Ana içeriğe atla

GEÇMİŞ VE GELECEK İLE OLAN İLİŞKİMİZ-YAĞMUR NİLAY CÖMERTPAY

 

GEÇMİŞ VE GELECEK İLE OLAN İLİŞKİMİZ

“Bir yıl içinde hiçbir şeyin yapılamayacağı yalnızca iki gün vardır. Bunlardan birine ‘Dün’ ve diğerine ise ‘Yarın’ denir. Bu yüzden ‘Bugün’  sevmek, inanmak, yapmak ve özellikle de yaşamak için doğru gündür.” – 

Dalai Lama XIV

Günün yaklaşık olarak yarısında yaptığımız şeyden başka bir şey düşündüğümüzü biliyor muydunuz? Muhtemelen geçmişte olmuş, gelecekte olabilecek veya hiç olmayacak olayları düşünüyoruz. Bunun sonucunda bir yere sıkışmış veya takılı kalmış gibi hissedebiliyoruz. Bu his geçmişimizi yeniden yaşadığımız veya geleceğimizle ilgili olası senaryoları kafamızda planladığımız; geçmiş ve gelecek arasında kalmış olduğumuz histir ve bizi anı farkında olarak yaşamaktan alıkoyar. Başka bir deyişle, geçmişte, gelecekte sıkışıp kalmak ya da ikisi arasında zıplamak, şimdiki gerçekliğin gerçek deneyimini kaçırmamız anlamına gelmektedir.
Geleceği planlamak veya geçmiş olayları hatırlamak doğaldır ve yardımcı olabilir. Bununla birlikte, hayatın eskiden nasıl olduğuna dair geçmiş anılara ve nostaljiye kapılabiliriz veya gelecekteki bir durumun gerçekleşmesi için sabırsızlanabiliriz. Fakat sürekli geçmişe odaklanmak hayallerimizi çöpe atmak demektir. Aynı şekilde, geleceğin şimdi olmasını dilemek enerjimizi boşa harcamaktır. Öte yandan, gelecek için endişelenmek veya geçmişte olan şeylere karşı aşırı miktarda zaman harcamak bireyin şu anda nasıl işlediğine bağlı olarak klinik bir problem olabilir. 
Peki, geçmiş ve gelecek ile aramızda nasıl bir ilişki var?
Wayne Dyer ‘Hatalı Alanlarımız’ adlı kitabında geçmiş ve gelecek ile aramızda iki temel duyguya dayalı bir ilişki olduğunu söyler: Suçluluk ve Endişe. Dyer’a göre suçluluk ve endişe duyguları tüm hayatın en işe yaramaz duygularından ikisidir. Nedeni ise suçluluk duygusu ile birlikte geçmişte olup biten olaylara odaklanıp şimdiki anlarımızı boşa harcıyoruz; endişe ile birlikte de gelecekte gerçekleşebilecek olasılıklara odaklanarak hareketsiz kalıyoruz. Dolayısıyla, suçluluk ve endişe şuandaki varlılığımızı kaybederek geçmiş veya gelecekte yaşamamıza neden oluyor.
Buradan hareketle geçmiş ile ilgi düşünce ve davranışlarla aramızdaki ilişkide suçluluk duygusunu hissettiğimizi söyleyebiliriz. Suçluluk, diğer tüm düşünce ve duygular üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olabilen, olumlu davranış veya eylemin gerçekleşmesini engelleyebilen güçlü bir duygudur. 
Endişe ise üzerinde fazla kontrole sahip olmadığımız gelecek odaklı bir duygudur. Bu nedenle gelecek ile aramızda endişe duygusuna bağlı bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Olabilecek tüm “eğer” leri düşündüğümüz olası geleceğe yapılan zamanda yolculuk sonucu hissedilen bu duygu, genellikle şu anda hiçbir şey yapmamamıza neden olacak kadar güçlüdür. Ayrıca, gelecekte meydana gelebilecek ya da olmayacak şeylerle meşgul olma sonucunda şimdiki anda düşünme de hareketsiz hale gelir.
Dolayısıyla, geçmiş ve gelecek ile aramızda suçluluk ve endişeye bağlı bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz ve bu da bizim şimdiden uzaklaşıp sadece gelecek ve ya geçmiş ile ilişki kurmamıza neden olur. Dyer’ın da söylediği gibi hem suçluluk hem de endişe,  olumsuz ya da üretken olmayan duygusal biliş durumlarıdır ve bu duygular birer enerji kaybıdır.


“Huzursuzluk, kaygı, gerginlik, stres, endişe - her tür korku - çok fazla gelecekten ve yetersiz şuanda varoluştan kaynaklanır. Suçluluk, pişmanlık, kızgınlık, şikâyetler, üzüntü, acı ve affetmeme biçimlerinin tümü, çok fazla geçmiş ve yetersiz şuanda varoluştan kaynaklanır.” 
- Eckhart Tolle
Eckhart Tolle’ün de desteklediği gibi geçmiş ve gelecek arasında olumsuz duygularla ifade edilebilen bir ilişki bulunmaktadır ve bu duygular şimdiye odaklanmamamızdan kaynaklanır. Suçluluk duygusuyla, geçmiş bir olaya odaklanırız, yaptığımız ya da söylediğimiz bir şey için üzgün ya da kızgın hissederiz ve şimdiki anı geçmişi düşünerek geçiririz. Endişe ve öfkeyle; yaklaşan bir olaya odaklanırız ve şimdiki anımızı geleceği düşünürek geçiririz. İster geriye ister ileriye bakalım, sonuç aynıdır. Şu anı boşa harcıyoruz.
Geleceğinden korkuyor, okul hayatın için, bir sınav, bir iş yeri toplantısı ve ya bir mülakat için endişeleniyor olabilir, para konusunda stresli olabilir, aşk yüzünden uykusuz kalıyor olabilir, geçmişteki bir olay için ‘ah keşke’ diyor olabilirsin. Fakat, gelecek için endişe ya da geçmişten suçlululuk duymak yerine, şimdiki zamanın tadını çıkarsaydın bunu nasıl bir duygu ile ilişkilendirebilirdin?
Kötü hissetmenin veya yeterince endişelenmenin geçmiş veya gelecekteki bir gerçeği değiştirmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla anın tadını çıkararak, geçmiş ve gelecek ile ilişkilendirdiğimiz olumsuz duygulardan uzak durmaya çalışabiliriz. Şimdi’de yaşamayı öğrenelim ve geçmiş veya gelecek ile iligili düşüncelerimizin şuandaki düşüncelerimizi hareketsiz hale getirip zamanımızı boşa harcamayalım. Dalai Lama XIV’nın da dediği gibi şu andan daha yaşanacak zaman yok.
Dolayısıyla “Şimdi” tam zamanı.
YAĞMUR NİLAY CÖMERTPAY

 


 

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik