz ne yaptık” bakışı aslında hepimize tanıdık gelir. Başkalarının (sistemin) hayalleri(!) için çalışırken, kendi hayallerimizin üstünü kapatırken Carl gibi geç kalmışlık hissi karşılaşabiliriz. Fakat Carl kadar cesur olur muyuz bilemem. Carl, Ellie ’ye sürpriz yapmak için Cennet Şelaleleri’ ne iki bilet alır. Fakat o uçağa hiç binemezler. Çünkü Ellie’nin macerası bu dünyada son bulmuştur. Filmin bu kısmından sonra Carl huysuz bir karakterle karşımıza çıkıyor. Bu da bizlere Ellie’nin onun hayatında ne denli önemli olduğunu gösterir. Carl, sevdiği kadınla anılarının dolu olduğu evini beton patronlarına satmaya direndiği için çevresinden acınası bakışlar alır. Oysa Carl senin bu direnişini dünyada her yer beton olduğunda insanlar anlayacak. Fakat bu direniş Carl’ın huzur evine gitmesi kararı alıncaya kadar sürer. Bundan sonra, sisteme boyun eğmeyen çılgın Carl ortaya çıkar. Evini, beton patronlarının insafına satıp huzurevine gitmek yerine, Cennet Şelaleleri’ ne gitmeye karar verir. Hem de uçarak. Evinin bacasına bağladığı binlerce balon ile hayallerine doğru yol alır. Fakat yaşlılara yardım rozeti kazanmaya çalışan, küçük doğa kâşifi Russell istenmeyen misafir olarak yolculuğa ortak olur. Zor da olsa Carl ve Russell arasında bağ oluşmaya başlar. Belki de Carl, Ellie’nin ölümünden sonra ilk defa biri ile itişim kurmuştur. Yolculuklarına Russell, Kevin adını koyduğu uçamayan bir kuş ve tasması sayesinde konuşabilen Dug adlı bir köpeği de dâhil eder. Bu muhteşem dörtlü Cennet Şelaleleri’ ne yaklaşırken eski kâşiflerden Muntz ‘un Kevin’in peşinde olduğunu anlarlar. Carl içinse tek önemli olan Ellie’nin hayalini gerçekleştirmektir. Kevin kötü adam Muntz’un eline düştüğünde bile umursamaz ve evinde oturup, karısından kalan deftere bakmaya başlar. İşte burada Carl Ellie’nin zaten hayalini gerçekleştirdiğini görür. En güzel macerası Carl ile geçirdiği mutlu bir yaşamdır. Böylece hatasını farkeden Carl Kevin’i ve onu kurtarmaya çalışan Russell’i kurtarır. Hem de sevdiği kadının anıları olan eşyalarını gözden çıkararak. 

Carl Ellie için evlerini Cennet Şelaleleri ’ne taşır. Kendi ise Russel’ın izcilik törenine katılarak babasının yokluğunda ona destek olur. Bu hikayede Russell, yaşlılara yardım rozetini kazanmış, Carl Ellie’nin çocukluk hayalini gerçekleştirmiştir. Yani herkes hayallerine kavuşmuştur. Biri ömrünün sonlarında diğeri ömrünün başlarında yapmıştır bunu.  Bu sebeple hayallerimizi gerçekleştirmek için ne çok geç ne de çok erkendir. Hadi balon şişirmeye başlayalım hep beraber….

Yorumlar

  1. Gerçekten çok beğenerek okuduğum bir yazı oldu. Bir film ve analizi nasıl insanın bu kadar ufkunu acabilir ki... Çok teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik