Ana içeriğe atla

DENETİMSİZ GÜÇ, GÜÇ DEĞİLDİR - MİRAY TAVLI

 

DENETİMSİZ GÜÇ, GÜÇ DEĞİLDİR 



Filmi izlerken bir deneyin hangi noktalara gelebileceğini görüyoruz. Aslında tam da hayatın içinden bize merhaba diyen bu film ile gerçeklik algımızı sorgulamamıza sebep olabiliyor. İnsan topluma ihtiyaç duyar ve kendini o grup içerisinde belli roller edinmeye çalışır. Toplumsal hayatın bir sonucu olarak yalnızca kendimizi değil başka insanların da rollerini öğreniriz ve onları kendimize uyarlarız. Bu alanda önemli çalışmalar yürüten Zimbardo’nun hapishane deneyi tam olarak filmimizin konusunu oluşturuyor.Oliver Hirschbiegel’in yönettiği ve gerçek bir olaya dayanan Stanford hapishane deneyinden esinlenilmiş bir film olan Das Experiment filminin İngiliz versiyonu olan The Experiment, kontrollü bir deney gibi başlayıp izleyiciyi insanın iktidar sahibi olma ve şiddet güdüleri arasında oldukça rahatsız edici bir yolculuğa çıkarıyor. Stanford hapishane deneyine değinecek olursak 1971’de Philip Zimbardo tarafından gerçekleştirilmiş bir deney. Bir grup öğrencinin rastgele gardiyan ve mahkum olarak ikiye ayrılmasının ardından deneklerin okulun bodrum katındaki sahte hapishaneye yerleştirilmesiyle gerçekleştiriliyor ve öğrencilerin davranışları gözlemleniyor. Deney 6. gününde kontrolden çıkması sebebiyle yarıda kesiliyor ve birçok mahkum duygusal travma geçirirken gardiyanların bir kısmı ise gerçek sadistik eylem sergilemekten yargılanıyor. Bu deneyin sinemaya uyarlanmasıyla da izleyiciye, insanın değişiminin ya da hep olduğu kişiye dönüşümünün derinlerde  bir yolculuğa çıkma fırsatı tanınıyor. Deney ve film uyumluluğunu incelediğimizde özellikle başlarda birebir örtülü ilerlese de sonlarına doğru kurgu eklendiğini görüyoruz. 

Olay kurgusuna değinecek olursak filmde ilk gün 18 denek belirlenerek gardiyanlar ve tutuklulara günlük kıyafetlerini çıkararak verilen üniformaları giyiyorlar. Herkes bunun bir deney olduğunun bilincindeyken neşeli bir atmosfer hakim olduğunu izliyoruz ancak geçen süre içerisinde çok geçmeden yeni rollerine uyum sağlamaya başlıyorlar. Bunun en iyi örneğini şiddetin yasak olduğunu bilip bunun yerine mahkumlara şınav çektirerek kendi üstünlüğünü kurmaya çalışması diyebiliriz. Hapishane kurallarından bir tanesi de mahkumlara isimleri kullanılarak değil sayılarla hitap edilmesiydi, “mahkum 82” gibi.  Bu şekilde aslında mahkumlar bireysel kimliğini yitirmiş duruma gelmiş durumdalar. Steinbeck’in de ifade ettiği şekliyle “baskı ancak baskı altındakileri güçlendirir ve birbirine bağlar”. Burdan yola çıkarak deneyde erki canlandıran taraf ipin ucunu kaçırınca, ezilen tarafı canlandıran kitle de savunma refleksini geliştiriyor ve bu noktadan sonra çatışma kaçınılmaz hale gelmeye başlar ardından da  çok daha büyük hale gelir. Sadece mahkumlar değil gardiyanlar da grup kimliğiyle öne çıkmaya başladılar. Bu sebeple daha acımasız, anlayışsız hale geldiler. Zamanla işkencelerinin boyutu artmış, mahkumlara çeşitli yaptırımlarda bulunulmuştur. Kendilerini bütün sosyal baskılardan ayrı hissetmeye başlamışlardır. Yine bu duruma örnek teşkil etmesi bakımından tarihin tozlu sayfalarında bu durumla fazlaca karşılaşıyoruz. Gücün hakimiyet kurduğu toplumlarda daha zayıf olanları ötekileştirme söz konusu. 



Film izleyicilere sosyal psikolojik yönüyle pek çok farklı noktayı gözler önüne seriyor. Bireyler kendilerine verilen rollere beklenilenden çok daha önce uyum sağlayıp, o rollerin davranışsal gerekliliklerini benimseyerek açığa çıkarırlar. Kontrol altına alınmaya çalışılan birçok toplumda veya grupta ortaya çıkan anarşi ortamının asıl sebebi de otoritenin sonuçları itibariyle bireyin haklarını ihlal etmesidir. Birçok kişi veya gruba, iktidar, güç, otorite, üniforma verildiğinde ne yazık ki yapabileceklerinin sınırının yok olduğu anlaşılmaktadır. Gerek savaşlarda, gerek toplum huzurunu sağlamaya yönelik müdahalelerde gücün denetimsizliği, olayları bambaşka boyutlara taşıyarak kişileri olduğundan çok daha başka kişilere dönüştürdüğünü bu film açık bir şekilde göstermektedir.

MİRAY TAVLI

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle