Ana içeriğe atla

ÇOCUKLARDA İDRAR VE DIŞKI ALIŞKANLIĞI PROBLEMLERİ- NİSA SIK


ÇOCUKLARDA İDRAR 

VE 

DIŞKI ALIŞKANLIĞI PROBLEMLERİ



Çocukluk dönemleri gelişim alanlarına göre farklı evrelere ayrılmaktadır. Her bir evrede çocuğun yaşına göre sosyal, zihinsel, bilişsel ve fiziksel gelişim göstermesi beklenmektedir. Gelişimsel evrelerini sağlıklı bir biçimde tamamlayan çocuklarda 18-24 ay da dışkı-idrar boşaltım kontrolünü sağlaması beklenir. Tuvalet eğitiminin kesin bir yaşı olmamakla beraber Freud’un psikoseksüel gelişim kuramına göre çocuk 1.3 yaş arası olan anal dönemde tuvalet eğitimi kazanmaya başladığı evredir. Çocuk bu dönemde dışkı ve idrarını tutma veya boşaltma eyleminin önemini kavramaya başlar ve bundan haz duyar. 3-6 yaş arası fallik dönemde de çocuğun idrarını ve dışkısını tutması ve kuru kalmayı öğrenmesi beklenmektedir. Tuvalet eğitiminin kazanılmasında, bireysel farklılıklar, çevresel koşullar, çocuğun hastalık durumu, tuvaler eğitimini veren kişiden kaynaklanan farklılıklar rol oynamaktadır. (Özkul, 2017)

Tuvalet kontrolü kazanan çocuklar ebeveyinleri ile güvenli bir ilişki kurmuş olurlar. İdrar ve dışkı kontrolünin sağlıklı bir biçimde tamamlanması çocuğun bağımsızlığını ve otonomisini kazandığını gösterir. Çocuk baskı yolu ile tuvalet becerisi kazansa bile ileriki yaşlarında olumsuz etkiler kendini göstermeye başlar. Özgüvensiz, düşük benlik saygısına sahip, stresli durumlarda idrar kaçıran bireylere dönüşmesine sebep olabilir.

idrar dışkı kontrolünde hiç şüphesiz en önemli etken bu eğitimi veren kişilerdir. Tuvalet eğitiminden sorumlu bireylerin hoşgörüsüz, cezalandırıcı, çok sert/ baskıcı tutum göstermeleri; çocuğun sonraki yaşantısında utanma, korku, endişe, gibi duygusal bozukluklar ve aşırı düzen, cimrilik, inatçılık, öfke, saldırganlık gibi davranış bozuklukları göstermelerine neden olabilir. Gevşek, serbest, ilgisiz tutum göstermeleri ise; çocuğun sonraki yaşantısında özgüven eksikliği, sınırsız sevgi gördüğü oral döneme gerilemeye veya ileride bağımlı, boyun eğen, kararsız, isyankar, inatçı, savurgan, düzensiz, dağınık birey olmasına ve anal döneme takılmasına neden olabilir. Ayrıca fizyolojik olarak da enkoprezis ( dışkının istem dışı uygunsuz yere yapılması) ve enürezis ( işeme bozukluğu) gibi boşaltım ile ilgili sorunlar görülebilir (Aydın, 2014) DSM V enüresizmin ölçütleri şunlardır:

1. Yatağa ya da giysilere, istemli ya da istemsiz olarak, tekrarlayan biçimde idrar kaçırma,

2. Bu durumun en az haftada iki kez ya da ardışık üç ay boyunca tekrar etmesi ya da klinik olarak belirgin bir sıkıntıya, ya da sosyal, akademik alanlarda işlevsellikte bozulmaya neden olması,

3. Kronolojik yaşın en az beş olması,

4. Alt ıslatma davranışının (diüretik, antipsikotik ya da SSRI gibi) bir maddenin fizyolojik sonucu olarak ortaya çıkmamış olması.

Yapılan çalışmalar ayda 1 defa dahi idrar yada dışkı kaçırma sorununun davranışsal problemler ile ilişkili olduğunu saptamışlardır. Çocuğun çevresel olarak iyi halde olması, ebeveynlerinin bilinçli ve sorunlu olmaması durumlarında da çocuklarda tuvalet alışkanlığı problemleri görülebilir. Klozet ile yeni tanışan çocuk üzerine oturamadığı takdirde kendine güvende hissetmez ve altına kaçırma tepkisi gösterebilir. Yine okula başlayan çocuk farklı ortam konusunda tedirginliğini altına kaçırma davranışı şeklinde ortaya koyabilir. Çocukların tuvalet eğitiminin sadece fizyolojik ihtiyacın giderilmesi, özbakım konularının dışında ileride ki yaşamlarında da karşılarına çıkar. Çünkü kişilik oluşumu için önemli olan yaş grubu, tuvalet eğitimi alması gereken yaş ile çakışır. Tuvaletini salma eğilimi gösteren çocuklar ileride dağınık, disiplinsiz, güvensiz kişiliklere dönüşürler. Tuvaletini tutma eğilimi gösteren çocuklar ise zorba, aşırı titiz, kaygılı bireyler olabilirler. Tuvalet eğitiminde ki en büyük görevin çocukla ilgilenen kişilerde olduğunu unutmamak gerekir. Güvenli bir ortam sağlanmalıdır. Çünkü güvensiz ortamlarda çocuklar ellerinden gelen en anlaşılır biçimde ( tuvaletlerini tutarak veya salarak) sorunlarını büyüklere duyurmaya çalışırlar. Onları anlamak ve geleceğe daha iyi hazırlmak için tuvalet eğitiminin üzerine gidilmelidir.

Teşekkürler,

Nisa Sık


KAYNAKÇA

Aydın, A. (2014). Eğitim Psikolojisi: Gelişim- Öğrenme- Öğretim (13. bs.).

Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.

Özkul, E. (2017). TUVALET EĞİTİMİ TAMAMLANMIŞ ÇOCUKLARIN, DIŞKIİDRAR KONTROLÜ VE TUVALET BECERİSİ KAZANMALARINI. İstanbul: Maltepe Üniversitesi.






















Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik