KENDİMİZİ DAHA İYİ NASIL TANIRIZ: AŞK
“We accept the love we think we deserve.”
(Hak ettiğimizi düşündüğümüz aşkı kabulleniriz.)
- Stephen Chbosky
Bu sözün her şeyi özetlediğini düşünüyorum. Aşkın her yaşta ve her formda olabileceğini toplumsal bilince kabul ettirmeye başladığımız bu zamanlarda aslında bir şeylerin sadece bizler için var olduğunu anlamaya başladık. Çünkü başkalarının yargıları ve tutumları bizim kendimizi ve aşka bakış açımızı derinden etkileyebiliyor. Bu durumda gerçekte bizi neyin mutlu ettiğini fark ettiğimiz zaman hayatımızın odak noktası da başkaları değil bizim düşüncelerimiz oluyor. Tabii kendimizi ne kadar tanıdığımıza göre de bir seçim yapıyoruz.
Normalde bir gün içinde hissettiğiniz bütün duygular hakkında, “Ben neden bunu hissediyorum ki?” diye düşünmezsiniz. Aşık olana kadar… Demek ki bize etkisi o kadar büyük. Ama tam olarak ne anlıyoruz?
Araştırmacılar insanların kültürden kültüre değişkenlik gösterip çeşitli yapılarda olabildiği gibi aşkın da çeşitli türleri olduğunu öne sürmüşlerdir ancak farklı olarak, bireysel farklılıkların kültürel farklardan daha önemli olduğu ortaya çıkmıştır1. Çünkü bireysel farklılıklar, bilinç altı seviyesinde yani farkında olmadığımız şekilde karşımızdan ve kendimizden ne beklediğimize bağlıdır ve her ne kadar da kültüre bağlı yaşasak da birey olarak ayrıyızdır. Genel geçer olgular büyük etki etmez. Bu bireysel farklılığın başında ailemiz daha doğrusu bize ilgi veren, bakan birincil kişi gelir. Dünya üzerindeki bütün gelişim psikolojisi ve bağlanma araştırmalarına göre küçüklükte geliştirdiğimiz bu bağlanma stilleri yetişkinlikte de nasıl bağlandığımızı belirler2. Çünkü insan aidiyet duygusunu gelişimi boyunca (ki gelişim hayat boyudur) sürdürmek ister. Küçüklükte bize bakan kişiye, (çoğunlukla anneye) olan bağlılık ileriki yaşlarda başkasına devrolur yani çocukluk deneyimlerimizi bize anımsatan kişileri çekici bulma eğiliminde oluruz3.Sıfır iki yaş aralığında ihtiyaçlarımızın karşılanma oranı güven kavramımızı oluştururken şefkat ihtiyacımızın karşılanış oranı sevgi kavramımızı oluşturuyor. Örneğin bu ilk kişiyle kurduğunuz ilişki dağınık olmuşsa, şefkat eksiği varsa sizi terk edip aldatmaya eğilimli biriyle birlikte olmaya yatkın olursunuz. Böyle bir durumda insan filmlerde gördüğü gerçek aşkın ne olduğunun kafa karışıklığına giriyor. Ancak kişisel çıkarımlarımdan yola çıkarak; olması gereken, sağlıklı ilişkinin içinde anksiyetenin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada hoşlandığınız insan tiplerini iyi incelemeli ve yanılgıların içine düşmemeliyiz. Eğer farkında olmadığımız bu mekanizmanın farkına varırsak daha rasyonel seçimler yapabiliriz.
Maslow’a göre aşk bu açıdan yetersizlik aşkı (kişinin kendisiyle güvensizlik yaşadığı ve duygusal ihtiyaçlarını karşılama isteği duyduğu) ve aşık olmak (kendini ve başkalarını gerçekleştirme arayışının olduğu) tür olarak ikiye ayrılır4.
Özetlemek gerekirse herkese uyan tek bir aşk çeşidi gerçek değildir ve siz kimseniz o şekilde bir aşkı tercih edersiniz. Doğar doğmaz ya da büyüyüp aşık olacak yaşa geldiğimiz zaman ne istediğimizi yüzde yüz bilmemiz de deneyimler olmadan imkansızdır. İşte bu yüzden aşk kendimizi tanımamız ve insan çeşitlerini anlamamız için mükemmel bir yoldur. Adeta insanın insanla evrimidir.
Siz çocukluktaki bağlanma şeklinizi öğrenerek hayatta nasıl seçimler yaptığınızı anlayabilirsiniz. İlişkide mutsuzluğu neden kaderiniz haline getirdiğinizi, bazı tip insanlardan neden hoşlandığınızı kendinizi tanıyarak anlayabilirsiniz. Bütün bunların dışında Lee’ye göre aşk; arkadaşça aşk, tutkulu aşk ve oyun gibi aşk olarak üçe ayrılır1. Tutkulu aşık fiziksel özelliklerini sevdikleri kişilerle birlikte olurlar ve tercih ettikleri özellikleri önceden bilirler. İlişki büyük bir cinsel çekimle başlar. Oyun gibi aşıklar aşkı kısa süreli, oyun gibi ve eğlence odaklı görür hayatlarını tek kişiyle geçirmeyi düşünmezler. Arkadaşça aşıklar için önemli olan benzerlik ve uyumdur. Zamanla gelişir ve bazı şeyleri paylaşmaktan keyif alırlar. Bu üç çeşidin karışımı olan başka bir üç tür daha vardır; mantıklı aşk – beraber olduğu kişiden gelecek garantisi isteyen ve inanç benzerliği aile benzerliği bekleyen, bağımlı aşk- kıskanç ve güvensiz, son olarak da özgeci aşk- aşık hissetmeyi görev gibi gören karşısındakinden beklentisiz ve verici insanlar.
Umarım yazıdan keyif almışsınızdır, aşkı kendimizi tanımak için nasıl kullanabileceğimizi gelişim psikolojisinden ve Lee’nin aşk türleri seçimimiz üzerinden inceledik.
Teşekkürler,
Nasira Cansev Bukhari
Referanslar:
1 Lee JA. Love styles. In Psychology of Love (Eds RJ Sternberg, ML Barnes):38-67. New Haven, Yale University Press, 1988.
2 Collins NL, Read SJ. Adult attachment, working models, and relationship quality in dating couples. J Pers Soc Psychol 1990; 58: 644-663.
3 Dilay S. (2020, Mayıs) Psikoloji Zirvesi
4 Moss BS, Schwebel AI. Marriage and romantic relationship: the fining intimacy in romantic relations. Fam Relat 1993; 42:7-31.
Nasira Cansev Bukhari
Referanslar:
1 Lee JA. Love styles. In Psychology of Love (Eds RJ Sternberg, ML Barnes):38-67. New Haven, Yale University Press, 1988.
2 Collins NL, Read SJ. Adult attachment, working models, and relationship quality in dating couples. J Pers Soc Psychol 1990; 58: 644-663.
3 Dilay S. (2020, Mayıs) Psikoloji Zirvesi
4 Moss BS, Schwebel AI. Marriage and romantic relationship: the fining intimacy in romantic relations. Fam Relat 1993; 42:7-31.
Yorumlar
Yorum Gönder