“İNANCIN HİKÂYESİ” BELGESELİNE GÖRE
DİNİN EVRİMİNİN YORUMLANMASI
Arapça bir kelime olan din, sözlük anlamı bakımından; “örf, adet, itaat, tutulan ve gidilen yol, ceza ve mükâfat, millet vb.” anlamlarını taşımaktadır. Batı dillerinde ise “religion” kelimesi ile ifade edilmekte ve “Tanrı’ya korku, saygı ve bağlılık ile kendini ibadete verme, tören ve ayinlere katılma” anlamlarına gelmektedir. Türkçe’de ise; “inanç sistemi veya bir inancın kaideler bütünü” anlamlarını içermektedir (Karacoşkun, 2004).
Dewey’e göre din “ideal ile gerçek arasındaki aktif ilişki”dir. Whitehead, dini “bir insanın tek başına yapabildiği şey” olarak tanımlamaktadır. Westermark’ın din tanımı ise “insanın kendisini bağımlı hissettiği ve ibadetinde kendisine başvurduğu doğaüstü bir varlığa karşı saygılı bir davranış” şeklindedir (Idinopulos, 1998).
Netflix belgesellerinden biri olan İnancın Hikâyesi ile dinler hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Morgan Freeman tarafından sunulan belgeselde, dinlerin ortaya çıktığı coğrafyalara gidilmiş ve o dinler hakkında uzman kişilerden bilgiler alınmıştır.
İnsanlar ölümü hayatın bir gerçeği olarak kabul etmekte fakat öldükten sonra tekrar dirileceklerine inanarak sonsuzluğa erişeceklerini düşünmektedirler. Yalnızca insana ait olan bu ölümsüzlük isteği, onun bu uğurda neler yapabileceği sorusunu beraberinde getirmektedir.
Günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce hüküm süren Mısır firavunu Unas’a ait piramitte ölümden sonraki yaşama dair ilk buluntular mevcuttur. Defin odasının duvarlarına yazılmış tılsımlar, firavun Unas’ın ruhu için adeta bir “dirilme makinesi” görevini üstlenmektedir. Gece çökünce Unas’ın ruhu mumyalanmış bedenine can vermekte ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmaktadır. Bir ateş gölünü aşmakta, şeytanlar ve yılanlarla korunan kapılardan geçmektedir. Kutsal tılsımlar onu bu tehlikeli yolculuklarda korumaktadır. Ayrıca tılsımları sayesinde yıldızlı cennete varıp tanrılarla oturmaktadır. Bu yolculuk ebedi bir şekilde her gece tekrarlanmaktadır çünkü bu ebedi savaşı kazanarak firavunlar dünyayı güvenli bir yer haline getirmektedirler. Görüldüğü gibi firavunların ölümden sonra ebedi bir hayat sürecekleri inançları, bulundukları konumla paraleldir. Öldükten sonra bile dünya için çalışmayı bırakmamaktadırlar.
Hinduizme baktığımızda ise reankarnasyon inancına ev sahipliği yaptığını görmekteyiz. Hindulara göre şimdiki hayatınızda nasıl bir insan olursanız (iyi/kötü), öldükten sonra ruhunuzun geçtiği diğer hayatınız da ona göre şekillenecektir. Bu aslında cennet ve cehennem inancına benzemektedir. Kaderiniz sizin elinizdedir ve öldükten sonraki hayatınızı cennete çevirmek de cehenneme çevirmek de size bağlıdır. Fakat Hindular için nihai amaç “mokşa” ya ulaşmaktır. Yani ebedi saf enerji olmak. Bunun için öldükten sonra yakılan bedenlerinin külleri kutsal nehirlerin en kutsalı olan Ganj’a dökülmelidir. Ganj’a atfedilen bu ebediyetin, Varanasi ve Manikarnika Ghat’ta en nihai şekilde gerçekleştiği düşünülmektedir. Çünkü Hindulara göre buralar özgürleşmeye giden yoldur ve buradan sonra yeniden doğum yoktur. Öldükten sonra yeniden dünyaya gelip yeni bir hayat yaşamak da insanlara yeterli gelmemektedir. Hep en iyisini isteyen insanlık, Hinduizm’de ebedi saf enerji olmak için çabalamaktadır.
MÖ bin yıllarında ilk yerleşim yerlerini kuran Mayaların asıl amacı ise Tanrıları’nı memnun etmek olmuştur. Temel geçim kaynaklarından olan tarımın özellikle mısır tarımının sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesi için Tanrılara kurbanlar vermeleri gerekmiştir. Buna benzer bir ritüel Aztekler’de de görülmüştür. Bu uygarlıklarda dinin, insanların geçim kaynaklarına bir zarar gelmemesi adına kendinden üstün bir varlığı memnun ederek, o üstün gücün himayesi altında kalma umudu şeklinde kendini gösterdiğini söyleyebiliriz.
Peki tarım yapmaya ve yerleşik hayata geçmeye başlamadan da insanların tapındıklarının kanıtı olan Göbeklitepe neden inşa edilmiştir? Günümüzden yaklaşık 11000 yıl önce yapılan bu tapınak, insanların topluluk olarak yaşadığı ve bu toplulukların giderek büyüyüp, aynı sınırlar içerisinde farklı toplulukların yaşamak zorunda olduğu zamana denk gelmektedir. Birbirini tanımayan bu topluluklar arasında anlaşmazlıkların çıkması kaçınılmazdır. Bu sebeple insanların anlaşmazlıklarını çözmek, bir araya gelebilmek, etkileşim içerisinde bulunabilmek için Göbeklitepe’yi inşa etmiş olabileceği bilim insanlarının ortaya attığı teorilerdendir.
İnsanlardan önce dinin varlığına dair henüz bir kanıt bulunmamışken, bir araya gelmelerinden sonra dinin ortaya çıkması, insanların dini yaratmış olabileceği düşüncesini uyandırmaktadır. Çok Tanrılı dinlerden tek Tanrılı dinlere geçişin ne zaman ve neden gerçekleştiğini araştıran bilim insanları Britanya’daki Stonehenge’de 5000 yıllık bir ikonik anıt keşfetmişlerdir. Bulunduğu konumun doğan güneşe denk gelmesi, bu anıtı yapan kültürün güneşe tapındığına işaret etmektedir. Çünkü yaşadıkları coğrafya bakımından uzun, soğuk kışlara dayanmak zorunda kalmışlardır ve hayatta kalmaları bol mahsule bağlı olmuştur. Bu sebeple güneşin, bu insanlar açısından hayati bir anlam ifade ettiği ve onun merhametine sığınmak için bu tapınağı inşa etmiş olabilecekleri düşünülmektedir.
Diğer tek tanrılı dinlerden İslam, Yahudilik ve Hristiyanlık’a baktığımızda bu üç dinin de kutsal saydığı Kudüs’ün, bu dinler hakkında birçok bilgi barındırdığını görmekteyiz. Çünkü Kudüs, tek tanrıcı dünyanın mutlak merkez üssü konumundadır. Kubbetü’s Sahra; İslami geleneğe göre Hz. Muhammed’in miraca yükseldiği nokta, Zeytin Dağı ve Getsemani; İsa ve havarilerinin buluştuğu noktalar, Ağlama Duvarı; Yahudiliğe inanan tüm İbraniler için en kutsal tapınak noktasıdır. Ahiret inancının ve cennet ile cehennemin varlığına inancın ev sahipliği yaptığı bu dinler, ölümden sonra bir hayat bahşetmektedir. Bu hayatın cennette mi yoksa cehennemde mi olacağı sizin elinizdedir. Eğer Tanrı’nın hükümlerini yerine getirmiş biri olarak bu dünyadan ayrılırsanız, ahirette sizi ebedi mutluluk ve güzellik bekleyecektir. Bu dünyada özellikle dezavantajlı konumda olan insanlar için bu dinler, umut ışığı olmaktadır. Yaşarken sahip olamadıkları her şeye öldükten sonra sahip olabilecekleri, onları bu dünyanın geçiciliğine ve ahiretin kalıcılığına inandırmaktadır belki de.
Belgeselin tüm bölümlerini anlatmadan ilgimi çeken ve konuya ışık tutacağını düşündüğüm noktalara değindim. İzlemek isteyenler için maksat spoiler olmasın.
Teşekkürler.
Rojda ÇELİK
Kaynakça
Idinopulos, T. A. (1998). what is the religion. Cross Currents.
Karacoşkun, M. D. (2004). dini inanç – dini davranış ilişkisine sosyo-psikolojik yaklaşımlar. Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi 4(2). 23-36.
Yorumlar
Yorum Gönder