ÇOCUK VE ERGENLERDE DEPRESYON
Brent Williams’ın karanlık bir ormana benzettiği, herkesin az çok hakkında bilgisinin olduğu, belki de deneyimlediği depresyon ile çok sık karşılaşılmakta ve yaygın görüşün aksine yalnızca yetişkinlerde görülmemektedir. Depresyon hırkalarına sarınmış pek çok çocuk bulunmakta fark edilip yardım almayı beklemektedirler. Depresyonun varlığını kabul edip; anlayışlı, tedavi edilmesi için istekli ve yapıcı olursak onu yeniden yapılandırarak çocuğun tekrar işlevsel olarak yaşamına devam etmesini sağlayabiliriz. Çocukları karanlık ormandaki yolculuğunuzda yalnız bırakmayın, yolculukta pek çok yeni şey deneyimleyecek bu deneyimler onlara biricik kazanımlar sağlayacak bu nedenle bu süreçte bir uzmanın ve ailesinin desteğine ihtiyacı olacak. Çocukların mutsuz ve yalnız hissettikleri karanlık orman yolcuklarında ormanın üzerine güneş ışınları mutlaka vuracak ve orman tekrar aydınlanacak.
Çocuklardaki depresif durumu teorik olarak ilk defa Melanie Klein, 1934 yılında ifade etmiştir (Klein, 1934, akt. Eker, 1999). İlerleyen yıllarda birden birincil bakım vereninden ayrılan 6-8 aylık bebeklerde görülen ağlama ve inleme sonrasında içe kapanma ve kayıtsızlık olarak seyreden tutum ve davranışlar Spitz tarafından “anaklitik depresyon” şeklinde ifade edilmiştir (Spitz, 1945; Spitz, 1965, akt. Eker, 1999). Yetişkin depresyonun klinik anlamda varlık kazandığı 1960 sonrasındaki zaman diliminde çocuklardaki depresif hal araştırmalara konu olmuştur (Eker, 1999).
DSM-V tanı kriterlerine göre bir yetişkin - çocuk ayrımı olmamakla birlikte birtakım uyarlamalar ile depresyon tanı kriterleri kısaca aşağıdaki gibidir:
1. Kendisinin ifade ettiği ya da başka biri tarafından gözlemlenen kişinin neredeyse her gün günün büyük bir zaman diliminde devam eden çökkün duygudurum. (Not: Çocuklarda ve ergenlerde kolay kızan bir duygudurum olabilir.)
2. Anhedoni. (Öznel ifadeye ya da gözleme dayalı olarak belirlenir.)
3. Diyet dışında aşırı kilo alma ya da kilo kaybı, iştahta artış ya da azalma. (Çocuklarda beklenen kilo alımının gerçekleşmemesi.)
4. Hemen hemen her gün uykusuzluk ya da aşırı uyku.
5. Hemen hemen her gün psikomotor ajitasyon ya da yavaşlama.
6. Hemen hemen her gün enerji düşüklüğü.
7. Neredeyse her gün değersizlik hissi ya da suçluluk duygusu.
8. Hemen hemen her gün konsantre olmada, düşünmede zorluk ya da kararsızlık.
9. Ölümle ilgili (düşünme, planlama) tekrarlayan düşünceler.
Bu maddelere ek olarak diğer tanı koşullarını da sağlıyorsa en az beş maddenin iki hafta boyunca görülmesi depresyon tanısı için yeterli görülmektedir.
Genetik yatkınlık, aile içerisinde depresyon öyküsü, kronik hastalıklar, cinsiyet, ergenliğe bağlı hormonsal değişiklikler, ihmal veya kötüye kullanılma, sosyoekonomik değişikliklere bağlı stresörler, sevdiği birinin vefat etmesi, komorbidite (anksiyete bozuklukluğu, öğrenme güçlüğü, davranım bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) gibi fizyolojik, psikolojik ve çevresel birtakım etmenler çocuklarda ve ergenlerde görülen majör depresif bozukluk için risk oluşturmaktadır (Bodur ve Üneri, 2008).
Ailede depresyonda olan bir kişi varsa bu çocuğu da etkilemektedir. Ebeveynden birinin depresyonda olması sonucu kişi olumsuz duygulanımını çocuğa yansıtabilir ya da çocuğun gereksinim ve isteklerine kayıtsız kalabilir bu da çocuğu olumsuz etkileyebilir. Çocuğun dil gelişimi de dikkat edilmesi gereken bir konudur. Henüz konuşmaya başlamamış çocuklarda klinik gözlem çok önemlidir. Bu dönemde daha çok somatik belirtilere dikkat edilmelidir. Baş ve karın ağrısı, göz teması kurmaması, uyku ve yeme bozuklukları, ağlama, nedensiz bağırmalar, öfkelenme, saldırgan davranışlar, cilt hastalıkları, donuk bakma vb. pek çok belirti gözlemlenmektedir. Ergenlerde püberte dönemindeki hormonal değişikliklerin etkisiyle duygu düşünce ve ilişkilerinde ani değişiklikler görülmektedir. Püberte dönemiyle başlayan depresyon yetişkin depresyonu ile oldukça benzer seyreder (Bodur ve Üneri, 2008; Eker, 1999).
Özkıyım riskinin göz ardı edilemeyeceği depresyon ile birlikte çocuğun ve ergenin öz güveni, okul başarısı, sosyal ilişkileri kısaca işlevselliği olumsuz etkilenmektedir. Gelecekte anksiyete bozuklukları, karşıt olma – karşı gelme bozukluğu, davranım bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, kişilik bozuklukları, madde kullanım bozukluğu gibi çeşitli komorbid bozuklar meydana gelebilir. Bu nedenle erken müdahale çok önemlidir. Erken müdahaleye ek olarak aileye psikoeğitim verilerek ailenin bilgilendirilmesi, çocuğa – ergene yönelik desteğin artmasını sağlayacak ve tedavi seyrini olumlu etkileyecektir. Çocuk – ergen psikoterapisine ek olarak aile psikoterapisi, okulda psikolojik danışman desteği, gerekli görülürse ilaç tedavisi ile de psikoterapi süreci desteklenebilir. Günümüzde giderek yaygınlaşmakta olan depresyon, gerekli önlemler alındığı, tedavisi desteklendiği ve tedavi planına uyulduğu sürece tedavi edilebilir.
Teşekkürler,
Berrak Çakıroğlu
Kaynaklar
Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2013.
Bodur, S., ve Üneri, Ö. S. (2008). Çocuk ve ergenlerde majör depresif bozukluk: Bir gözden geçirme. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 9(2), 105-110.
Eker, E. (1999). Depresyon, somatizasyon ve psikiyatrik aciller. İstanbul: Deonta Medya.
Yorumlar
Yorum Gönder