Ana içeriğe atla

İSTİFÇİLİK: Nesnenin İnsanı Yok Edişi- ZEHRA ŞENİZ GÜÇ


İSTİFÇİLİK: 

Nesnenin İnsanı Yok Edişi




Yüz yılı aşkın süredir bilinen, Türk Dil Kurumu'nun (TDK) tanımladığı anlamı ile istifleme kavramı düzgün bir biçimde üst üste yığmak, stok etmek anlamlarına gelmektedir. Belirti olarak da bir gün işe yarayabileceği düşüncesiyle bazı nesnelerin biriktirilmesiyle başlarken ruhsal hastalık olarak ele alındığında, istifleme bozukluğunda değeri olmayan ya da çok az değeri bulunan aşırı miktarda nesne toplama, onları biriktirme ve elden çıkaramama söz konusudur. Bolman ve Katz (1966) insanlardaki bu patolojik aşırı toplama ve biriktirme davranışını ''kompulsif istifleme'' olarak tanımlarken; Clark, Mankikar ve Gray (1975) ''syllogomania (sillogomani)'' şeklinde adlandırmıştır (Aktaran Bulut, Özdel ve Kısa, 2015).

Ayrıca istifleme, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın 5. basımından (DSM-V) önce obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) tanı ölçütleri arasında bir belirti olarak yer almış; pek çok ölçek çalışmasında OKB belirtilerinin bir alt kümesi olarak değerlendirildiğinde ise iç tutarlılığı diğer alt-tiplere göre oldukça düşük bulunmuştur. Son 25 yıldır da OKB' den farklı etiyolojisi, klinik görünümü nedeniyle istifleme bozukluğu DSM-V' te Obsesif kompulsif bozukluk ve ilişkili bozukluklar başlığına taşınmıştır.

İnsanın gelişim süreçlerinde nesneleri toplamaya ve biriktirmeye meyli olduğu, sağlıklı kabul edilen çocukların da %70'inin nesneleri toplamaya, saklamaya ve biriktirmeye 25-27 aylıkken başladığı, 6 yaş civarında da bu davranışlarında artış gözlendiği bilgisini göz önünde bulundurduğumuzda, çok sayıdaki nesneyi edinmek ve onları atmakta zorlanma sonucu oluşan dağınık yaşam alanlarının bireysel, kişiler arası ve mesleki işlevselliği olumsuz etkilemesi, biriktirme davranışının patolojik boyutta değerlendirilmesinde etkili olan önemli bir sebep olduğunu söyleyebiliriz. Biriktirme bozukluğunda işlevsellik açısından baktığımızda kişiler arası çatışmalar, düşük evlilik oranları ve sosyal izolasyon gibi problemler genç, orta ve ileri yetişkinlerde; ilaçların yanlış kullanımı, düşmeler, kirlilik ve yangın gibi durumların da yaşlı erişkinlerde görülmesi daha anlamlı bulunmuştur. Hatta öyle ki istiflenmeye çalışılan nesnelerin çoğu atık ve kolay yanabilen maddeler olduğu için yangın riski arttığından, bildirilen yangına bağlı ölümlerin %6'sının istiflemeden kaynaklandığı belirtilmiştir.

Yapılan epidemiyolojik çalışmalar incelendiğinde hastalığın her iki cinsiyeti eşit şekilde etkilediği, dağınıklık ve atmakta zorlanma davranışlarının cinsiyetler arası fark gözetmediği ancak, kadınlarda yineleyici-gereksiz alışveriş yapma erkeklerde de bedava-değersiz şeyleri istifleme daha sık görülmektedir. Bir başka geriye dönük niteliğindeki çalışmada da istifleme belirtilerinin ilk çocukluk ve ergenlik döneminde, yaklaşık 12-13 yaşlarında ortaya çıktığı, işlevselliği bozacak dereceye otuzlu yaşların ortasında geldiği, tanılamanın da ancak kırklı yaşlarda yapıldığı, en sonda da yaşlı-yetişkinlerde semptomların şiddetinin en yüksek seviyede olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun yanında Grisham, Frost, Steketee, Kim ve Hood (2006), biriktirme bozukluğunda görülen kompulsif satın alma davranışının -daha çok ekonomik bağımsızlık gerektirdiği için- nesneleri atmaktan yahut yığmaktan daha geç başladığını rapor etmişlerdir (Aktaran Bulut, Özdel ve Kısa, 2015).

Yapılan aile ve genetik çalışmaları incelendiğinde istifleme davranışı bulunan hastaların yaklaşık %50'sinde ailelerinden en az bir kişide aynı davranışın gözlenmesiyle beraber bu davranışın genetik faktörlerle ilişkili olduğu sonucuna varılabilir. Bunun yanında hastalığın başlangıcında yahut belirtilerin arttığı dönemlerin hemen öncesinde kaygı verici, travmatik bir olayı deneyimledikleri, travmaları ile yüzleşemeyen hastaların yaşadıkları sıkıntıyı bastırabilmek için istifleme davranışında bulunabileceği de bir başka çalışmasın verisidir. Travmaya maruz kalan 20 kişiden birinde istifleme davranışının geliştiğini bilmenin bilgisi de bu durumu destekler niteliktedir.

İstifçi olsun yahut olmasın insanlar biriktirme davranışında bulunurken benzer motivasyonlara sahip olsalar da edindikleri nesnelerden kurtulma konusunda bu benzerliği sürdürememektedirler. Bilişsel davranışçı model biriktirme bozukluğunun, sahip olunan nesnelere karşı kurulan aşırı duygusal bağlanma, nesneleri tutarak hata yapmaktan korkan biriktiriciye karar vermeyi erteleme şansı verdiği için davranışsal kaçınmaya eğilim gösterme, nesnelerin doğasına dair çarpık inançlar ve düşünce süreci bozuklukları gibi sebeplerden ötürü gelişmiş olabileceğini belirtmiştir. Bunların da istifçi olanla olmayanı belirlemede ayırt ediciliğinin yeterince yüksek olduğu ileri sürülmüştür.

Biriktirme bozukluğuna sahip bireylerde görülen eştanılara bakıldığında bağımlı, kaçıngan ve şizotipal kişilik özellikleri sık görülmüştür. OKB ve istifleme arasında ilişkiyi araştıran çalışmalarda ise sanılanın aksine herhangi bir anlamlılığa rastlanmamıştır. Bunu destekleyecek farklara değinecek olursak; OKB hastalarının tersine istifleme davranışı egosintonik (benlikle uyumlu) yani daha az içgörüye sahip hasta kesimini oluşturmaktadır. Ayrıca istiflemenin ciddiyeti hastalığın her on yılında bir artmakta, hastalığın sebep olduğu olumsuzluklar geç evrelerde ortaya çıkmaktadır. Yine OKB ve biriktiricilik bozukluğu arasındaki farklılığı destekleyebilecek olan nörogörüntüleme çalışmalarına bakıldığında, bunlardan biri David Mataix-Cols ve arkadaşları (2004) tarafından yapılmıştır: istifleme özelliği olan ve olmayan OKB tanılı hastalara kendileri için değerli olan bir eşyanın atılmasını hayalinde canlandırmaları istenmiş, bu sırada fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) çekimi yapılmıştır. Biriktiriciliği olan OKB hastalarında, istifleme davranışı olmayan OKB hastalarına göre ventromedial prefronral kortekste daha fazla aktivite artışı gözlenmiştir. Bu çalışmayla, OKB ve istifleme bozukluğunda farklı bölgelerde aktivite değişikliği olduğu sonucuna varılmıştır ( Aktaran Bulut, Özdel ve Kısa, 2015).

Biriktirme bozukluğu yaşayan kişilerin tedavisi için ise bireysel-grup BDT, BDT temelli biblioterapi destek grupları, bilişsel iyileştirme, farmakoterapi, çevrimiçi destek grubu ve aile psikoeğitimi gibi birçok tedavi yaklaşımı mevcuttur.

Teşekkürler,
ZEHRA ŞENİZ GÜÇ


KAYNAKLAR

Ayers, C. R., Saxena, S., Espejo, E., Twamley, E. W., Granholm, E., & Wetherell, J. L. (2014). Novel treatment for geriatric hoarding disorder: an open trial of cognitive rehabilitation paired with behavior therapy. The American Journal of Geriatric Psychiatry, 22(3), 248-252.

Bolman, W. M., & Katz, A. S. (1966). Hamburger hoarding: a case of symbolic cannibalism resembling Whitico psychosis. The journal of nervous and mental Disease, 142(5), 424-428.

Bulut, S. D., Özdel, K., & Cebrail, K. I. S. A. (2015). Belirtiden bozukluğa istifleme. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(3), 319-332.

Kanat, B. B., Altunöz, U., Kırıcı, P. S., Baştuğ, P. G., & Kızıl, E. T. Ö. (2016). Farklı Demansı Olan Üç Olguda Biriktirme Davranışı. Türk Psikiyatri Dergisi, 25, 1-5.

Kavalcı, G. Biriktirmenin yolculuğu: Dün, bugün ve yarın biriktiricilik bozukluğu. PiVOLKA, 16.

Tamam, L., & Demirkol, U. D. M. E. Obsesif Kompulsif Bozukluk ve İlişkili Bozukluklar.

Usta, M. B., Aral, A., & Karabekiroğlu, K. Okul çağında biriktirme davranışı gösteren obsesif kompulsif bozukluk olgusu. İstanbul Bilim Üniversitesi Florence Nightingale Tıp Dergisi, 4(2), 98-101.



Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle