Ana içeriğe atla

YUMOŞ BİR PANDA MI, DİPLOMALI BİR PSİKOLOG MU?-FATMA NUR ERGÜN

 

YUMOŞ BİR PANDA MI, DİPLOMALI BİR PSİKOLOG MU?

Psikolojinin 1900’lü yıllardan beri film ve dizilerde kullanılması bir gerçek olmakla birlikte yansıtılan psikolog imajının ve psikoterapi seanslarının doğruluğu sorgulanması gereken bir durum. Gelin bu durumu son dönemin furyası olan psikoloji temalı dizi ve filmlerle daha yakından inceleyelim.


İlk olarak bize gösterilen psikolog imajıyla başlayalım. Ekranda izlediğimiz psikolog bazen ilk andan itibaren danışanı sıcaklığı ve sempatikliğiyle sarıp sarmalayan bir arkadaş konumunda olurken bazen de ilk defa karşılaştığı danışana karşı bir antipati duyan ve görüşmek istemeyen bir çerçevede sunuluyor. Hâlbuki bu iki davranış biçimi de yanlış çünkü psikoloğun danışanına karşı böyle bir sempati ya da önyargı geliştirmesi terapötik ilişkinin daha en başından yanlış kurulmasına ve yanlış bir amaca hizmet etmesine neden oluyor. Daha gerçekçi bir psikoterapi seansında ise sempati gibi duyguların yerine empatinin olması daha anlamlı ve doğruyken önyargı yerine de tarafsızlığın görüşmede hâkim olması gerekiyor. Bu gibi durumlara engel olmak içinse psikologlar için geliştirilmiş bir dizi etik ilke ve kurallar devreye giriyor. Bahsettiğimiz etik ilke ve kurallar psikologların yaptıkları araştırma ve uygulamalarda nelerin yapılabilir, nelerin yapılamaz olduğunu söylüyor.
İlk örneğe tekrar baktığımızda sempatik bir görünümde sunulan psikoloğun seanslar boyunca danışanıyla arasındaki ilişkiyi daha da ileriye taşıyarak bu etik ilke ve kurallardan ‘Çoklu İlişkiler’ ilkesini ihlal ettiğini görüyoruz. Danışanıyla beraber yemek, içmek, sohbet eder gibi konuşmak psikoloğun terapi odasını bir çay bahçesine çevirmesine neden oluyor. Danışan için de psikolog artık sadece psikolog değil; bir arkadaş, onun derdini dinleyen dinlemekle de kalmayıp derdiyle dertlenen bir dost oluyor. Danışanıyla çoklu ilişki üstlendikten sonra ise hem psikolog profesyonelliğini hem de terapi nesnelliğini ve etkililiğini yitirmiş oluyor. 
İşin bir diğer kötü tarafı ise danışanına karşı önyargı geliştiren psikolog görüntüsü. Böyle bir durumda ‘Kişisel Farkındalık’ maddesi gereğince psikoloğun kişiyi başka bir terapiste yönlendirmesi gerekiyor fakat psikolog bunu yapmayarak kişiyle bir terapi sürecine giriyor. Bu noktada psikoloğa bir çıkış yolu görünüyor aslında. Bir süpervizörden yardım almak. Peki süpervizör ne demek? Kısaca şöyle diyebiliriz: Terapistler bazen terapi süreçlerinde kendi çocukluk travmalarını, kişisel yaşantı ve önyargılarını yani sahip oldukları kimliklerini dışarıda bırakmakta zorlanabilirler. Bu gibi durumlarda terapi sürecinin objektifliğinin bozulmaması ve negatif olarak etkilenmemesi için terapistin, kendisinden daha deneyimli bir terapistten destek alması gerekiyor. Peki bu durum ekranda nasıl işleniyor diye sorarsanız kimi dizilerde bu konuda eyleme geçmeyen bir psikolog görürken kimisinde de psikolog bu konuda destek alıyor. Hah tam da bir şeyler yolunda gidiyor derken bir de görüyoruz ki destek alan terapist bu durumdan danışanına hiç bahsetmemiş. Yine bu noktada işler karışıyor çünkü danışana bilgi vermeden ve bu konuda iznini almadan bir başka terapist olsa dahi ‘Gizlilik ve Güvenilirlik’ ilkeleri doğrultusunda danışanın hakkında bilgi paylaşımında bulunmaması gerekiyor.


Gelelim bir diğer konuya yani psikoterapi seanslarının yansıtılma biçimine. Bir çok dizi ve filmde terapi sürecinin başlangıcından itibaren eksik ve hatalı uygulamalar görüyoruz. Danışan ilk görüşmesine geliyor, psikoloğu görüyor ve birbirleriyle tanışıyorlar. Sonra birden psikolog danışanın travmalarını, acılarını ve problemlerini dinlemeye başlıyor. Psikoloğun ne psikoterapi süreci hakkında ne izlenecek tedavi yöntemi hakkında ne de ücret, seans aralıları ve zamanı hakkında danışana bir bilgilendirme yaptığını görüyoruz.
  Bunların hepsi danışanın aklında bir soru işareti olmasına rağmen ekrandaki psikolog pek önemsemeden başlıyor terapi sürecine. Danışan da el-mecbur kendisi sorarak öğreniyor bu bilgileri. Zaten yanlış başlamış olan süreç daha başka birçok yanlışla devam ediyor. Bir başka örnekte danışan ile psikolog görüşmenin ortasındayken odaya pat diye içecek servisi için giren bir kişi oluyor. Sanki iyi bir şeymiş gibi gösterilen bu durum aslında danışan için dikkat dağıtıcı bir unsurken daha da vahimi bir gizlilik ihlali oluyor. Danışanın da içinde bulunduğu atmosferden rahatsız olmasının yanı sıra sanki bir restorantta sipariş vermiş iki arkadaş görüntüsü çiziyor bizlere. Çaylı kahveli bu ‘sohbette’ psikolog da danışanının derdine daha fazla dayanamayıp onu teselli etmek için yanına gidiyor, elini tutuyor yetmiyor danışana sarılıyor. Bu davranışların ne kadar hatalı olduğunu, terapi sürecine ne kadar zarar verdiğini şöyle anlatabiliriz; danışan kendini terapistinin kollarında bulunca rahatlıyor, mutlu oluyor fakat amaç bu mu? Danışanın böyle anlık rahatlamalara mı ihtiyacı var yoksa kendi hayatında yani terapi odasının dışında ilişki kurduğu insanlarla arasındaki iletişimi güçlendirmeye mi ihtiyacı var? Buradan anlaşılacağı üzere danışan böyle kısa süreli mutluluk ve rahatlamalara değil kendi iç dünyasını anlama ve kendi problemlerini tek başına çözebilme gibi uzun süreli değişimlere ihtiyaç duyuyor.
Gösterilen bir başka yanlış durum ise terapi sürecine girmiş danışanın 4-5 seansta tamamen iyileşmesi. Sanki psikolog sihirli bir değneğe sahipmiş gibi gelen her danışan kısa bir süre içinde terapiyi bitirip hayatına devam ediyor. Bu durumun izleyicileri ne kadar büyük ve yanlış bir beklentiye soktuğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Psikoloğun en travmatik vakaları bile kolaylıkla tedavi eden görüntüsü hem terapi sürecini çok basite indirgiyor hem de dizide gördüğü durumdan daha farklı bir yaklaşımla karşılaşan danışanların terapiye daha mesafeli yaklaşmasına neden oluyor. Danışanlar gerçek bir terapi seansında, izledikleri dizi ve filmlerdeki danışanların davranış ve duygu değişimlerinin kendilerinde de çok kısa bir süre içinde yaşanmasını ve her seansın sansasyonel bir şekilde ilerlemesini bekliyor fakat daha sonrasında karşılaştıkları gerçekler onların terapi seansına olan inancını da sarsıyor. 
Son olarak genel tabloya baktığımızda psikoloji konulu dizi ve filmlerin insanlar üzerinde bir etki yarattığından söz edebiliriz fakat bu etkinin daha bilinçli ve daha doğru yönetilmesi en büyük temennimiz. Eh siz de artık birer etik ilke avcısı olduğunuza göre bundan sonra izlediğiniz dizi ve filmler konusunda çok daha bilinçli olmanız dileğiyle, sağlıcakla kalın. 
Fatma Nur Ergün

Kaynakça

ÖZCAN, Kemal, (2013.02.). ‘’Psikolojik Danışma Hizmetinde Süpervizyon-İntervizyon-Otovizyon’’, Erişim Tarihi: 2021.05.11,
 https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_10372.htm
Türk Psikologlar Derneği (2004.04.18.). ‘’Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği’’, Erişim Tarihi: 2021.05.11,

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik