Ana içeriğe atla

DOST OLABİLECEĞİM EN İYİ KİŞİ:KENDİM-A.ÖZER GÖZÜKIZIL

 

DOST OLABİLECEĞİM EN İYİ KİŞİ : KENDİM

Merhaba, bu yazımda Wilhelm Schmid’in Kendiyle Dost Olmak isimli kitabı hakkında konuşmak istedim. Kendinle dost olmak denilince aklınıza muhtemelen uzun zamandır popülerliğini koruyan kişisel gelişim kitapları geldi, öyle değil mi? Beklentiniz böyleyse üzgünüm, kitap ne kadar bazı bölümlerinde size tavsiyeler verse de kişisel gelişim kitabı olmaktan bir hayli uzak. O zaman kişisel gelişim klasiklerinden “Kendini sevmek” kavramı ile kitabımızın ana öğretisi olan “Kendiyle Dost olmak” kavramlarını karşılaştırarak başlayalım.
Dostluk Sevgiye Karşı

Narkissos’un hikayesini bir çoğumuz biliriz. Narkisos, kendisine aşık olan Ekho adlı perinin aşkına karşılık vermeyerek ölümüne sebep olduğu için, tanrılar tarafından kendine aşık olma cezasına çarptırılır ve su içmek için eğildiği nehirde yansımasına bakakalarak açlıktan ve susuzluktan can verip nergis çiçeğine dönüşmüştür. Kitabımızın ilk bölümü nergis çiçeğine dönüşmek mi yoksa kendimizle dostluk ilişkisi kurmak mı sorusu üzerine kurulmuştur. Kendini sevmek bir noktaya (nergis olana) kadar masumdur. Kişi kendine değer verir ve olabilecek en iyi kendiliğe kavuşmaya çalışır. Fakat kendini sevmeyi abartmanın kendimiz ve çevremiz için ne kadar yorucu olabileceğini ön görmek pek de zor değildir. Kendini sevmeyi abartan kişi için, her durum kendisi ile alakalı ya da kendisiyle alakalı olmak zorundadır. Dostlukta ise ilişki serbesttir, oklar sadece kendimizi değil çevremizi ve bütün insanlığı gösterir. Kendiyle dost olan kişi gerçekleri göz önünde bulundurur ve bunun üzerine yol alırken, kendini sevmeyi abartan kişi hayal dünyasına bir dayanak noktası arar. Başkalarının hayranlığı, kendiyle dost olanın kamçısı, kendini sevmeyi abartanın varabileceği son noktadır.
 
Kendiyle dost olmak, okları tüm insanlığa çevirir demiştik. Eğer yolunuz bir şekilde Alfred Adler ile kesiştiyse eminim bu kavram çok yabancı gelmiyordur. Evet sosyal ilgiden bahsediyorum. Bilmeyenler için sosyal ilgi Adler’in insanlığa daha iyi bir toplum yaratabilmek için yapmış olduğu bir çağrıdır. Bu çağrı doğuştan gelen sosyal ilgi yetisini ebeveyn tutumları ile arttırmak ve insan yavrusunun öz değerini arttırarak uyumlu hale getirilmesini öğütler. Kendini değerli ve uyumlu hisseden kişi de zamanla toplumu değerli hale getirecektir. Tıpkı kendiyle dost olan kişinin, kendi optimum (en iyi) halini keşfederek, toplumsal optimizasyonu desteklemesi gibi.

İçindeki Seslere Kulak Ver.

Kendiyle dost olma öğretisinin yönlendirdiği noktalardan biri de kendine dikkat etmektir. Kişinin kendine dikkat etmesi gerekir. Çünkü başka herkes gittiğinde kendimizle baş başa kalırız ve son nefesime kadar da kalmak zorundayız.
Kendimiz ile baş başa kaldığımızda istemeden kendimiz hakkında düşünmeye başlarız. Bu anlarda genellikle içimizden birçok ses bizimle konuşur. Bu sesler genellikle bizden bir şeyler yapmamızı ister(tatlı yemek, uzanmak veya televizyon izlemek gibi). Ama maalesef ki hep aynı şeyleri istemezler. İşte bizim görevimiz burada başlar. Tıpkı yapısal modelde İd’in istekleri ile Süperego’nun vicdanını dengelyen bir yapı olduğu gibi, bu sesleri düzene sokması için de benzer bir yapıya, Egoya, ihtiyaç vardır. Bu modeldeki Ego biz(ben)den başkası değildir. İçimizdeki sesleri dinlemeli, neler istediklerini anlamalı ve bize en çok yarar sağlayacak olana yönelmeliyiz. Bunu yaparken de adil davranmalıyız. Ancak bu şekilde içimizdeki sesleri memnun eder ve kendimize dikkat etmiş oluruz.

Beden ve Enerjiyle Dost Olmak

“Kendimle dost olmak istiyorsam bedenimi ihmal edemem.”
Bizi var eden en temel etmen bedenimiz, yani hacmimizdir.Bedenimiz duyularımız aracılığıyla sürekli bizi ödüllendirir bazen güzel bir çiçek kokusunda, her fırça darbesini incelikle atan bir ressamın tablosunda veya annemin özenerek yaptığı kekin çikolatasının tadında. Peki bizi bu kadar ödüllendiren bedenimiz için biz ne yaparız? Hiç, çoğunlukla onun ihtiyaçlarını göz ardı ederiz. Bu çoğunluğun dışındakiler, sözüm size değil, siz gayet iyi gidiyorsunuz. Bedenimize bir makine gibi davranırsak önünde sonunda arıza çıkaracaktır. Bu arızalar bize bedenimizle dost olmamızı hatırlatır ve daha ciddi bir arızanın oluşmaması için bizi uyarırlar.
Bizim en büyük enerji kaynağımızın duygularımız olduğunu söylüyor Wilhelm Schmid ve her konuda olduğu gibi duygularımızı da dengelememiz gerektiğini, en azından kendi ile dost olan kişinin böyle yapacağını öğütlüyor.
Günlük hayat içerisinde bir duygu-durum dalgalanması içerisinde yaşarız. Bu duygular bazen hoşnutluk verirken bazen de ızdıraba dönüşebilirler. İşte temel olarak dengelememiz gereken şey budur; ikisini de yeterince yaşamak ve buradan gelecek olan enerjiyi doğru yönlendirmektir.

Kendini Tanımlamak

Buraya kadar hep denge ve düzenden bahsettik. Şimdi sürekli değişen ve değişmesi gerekenden bahsedeceğiz. Yani kendimize dair düşüncelerimizden...
Aynı kalmak birçok imkana sırtımızı çevirmek demek değil midir? Değişimden korkup risk almamak, konfor alanımız içerisinde mucizler beklemek bizi nereye götürebilir ki? Evet değişim stresle beraber gelir ve her zaman olağanla geleceği görmek daha kolaydır. Peki ya değişime, en azından içimizdeki değişime kucak açacak kadar cesur olsaydık kim bilir neler elde edecektik. Bu bölümde
bahsedeceğimiz öğreti değişimi kabul etmek ve değişenlerle birlik olan bir ben yaratmak. Bu ben için Wilhelm Schmid yedi soru öneriyor ve cevabını yalnızca her insanın kendisinin verebileceği yedi soru:
1. Kendi hayatımızdaki en önemli ilişkileri tanımlamak. İnsan sosyal bir canlıdır ve bu sosyallikten kaynaklanabilecek hasarı en aza indirgeyerek faydalanmalıdır. Bu nedenle belirli ilişkileri nitelendirerek hasarı azaltıp, faydayı arttırmalıyız.
2.Şimdiye kadarki hayatımızın, iyisiyle kötüsüyle en önemli tecrübelerini tanımlamak. Benliğimizin sabit kısmını oluşturan, değiştiremeyeceğimiz ve bugün bizi hala etkileyen tecrübelerimizi çok iyi bilmeliyiz.
3.Kişisel hayatımızdaki nereye, niçin, niyeyi tanımlamak. İnsanın hayatına yön vermek için bilmesi gerek etmenlerden biri nereye gitmek istediği ve bu varoluş şemasındaki görevinin ne olduğudur. Çünkü ancak o zaman yaşanılan çilelerin ödüllerine gözümüzü dikebiliriz.
4.Davranışlarımıza yön verebilecek değerleri tanmlamak. Hayatımızın temelinde bazı değerler vardır. Bu değerler biz farkına varmasak da bize yön verir. Değerler insan çeşitliliğini sağlar ve bu çeşitliliği toplumsal değerler ile bir arada tutmaya çalışırlar.
5.Kendi benliğimiz ile ilgili alışkanlıkları tanımlamak. Değişim riskini göze aldığımız zaman üzerine ekleme yapacak bir temele ihtiyaç duyarız. İşte bu temel, alışkanlıklarımızdır, yani biz ne kadar değişsek de aynı kalanlardır.
6.Tecrübeleri, hayatın bir parçası olabilecek korkuları, yaraları ve travmaları tanımlamak. Şüphesiz hepimizin bu tarz anıları vardır. Zihnimizden ne kadar def etmeye çalışsak da bu anıların bir çoğu yer etmiştir. Yer etmiş olan bu anıları ne kadar zor olsa da kabullenmeliyiz. Çünkü onlar da artık bize aittir. Bu düşünme yöntemini uygulayabilirsek bu anıların etkileri bir nebze olsa azalacaktır. Bunun yanında bazı anılar kabul edilemeyecek seviyededir.Bu anılar için profesyonel veya hukuki bir yardım almak faydalı olacaktır.
7.Kendimiz için güzel olanı tanımlamak. Wilhelm schmid bu tanımı yaparken şu sorulardan yardım almamız gerektiğini söylüyor. Benim gözümde güzel, nedir? Onu nerelerde bulurum? Onu bulmak için ne yapabilirim? Bu soruların yanıtlarıyla artık güzellik ulaşılabilir bir gerçek olur.
Doygun Bir Hayat
“Hayat planlar yaparken başınıza gelenlerdir.”
Doygun ve mutlu bir hayat için sürekli planlar yaparız. Bu planlar doğrultusunda yolumuzu çizer, ilerlemeye başlarız. Planların bazıları uygulanır, bazıları uygulanmaz zaten planların doğası da bunu gerektirir, öyle değil mi? Planların yanında birde tesadüfler vardır. Planlanamayan planlar. Genelllikle tesadüfler planlardan daha etkili değişikliklere neden olur. Çünkü tesadüfler planların düşünülmemiş tarafları, detaylarıdır. Bu nedenle yıllar önce uygulamaya başladığımız planlar tam meyvesini verirken, her şey altüst olabilir veya tam tersi daha güzel meyvelere dönüşebilirler. Bu nedenle plan kurarken kapıldığımız heyecan esnasında bu tesadüflerin yerini ön görmek gelecekteki bizi korumak için düşünülmesi gereken etmenlerdir.
Mutlu olmak. Herkesin peşinden koştuğu, üzerine sayısız eser verilen kaynak. Peki mutluluk için plan yapmak sizce ne kadar mantıklı? Tesadüflerin en çok etkilediği planlar genellikle mutluluk planlarıdır. Dolayısıyla ,büyüsüne kapılmadan önce, en çok dikkat etmemiz gereken planlar mutluluk planlarıdır. İnsanlar birçok etmeni kontrol edebilirler ama maalesef ki önümüzdeki ay hergün mutlu olup olmayacağımızı kontrol edemeyiz. Çünkü bizden bağımsız olarak gerçekleşen birçok paradigma vardır. Zaten mutluluğu kıymetli yapan mutsuz anlarımız değil midir? Varlık mı yokluktan gelir yoksa
yokluk mu varlık yüzünden vardır? Bunları düşünerek çok fazla vakit geçirebiliriz ama bu bizi a noktasında b noktasına götürmeyeceği gibi araya alfabedeki bir çok harfi karıştıracaktır. Kabul etmek gerekir ki her şey zıddı ile var olur ve zıddı ile var olduğu için vardır. Kısacası mutlu olmak isteyen kişinin yolu, mutsuz anlarla ve bir yığın tesadüflerle karşılaşacak ve belki de bu durum onu mutlu edecektir.
Mutluluğun aksine doygunluk planları izlemeye daha uygundur. Çünkü doygun bir yaşam süren insanın hayatı zaten kendine has, iyi ve kötü tecrübelerle doludur. Doygun kişi her şeyin, zıddı ile var olacağını kabul etmiştir. Tesadüfleri ön görmüş, planlarına bunları dahil etmiş dahil edemesede tesadüflerin gerçekleşebileceğini bilerek ilerlemiştir. İbadet ettiğinde, yeni bir hobiye başladığında, aşık olduğunda, arkadaş edindiğinde, evlendiğinde ve ebeveyn olduğunda bir çok şeyin ters gidebileceğinin farkındadır doygun kişi. Kısacası yaptığı planların gerçekleşebileceğini bildiği gibi gerçekleşemeyebileceğini de biliyordur bu nedenle ne olursa olsun hazırlıklı ve korunaklıdır.
Tekrar merhaba, sizi yolcu etmeye geldim.
Unutmayalım ki biz ben diye bilmek için çok şey yaşadık. Annemizle birken, bizken; Ben olmam gerektiğini anladık . Sonra büyüdük okullara gittik ve Ben’den bir çok tane olduğunu ve bu Benlerin bizleri ürettiğini fark ettik. Yıllar geçecek (en azından benim için) başka bir Ben bulup, biz olup yeni Benler üreteceğiz. Kendinle dost olmak kitabını analiz ile karışık bir yorumlaması beni buraya getirdi umarım siz de buraya gelmekten mutlusunuzdur. Sonraki sayılarda buluşmak dileği ile ...

A.Özer Gözükızıl


Kaynaklar

1. Schmind,W. (2019). “Kendiyle Dost Olmak” (4.Baskı). (T.Bora, Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.
2. Aurelius,M.(2017). ” Düşünceler” (10.Baskı). (Ş.Karadeniz,Çev.). İstanbul:Yapı Kredi Yayınları

 

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik