Ana içeriğe atla

AFET VE ÇOCUK- MUHAMMED ALİ GÖZEL




AFET VE ÇOCUK







Günümüzün en önemli küresel sorunları arasında, tüm insanlığı etkileyen doğal afetler ve bu doğal afetler sonucunda insanların zarar görmesi gelmektedir. Bir kavram olarak afet: İnsanları doğrudan etkileyen ve insan yerleşmeleri üzerinde fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplara neden olan, olağan yaşam içerisinde insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik ve insan kökenli olayların sonuçları olarak tanımlanabilir (Işıklı ve Tüzün, 2017).

Afet söz konusu edildiğinde psikopatoloji ve travma kavramları akla gelmelidir. Travmanın insan üzerindeki etkileri sanılanın ötesinde de ağır seyretmektedir. Canlılar ve özellikle insanlar savunma düzeneği olarak korku ve anksiyeteyi kullanırlar. Korku ve anksiyete tehdit ve tehlikeyi önceden fark edip tedbir almayı sağlayan ve sağ kalabilmeyi temin eden önde gelen savunma düzenekleri içinde yer alır. Korku ve anksiyete kişide gerginliğe ve tehlike beklentisine yol açar. İçgüdü düzenlenme problemi insanlarda anksiyete bozukluğunun en önemli nedenidir.

Afetin ortaya çıkardığı problemler çocuklarda daha sık görülmektedir. Bunlar arasında korku, yaşla ilgili problemler (tuvalet eğitimi ile ilgili alanlar gibi). Çocuklarda afetlerin psikolojik etkilerinin dozunu etkileyen faktörler mevcuttur. Bunlar arasında afetin doğası, maruziyet düzeyi, çevredeki psikolojisi bozulan diğer çocukların varlığı, çocuğun yaşı ve gelişim seviyesi, ailesinin travmayla başa çıkma yeterliği sayılabilir. Çocukların psikolojik yönden toparlanmasında ebeveynlerin ruhsal durumlarının da rolü vardır. Bunlardan kastedilen ebeveynlerin travmadan ne kadar etkilendiğidir.
Afet olgularının çocuklar üzerindeki etkilerinin çoğu davranışa ait ve uyuma aittir. Afetlerin ardından meydana gelen semptomlar hafif stres cevaplarından travma sonrası stres bozukluğuna kadar geniş bir spektrumu içerir. Bu belirtiler ciddi sonuçlar doğurur ve kalıcıdır. Semptomların ciddiyetini cinsiyet, gelişim düzeyi, toparlanma, sosyal destek ve travmaya maruziyet süresi etkilemektedir. Afetlerin oluşturduğu travma ve şiddet olayları özellikle çocuklarda korku, kaygı ve depresyona yol açar. Çocukların gelişim evreleri ve düzeyleri travmaya cevabı belirlemektedir. Afetin ilk günlerinde çocuklarda ortaya çıkan inanamama, red, hüzün gibi tepkiler ve korku cevapları dikkate alınmalıdır. Afetten aylar ve haftalar sonra çocuklarda gelişime ait gerileme (regresyon) ve duygusal zorluğa ait semptomlar (anksiyete, agresyon, apati, geriçekilme, somatizasyon, gelecek hakkında olumsuz düşünce, uyku bozuklukları, travmayı andıran oyunlar) meydana gelebilir. Bu olumsuz belirtilerin gerilemesi beklenir. Eğer bu semptomlar bir ayı aşarsa TSSB ile agresyona ait davranışların gelişme riski artabilir. Çocuklar yaşları büyüdükçe travmanın altta yatan sebeplerini ayırt edebilmektedirler. İlkokul dönemindeki çocuklar oyunlarının içeriğini travmatik temalardan seçerler. Bunlar arasında agresyon, uyku problemleri, regresif davranışlar (ayrılık kaygısı, enürezis) sayılabilir. İlkokul çağının sonuna çocuklarda sosyal kognisyon ve empati yeteneği gelişmeye başlar. Bundan dolayı ailesel problemleri algılarlar, yaşananları analiz ederler ve toplumsal güven konusunda kafa yorarlar. Bu çocuklar en çok yakınlarının ölümünün ve yaralanmasının gerçekleşmesinden korkarlar.

Çocukların cinsiyeti travmaya verilen cevabı belirler. Erkek çocuklarda şiddet, saldırganlık, çevreye zarar verme gibi antisosyal davranışlar ortaya çıkar. Kız çocuklarında anksiyete ve affektif bozukluklar daha çok görülür. Kız çocukları afet ile ilgilerini ve duygularını dil yoluyla ifade ederler. Psikopatoloji riskini düşük sosyal destek, çekingen veya korkak kişilik özellikleri, özgeçmişinde psikopatoloji öyküsü artırmaktadır. Afetlere aşırı düzeyde maruz kalma veya doğrudan yakınlarını yitirenlerde travmaya cevap olumsuz yönde gelişir. Televizyon ve diğer iletişim araçları travmaya cevabı tetikler.


Teşekkürler
Muhammed Ali Gözel


KAYNAKÇA
Işıklı, S., & Tüzün, Z. (2017). Afetlerin Akut Dönem Psikolojik Etkilerine Yönelik Psikososyal Müdahale Yaklaşımları. Turkiye Klinikleri Journal of Psychology-Special Topics, 2(3), 180-188.
Kukuoğlu, A., (2018) Doğal Afetler Sonrası Yaşanan Travmalar ve Örnek Bir Psikoeğitim Programı, Afet ve Risk Dergisi 1(1), 2018, (39-52).












Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik