YUMOŞ BİR PANDA MI, DİPLOMALI BİR PSİKOLOG MU?
Psikolojinin 1900’lü yıllardan beri film ve dizilerde kullanılması bir gerçek olmakla birlikte yansıtılan psikolog imajının ve psikoterapi seanslarının doğruluğu sorgulanması gereken bir durum. Gelin bu durumu son dönemin furyası olan psikoloji temalı dizi ve filmlerle daha yakından inceleyelim.
İlk örneğe tekrar baktığımızda sempatik bir görünümde sunulan psikoloğun seanslar boyunca danışanıyla arasındaki ilişkiyi daha da ileriye taşıyarak bu etik ilke ve kurallardan ‘Çoklu İlişkiler’ ilkesini ihlal ettiğini görüyoruz. Danışanıyla beraber yemek, içmek, sohbet eder gibi konuşmak psikoloğun terapi odasını bir çay bahçesine çevirmesine neden oluyor. Danışan için de psikolog artık sadece psikolog değil; bir arkadaş, onun derdini dinleyen dinlemekle de kalmayıp derdiyle dertlenen bir dost oluyor. Danışanıyla çoklu ilişki üstlendikten sonra ise hem psikolog profesyonelliğini hem de terapi nesnelliğini ve etkililiğini yitirmiş oluyor.
İşin bir diğer kötü tarafı ise danışanına karşı önyargı geliştiren psikolog görüntüsü. Böyle bir durumda ‘Kişisel Farkındalık’ maddesi gereğince psikoloğun kişiyi başka bir terapiste yönlendirmesi gerekiyor fakat psikolog bunu yapmayarak kişiyle bir terapi sürecine giriyor. Bu noktada psikoloğa bir çıkış yolu görünüyor aslında. Bir süpervizörden yardım almak. Peki süpervizör ne demek? Kısaca şöyle diyebiliriz: Terapistler bazen terapi süreçlerinde kendi çocukluk travmalarını, kişisel yaşantı ve önyargılarını yani sahip oldukları kimliklerini dışarıda bırakmakta zorlanabilirler. Bu gibi durumlarda terapi sürecinin objektifliğinin bozulmaması ve negatif olarak etkilenmemesi için terapistin, kendisinden daha deneyimli bir terapistten destek alması gerekiyor. Peki bu durum ekranda nasıl işleniyor diye sorarsanız kimi dizilerde bu konuda eyleme geçmeyen bir psikolog görürken kimisinde de psikolog bu konuda destek alıyor. Hah tam da bir şeyler yolunda gidiyor derken bir de görüyoruz ki destek alan terapist bu durumdan danışanına hiç bahsetmemiş. Yine bu noktada işler karışıyor çünkü danışana bilgi vermeden ve bu konuda iznini almadan bir başka terapist olsa dahi ‘Gizlilik ve Güvenilirlik’ ilkeleri doğrultusunda danışanın hakkında bilgi paylaşımında bulunmaması gerekiyor.
Gösterilen bir başka yanlış durum ise terapi sürecine girmiş danışanın 4-5 seansta tamamen iyileşmesi. Sanki psikolog sihirli bir değneğe sahipmiş gibi gelen her danışan kısa bir süre içinde terapiyi bitirip hayatına devam ediyor. Bu durumun izleyicileri ne kadar büyük ve yanlış bir beklentiye soktuğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Psikoloğun en travmatik vakaları bile kolaylıkla tedavi eden görüntüsü hem terapi sürecini çok basite indirgiyor hem de dizide gördüğü durumdan daha farklı bir yaklaşımla karşılaşan danışanların terapiye daha mesafeli yaklaşmasına neden oluyor. Danışanlar gerçek bir terapi seansında, izledikleri dizi ve filmlerdeki danışanların davranış ve duygu değişimlerinin kendilerinde de çok kısa bir süre içinde yaşanmasını ve her seansın sansasyonel bir şekilde ilerlemesini bekliyor fakat daha sonrasında karşılaştıkları gerçekler onların terapi seansına olan inancını da sarsıyor.
Son olarak genel tabloya baktığımızda psikoloji konulu dizi ve filmlerin insanlar üzerinde bir etki yarattığından söz edebiliriz fakat bu etkinin daha bilinçli ve daha doğru yönetilmesi en büyük temennimiz. Eh siz de artık birer etik ilke avcısı olduğunuza göre bundan sonra izlediğiniz dizi ve filmler konusunda çok daha bilinçli olmanız dileğiyle, sağlıcakla kalın.
Fatma Nur Ergün
Kaynakça
ÖZCAN, Kemal, (2013.02.). ‘’Psikolojik Danışma Hizmetinde Süpervizyon-İntervizyon-Otovizyon’’, Erişim Tarihi: 2021.05.11,
https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_10372.htm
Türk Psikologlar Derneği (2004.04.18.). ‘’Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği’’, Erişim Tarihi: 2021.05.11,
Türk Psikologlar Derneği (2004.04.18.). ‘’Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği’’, Erişim Tarihi: 2021.05.11,
Yorumlar
Yorum Gönder