Ana içeriğe atla

BELİRLİ PARAMETRELER ÇERÇEVESİNDE ROMANTİK KISKANÇLIK- HÜSEYİN GÜZEY


BELİRLİ PARAMETRELER ÇERÇEVESİNDE ROMANTİK KISKANÇLIK





Kıskançlık (Haset), bünyesinde iki farklı kavramı barındıran bir olgudur. Bu kavramlardan ilki, bir bireyin kendisinde var olmayıp başkasında var olan bir özelliği gözlemlediğinde hissettiği yoğun rahatsızlık ve çekemezlik durumunu ifade ederken; ikincisi, bir bireyin yakın ilişkiler kurduğu bir bireyi, genellikle öz güven eksikliğinin bir sonucu olarak, terk edilme veya uzaklaşılma endişesiyle sürekli kısıtlama ve kendisine mahsus kılma çabasını ifade eder.

Romantik kıskançlık kavramı yukarıda bahsedilen kıskançlık tiplerinden ikincisine aittir. Romantik kıskançlık kavramı literatürde özellikle 1980’li yıllardan itibaren irdelenen bir konu olmuştur. Bu konu, kıskançlığın; cinsiyet, cinsiyet rolü yönelimi, kıskançlığa karşı geliştirilen tepkiler, ilişkinin türü ve süresi, yaş, öz güven ve benlik saygısı düzeyi, kültür ve çeşitli psikolojik rahatsızlıklar gibi farklı parametreler çerçevesinde incelenmesine imkân tanımıştır.

Yürütülen araştırmalar neticesinde, her ne kadar birbirine ters düşen bulgulara da ulaşılsa da, kıskançlık düzeyi bakımından cinsiyetlerde (Kadın-erkek) ve cinsiyet rolü yönelimlerinde (Cinsiyet tiplemeli olanlar ve olmayanlar) anlamlı bir farklılık gözlemlenmemiştir. Evli olmayan kişilerin evli olanlara göre daha kıskanç olduğu belirtilmiştir. Ayrıca evli kadınlar evli erkeklere göre daha yüksek kıskançlık düzeyine sahiptir. Buunk’a göre bundaki temel sebep, erkeklerin çok eşli olmaya yatkın olmalarının getirdiği rahatlık ve kadınların tek eşli olmaya yatkın olmalarının getirdiği tutuculuktur.

Cinsiyet bazında kadınların kıskançlığa karşı daha yapıcı tepkiler oluşturduğu saptanırken erkeklerin kıskançlığa karşı daha yıkıcı tepkiler oluşturduğu saptanmıştır. Bryson ve Rusbult’a göre bundaki temel sebep; kadınların ilişki yönelimli, erkeklerin ise başarı yönelimli olmasıdır. Ayrıca evli olan bireyler evli olmayanlara göre daha yapıcı tepkiler oluşturmaya meyillidir. Transaksiyonel bakış açısından hareketle, bundaki temel sebebin ilişkideki yatırım ve beklentiler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bireylerin yaş düzeyi arttıkça sergilediği kıskançlık düzeyi anlamlı ölçüde azalmaktadır. Çeşitli araştırmacılar bundaki temel sebebin yaşın ilerlemesiyle olgunluk ve ilişki deneyimi düzeyinin artması olduğunu belirtir. Partnerin çekicilik düzeyi, bireylerin sahip olduğu kıskançlık düzeyi ile olumlu bir ilişkiye sahiptir. Ayrıca ilişkinin doyumsal miktarı arttıkça gösterilen kıskançlık derecesi de artmaktadır. Kültür parametresinde ise kıskançlık, kültürlere göre ciddi anlamda farklılıklar göstermektedir.

Bireylerin, öz güven ve benlik saygısı düzeyi arttıkça gösterdiği kıskançlık seviyesi azalmakta ayrıca kıskançlık durumunda daha yapıcı bir yaklaşım takındıkları gözlemlenmektedir. Muhtemelen bu durumun altında yatan sebep, kişinin kendine karşı duyduğu güven ve saygının partneri tarafından terk edilme düşüncesini bastırmasıdır. Ayrıca kıskançlık durumunda daha yapıcı bir yaklaşım takınmalarının sebebi, sahip oldukları öz güven ve benlik saygısı yardımıyla partnerinin de daha yapıcı bir yaklaşımda bulunacağı beklentisidir.

Kıskançlık düzeyi ile obsesif-kompulsif bozukluk ve paranoid şizofreni bozuklukları arasında önemli ölçüde olumlu bir ilişki tespit edilmiştir. Obsesif-kompulsif bozukluğa sahip bireyin bitmek tükenmek bilmeyen zihinsel kuşkuları ve davranışsal kontrol etme ihtiyacı onun ikili ilişkilerinde de kıskançlık olarak göze çarpar. Zira kıskançlığın temelinde yatan olgular da kuşku ve kontrol etme ihtiyacıdır. Paranoid şizofreni de ise farklı olarak gerçeklik ve hayal dünyası arasındaki sınır silikleştiği için kişi, kendisine karşı istemsizce zihninde kurguladığı kumpas ve planları realiteye taşır ve bu da ikili ilişkilerde kendini kıskançlık ve çeşitli ihanet komplolarıyla belli eder.

Her ne olursa olsun kıskançlık kavramının farklı tanımlamaları ihtiva ettiğini ve her bireyce farklı düzeylerde yaşandığı unutulmamalıdır.

Teşekkürler,

Hüseyin Güzey

Kaynakça:

Demirtaş A. & Dönmez A. (2006). Yakın İlişkilerde Kıskançlık: Bireysel, İlişkisel ve Durumsal Değişkenler. Türk Psikiyatri Dergisi, 17(3): 181-191.

Arıkan K. Romantik Kıskançlık. 6 Eylül 2020 tarihinde https://www.kemalarikan.com/romantik-kiskanclik.html adresinden erişildi.

Çankaya T. (2020). Romantik Kıskançlık. 6 Eylül 2020 tarihinde https://www.umaypd.com/single-post/2020/08/24/Romantik-K%C4%B1skan%C3%A7l%C4%B1k adresinden erişildi.







Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik