Ana içeriğe atla

İNSAN RUHU KARMAŞASI İÇİNDE SANAT- ÖZDEN NUR KARPINAR

 

İNSAN RUHU KARMAŞASI İÇİNDE SANAT


İnci Küpeli Kız, 1665


Aşk; yaratıcılık, zamansız, mekansız, rakamsız, huzurlu, huzursuz sonsuz bir döngüdür. İki kişinin arasında gerçekleşen basit gibi görünen fakat karmaşık bir sistemdir. Aşkın karmaşıklığını çözümü olmayan problem gibi görünmesi değildir. Hatta bu denklemi çözmek problemdir. Çünkü herkes için farklı anlamları olan bu kavramın karmaşıklığı yüz yıllardır bize hayatı yaşanılır kılan estetiğin görünür, duyulur, hissedilir halini sunar: “Sanatı"

Aşk gibi güçlü duygular beraberinde yaratıcılığı, hayal etmeyi, huzur vermeyi, farklı bakış açılarını sanat yolu ile günümüze ulaştırır. Ludwig van Beethoven eşi benzeri olmayan besteleri ile bir parçamıza dönüşen notalarıyla, William Shakespeare eskilerden gelen hayranlıkla okunan, izlenilen eserleriyle, Franz Kafka gerçekçi, duygusal kelimeleri ile bize hissettirdiler aşkı. Bir de gördüğümüz, önünde uzun uzun düşündüğümüz, onlarca duyguyu aynı anda hissettiğimiz, “acaba o ne gördü?” dediğimiz aşkı evrensel boyutlarda işleyen ve görsel şölen sunan tablolardır. Ruhumuza dokunur, bizi iyiye, kötüye ve huzura dair hikayelerini kulaklarımıza fısıldarlar.

Arnolfini'nin Evlenmesi,1434


En eski tablolara bile baktığımızda tarih ne olursa olsun etkilenerek izliyoruz onları. Bazen aşkın acı yüzünü görüyoruz bazen ise sersemletici yanını inceliyoruz. Onları ölümsüz ve evrensel kılan tam olarak bu olabilir… Bitmeyen bir serüven olmaları. Ne kadar zaman geçerse geçsin hislerimizi taze tutabiliyor olmalarıdır. Örneğin 1434 yılında Jan Van Eyck tarafından resmedilen “Arnolfini’nin Evlenmesi” adlı tablo evlilik teması üzerinde durmaktadır. Sadakati temsil eden bir köpek, yeminler eden bir çift, yanan tek bir mum Tanrı’nın şahitliği ve biraz yakından bakarsanız tam arka aynada ressamın odanın içinde kendini resmettiğini nikaha şahitliğini görmüş olursunuz. Basit bir tema ancak bu kadar detaylı anlatılabilirdi. Bir başka tablo çoğu insanın bildiği bakışları ile hala yaşıyor hissine kapıldığım, pürüzsüz yüzü ve gizemi ile “İnci Küpeli Kız” tablosudur. Güzelliğini gizeminden mi alıyor? O an orada bakıyor hissine kapılmamızdan mı alıyor? Bunun cevabı sanırım tabloya her bakabilen insan için farklıdır. Tablonun ana objesi olan inci küpeler ve genel anlamda renkler, bağlayıcı bakışlar, gizemli bir kadın masumiyeti aşkın en güzel anlatılış şeklidir. Masumiyetin en doğal halini gördüğümüz tablodan aşkın ihanet ile bezendiği ışığıyla, renkleriyle, güzel elbisesi ile büyüleyen bir tablo; aşk, sanat, ihaneti daha iyi anlatamazdı. Orijinal ismi ile “Les Hasards Heureux de l’Escarpolette” olan “Salıncak” ismi ile bildiğimiz tabloda oku ile aşık ettiğini bildiğimiz Eros’u, genç, güzel alayclı bakışları ile bir kadını, saklanmış bir genç erkeği ve karanlıkta onun eşinin hikayesini görmekteyiz. Barok döneminin canlı renginden modern dünyanın daha sade işlenmiş kompozisyonu olan “Öpücük” tablosunun serüvenine geçersek Klımt altın renginin hakim olduğu bu tablosunda bize sarılmakta olan, sıkı sıkı birbirine tutunan çifti resmetmiştir. Kadının topraklar ve çiçekler ile bağlanışı, zarif bir şekilde tutunan eller, tek beden, tek ruh hissini bizlere naif bir biçimde sunmaktadır.


Salıncak,1767-1769


Farklı zamanlarda resmedilen bu tablolar birbirinden farklı temalar sunuyor. Aynı olgu içerisinde bambaşka başlıklar alıyor. Hissettiğimiz tüm duygular gibi aşkı da kimimiz belki isimlerini hiç duymadığımız bu ressamlar ile tekrardan yorumluyoruz. Sanat ile bizi günlük sorunlardan ya da olgulara, olaylara karşı bakışımızı değiştirebilecek güçte olabiliyor. Sanat ile yeniden yorumlama, anlama, ruhumuza dönüp bakma eğilimi gösteririz. Önemli konulardan biri de sanatta “iç ben” olanın dışa vurumudur. Ruhsal durumumuzu çoğumuz ancak kelimeler ile anlatabilir belki onları kullanarak anlatmak bile kimileri için çok zordur. Ancak sanatçı ruhsal olanı maddi olarak işler. Kelimelere, notalara, tablolara, fotoğraflara… Bizim tanımlamakta zorlandığımız şeyleri onlar sayesinde somutlaştırır veya onlar sayesinde farklı ele alabilir hale geliriz. Hatta öyle ki bazı sanat eserlerinin katarsis yani duygusal, trajik, korku, bilinç dışının bilinç yüzeyine çıkarak duygusal boşalma yaşatmasının mümkün olduğu hipotezi süregelir. 


Öpücük, 1908


Aşk kavramının sözel anlamı, hikayesi insanlık boyunca değişti ve değişecektir. Geçmişe dönüp baktığımız zaman sanat ile aşka dair güzelliği ve aynı zamanda acı olandan uzaklaşma isteğini tetikleyebiliriz. Aşk gülünç veya küçük düşürücü de olsa bir şeyler karalamamıza, şiirler yazmamıza, farklı davranmamıza neden olabilir. İç ben dediğimizin kavramın yolculuğudur, dışarı çıkma arzusudur. Aşık olmak özel ve tektir. Tıpkı bu tablolar gibidir. Neşe, masumiyet ve zevklerin yetenek ile buluşmasıdır. Verdiğimiz tüm örnekler gibi onlar tek, her ayrıntı, ince detaylar, görünen, hayal edilen o sanatçının ellerinden çıktı ve kimse değiştiremez. Aşkı tanımlarken kullandığımız tüm kelimelerin sanatı anlatırken de pek tabii kullanılıyor olması şaşırtıcı değildir. 

Aşkın sanat ile buluşması sanıyorum ki tamamen hayal dünyasında yaşanan mutlu sona varmamasıdır. Sanat ile “…oyun ya da eğlence değildir. Ruhun dışarıya vurarak kendini gösterme ihtiyacıdır.” Demektedir Benite.  İnsan ruhu karmaşıktır ve bu karmaşıklıklar ölümsüz bestelere, kelimelere, tablolara dönüşmektedir. Aşk hakkında bildiğimiz tüm hikayeler bir kenarabir kısmını  görebilmenin neler hissettireceğinin ruhunuzda nereye denk geldiğine bakabilirsiniz. Sanat aydınlık bir dünya sunmaz. Zaten “Dünya aydınlık olsaydı, sanat olmazdı” der Camus. Onlara baktığınız zaman mutlu olma hissini değil, ruhunuzun dışa vurma kabiliyetini hissedeceksiniz.

TEŞEKKÜRLER,

Özden N. KARPINAR

KAYNAKÇA:
Gürsu O. “The IntercatıonOn Between The Arts And Psychology: An Essay In Reading Traditional  Turkısh Islamic  Art Centred” The Journal of International Social Research,  Sayı:38, 2015
Derin Ö., “Tiyatro Ve Aşk”, Art-Sanat 8, 2017.
Karadeniz Ö. “Aşkın Sanat Hali- Sanat Eserlerinde Aşk” 2019
Yücel Ş, “Sanatın Aşk İle Bütünlüğü” 2017




















Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik