Ana içeriğe atla

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU- DORUKHAN SAĞLAM

 

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

İnsan, varoluşu itibariyle kendini diğer canlılardan ayrı ve üstün gören, kendine hayran olan ve hayatın merkezinde yer aldığını düşüncesiyle gelişen bir canlıdır. Sadece bu çerçeveden bakıldığında bile bildiğini bilen ve biricikliğini varoluşunun merkezine yerleştiren bir varlıktan söz etmekteyiz (Çetin, 2020). Yani temel anlamda hepimiz biraz narsisiztizdir. Ancak doğası itibariyle de özel olduğunu hissetme ve büyüklenme eğilimi olan insanda bir de narsisistik kişilik yapılanması geliştiğinde ise iletişim kurması ve anlaşması çok güç olan bir bireyle karşılaşabiliriz. Bunlardan yola çıkılarak, bu yazıda narsisistik kişilik bozukluğuna, etkilerine ve böyle bir kişiyleyken neler yaşanabileceğine ver verilecektir.



Narsisistik kişilik bozukluğu, bireyin kendisini çok üstün ve eşsiz olarak görmesi ve devamlı bir onay ve hayranlık ihtiyacı içinde bulunmasıyla kendini gösterir. Beğenilme gereksinimi ve empatiden uzak olma gibi davranış örüntüleri en belirleyici özelliklerdendir. Bireyde sürekli bir onay ve ilgi ihtiyacı görülmektedir. Öte yandan güçlü ve kendini beğenmiş kişiliğinin altında çok kırılgan ve gerçekleştirilememiş bir benlik vardır. Bu nedenle de içindeki o boşluğu bu davranış örüntüleriyle doldurma eğilimi içerisindedir (Ozan ve ark., 2008).

Narsisizmin bir patoloji olarak ele alınmasının üstünden çok zaman geçmese de narsisizm kavramı çok eskiye, Yunan mitolojisinde sudaki yansımasını görüp kendine âşık olan Narkissos’a dayanmaktadır (Erdoğan & Şahin, 2020). Bu mite göre Narkissos, çok güzel ve gören herkesin kendisine hayran olduğu bir kahramandır. Bir gün su içmek için göle eğildiğinde kendi yansımasını görür ve sonsuz bir bağlılık ve hayranlıkla âşık olur sudaki aksine. Ancak öylesi bir aşktır ki bu ne yemek yer ne su içer, günlerini sadece yansımasına bakarak geçirir. Böylece günden güne eriyen Narkissos kendini beğenmişliğinin sonucu olarak ölür (Canova, 2020). Bu karakterin psikolojik bir fenomenin açıklanması amacıyla kullanımı ise ilk kez 1918 yılında psikanalitik kuramcı Ellis tarafından olmuştur. Farklı kuramcıların da üzerine odaklanması sonucu narsisizm kavramı zaman içinde gelişmiştir. Freud narsisizm terimini ilk defa 1910 yılında yayımladığı makalesinde kullanmış ve dürtüler üzerine olan çalışmalarıyla bu kavramı psikanalitik literatürüne katmıştır. Jones narsisizmi “tanrı karmaşası” olarak adlandırırken Kernberg bir savunma mekanizması olarak görmüştür. Kernberg’e göre narsisizm erken çocukluk döneminde anne ve babasını kaybetme ve terk edilme kaygısını ortadan kaldırmak için geliştirilen bir tür savunma mekanizmasıdır. Bu yanlış ilişki biçimi doğru gelişememiş benlik ile birlikte yetişkinliğe kadar taşınarak narsisizme neden olur. Bir diğer görüşe göre de çocukluk döneminde bireyin benliğini ve kişilik bütünlüğünü gerçekleştirebilmesi için çevresinden belli tepkiler alması gerekmektedir. Narsisistik kişiler çocukluk dönemlerinde ailelerinden almaları gereken tepki ve dönütleri alamadıklarından ötürü belli saplantılar geliştirmişlerdir. Bu saplantılarda narsisizme neden olmaktadır. (Aslan ve ark., 2016). Kohut ise narsisizmi “benlik yapısındaki temel kusur” olarak değerlendirmiştir. Kohut burada bahsedilen kusurları düşük öz-saygı, depresif duygu ve düşünceler, bireyde bulunan ihmal edilmişlik, değersizlik düşüncesi ve reddedilme hissi olarak ifade etmiştir (Atay, 2009). Bunları temel alarak narsisizm yapılanmasında erken çocukluk döneminin ve kişilik oluşumunun çok önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Bireyin bu süreçlerde sorun yaşaması ve problemli erken çocukluk dönemi ilişkileri geliştirmesi narsisistik bir yapılanmaya neden olabilir.


Uzun yıllar bir kavram olarak ele alınan narsisizm, ilk kez 1918’de Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel El Kitabı’nın üçüncü cildinde (DSM-III) yer almıştır. Daha sonraki ciltlerde genişletilerek daha da detaylandırılmıştır (Erdoğan & Şahin, 2020). DSM-5 (2014)’e göre Narsisistik Kişilik Bozukluğu şu belirtilerle karakterizedir:

  • Kendini üstün görme ve büyüklenme.

  • Sınırsız güç, başarı, para gibi hayalleri peşinde koşma.

  • Sürekli ve fazlasıyla beğenilmeyi isteme.

  • Empati eksikliği.

  • Sıklıkla başkalarını kıskanma ve eleştirme, çevresindekilere karşı saygısız davranışlar.

  • Kendi çıkarları için başkalarını kullanma.

Daha önce de bahsedildiği gibi narsisitler güçlü bir imaj çizerler. Çevreleri tarafından hem ilgi uyandırıcı hem de korkutucu olarak yorumlanabilir ve özgüvenli, kendinden emin, göz alıcı biri olarak görülebilirler (Behary, 2021). Ancak sonrasında bu illüzyon sona ererek yakın ilişkilerinde anlaşması çok zor bir bireye dönüşürler. Çevrelerinde onları övecek ve onlara ilgi gösterecek kişiler isterler öte yandan bunun aksi olduğunda ise son derece öfkeli ve sorunlu bir iletişim izlerler. Girdiği her ortamda kendini ortaya çıkarma ve beğenilme isteğinin yanı sıra eleştiriye de tamamen kapalılardır. Bunun nedeni de içlerindeki kırılgan ego ve oluşturulamamış benlik fazlasıyla savunmasız ve zayıftır. En ufak bir söze bile çok hassas davranabilir ve öfkelenebilirler. Hep hayran olunmak ve yüceltilmek isterler (Çetin, 2020). Genelde ilk zamanlar bu gibi davranışları hiç görülmez. Aksine karşısındakine karşı cömert, sevgi dolu, ayakları yerden kesen bir tutum izleyebilirler. Bunun nedeni ise kendisine bağlama isteğidir. Karşısındakinin her şeyi olmayı ve tamamen kendisine bağlamayı arzu ederler. İlişki belli bir düzeye geldiğinde ve karşısındaki birey ona bağlandığında ise daha önceden bahsedilen davranış örüntüleri kendini gösterir. İlişki kurduğu kişiye duygusal ve fiziksel şiddet dahi göstererek onu aşağı çekerken kendini yüceltme eğilimde bulunabilirler. Bu yönden sömürücü ve karşısındakini tüketici bir ilişki kurdukları söylenebilir (Behary, 2021).

Özetlemek gerekirse, narsisistik kişilik bozukluğuna sahip bireyler girdikleri her ortamda ilgiyi üzerlerinde isteyen, devamlı bir onaylanma ve hayran olunma ihtiyacında bulunan, dıştan güçlü ve özgüvenli gözükmesinin ardında çok hassas ve kırılgan bir benlik yapısına sahip olan kişilerdir. Bu narsisistik kişilik yapılanmasına temel anlamda erken çocukluk dönemindeki süreçlerin problemli ilerlemesi ve aile tarafından çocuğun ihtiyaç duyduğu tepkileri almaması sebep olabilmektedir (Aslan ve ark., 2016). İlk bakışta son derece başarılı, güçlü ve ilgi uyandırıcı gözükebilen bu bireyler yakın ilişkilerinde son derece sömürücü ve travmatik birliktelikler oluştururlar. Empati ve anlayış eksikliğinden kaynaklı olarak karşılarındakileri kolayca kırabilir ve onların duygularının farkında dahi olmayabilirler. Karşılarındaki kişiler istedikleri gibi davranmaz ve ilişki istedikleri yönde ilerlemez ise son derece öfkeli ve yıkıcı bireylere dönüşebilirler. Böyle bir ilişki içerisinde onu görmezden gelmek ya da onunla güç savaşına girmek ise durumu daha da kötü hale getirecektir. Bununla birlikte eskiden tedavisinin imkânsız olarak görüldüğü bu bozukluğun psikoterapiden yarar görebileceğine dair günümüzde birçok veri bulunmaktadır (Çetin, 2020). Son olarak böyle bir kişiyle birlikteyseniz ve ne yapacağınızı bilemiyorsanız Wendy T. Behary’nin “Narsistle Ateşkes” isimli kitabı size başlangıç aşamasında yardımcı olabilir ve belki duygusal olarak daha az yorulmanız konusunda size rehberlik edebilir.

Dorukhan Sağlam

KAYNAKÇA

Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2014.

Aslan, M., Mert, H. Ş., Yıldız, M. (2016). Narsistik kişilik ile affedicilik arasındaki ilişkinin incelenmesi. 2. Uluslararası Çin’den Adriyetik’e Sosyal Bilimler Kongresi.

Atay, S. (2009). Narsisistik kişilik envanterinin Türkçe’ye standardizasyonu. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 11 (1), 181-186. https://dergipark.org.tr/tr/pub/gaziuiibfd/issue/28326/301018

Behary, W. T. (2014). Narsistle Ateşkes Benmerkezci Biriyle Ayakta Kalma ve Gelişme. (Çev. Caner, M., Azizlerli, N.) İstanbul: Psikonet Yayınları.

Canova, R. C. (2020). Yunan Mitolojisi. (Çev. Bilgehan, A.) İstanbul: Mitoloji Tarihi Yayınları.

Çetin, Ş. (2020). Ayna ayna, söyle bana: Narsisizm. Bilim ve Ütopya, 316 (26), 12-16.

Erdoğan, B., Şahin, M. (2020). Yetişkin bireylerde narsisizm, yakın ilişkiler ve cinsellik. Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 16 (27), 268-287. DOI: 10.26466/opus.671715

Ozan, E., Kırkpınar, İ., Aydın, N., Fidan, T., Oral, M. (2008). Narsisistik kişilik bozukluğu: Gelişim süreçleri ve yaşamı. Psikiyatride Derlemeler, Olgular ve Varsayımlar, 1-2 (2), 25- 37.

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik