Ana içeriğe atla

BAŞKA BİR KEŞİF- ÖZDEN NUR KARPINAR

BAŞKA BİR KEŞİF



Hayatta bazı anlar vardır. İçinizde bir/birden fazla duygu hisseder fakat anlamlandıramaz çağrışım yapan şeyi keşfedemezsiniz. Onu bazen içinizden isimlendirme ihtiyacı duyar ve küçük bir çaba ardından bırakırsınız. Bazen de tanıdık kavramları atfedersiniz; “mutluluk,acı, aşk, hüzün, kaygı…” bunlar oldukça bilinen duygulardır ve hemen bunun gibi bilinen kelimeler ile başlıklar kolaya kaçarsınız. Ardından ise zihnimizin bir köşesine koyarsınız. Fakat hiç fark mnettiniz mi? Olması gerekenden az kelimeler ile adlandırıyoruz bu duyguları. Bize fazlası gerek. Bazen sadece mutluluk değildir, acı değildir, kırgınlık değildir. Farklıdır ama anlatamazsınız. İşte bu yazı tamamı olmasa da duygularınıza verdiğiniz o başlıkları arttırmak istiyorum.

Okuduğum fevkalade bir kitap olan “Duygular Sözlüğü” çok tanıdık bir o kadar da bambaşka bir kapının anahtarı gibiydi. Okuruna farkındalık yaratmanın dışında anlatma, anlaşılma, yeni bilgiler katma amacı gütmekteydi. Smith, kitapta farklı kültürlerde güncel duyguların yanı sıra unutulmuş, anlam karmaşası içinde olan duygulara da yer vermektedir. Benim ilgimi çekenler arasında ise farklı kültürlerin adlandırdığı ama bir o kadar kendime yakın hissettiklerim oldu. Bunun yanı sıra kendi kültür ve dilimizde olan fakat aslında hakkında pek bir şey bilmediğimiz duyguların hikayesi oldu. Farklı kültürlerden duygular demiştim ve onlardan biri Abhiman, sevdiğimiz, önemsediğimiz birinin bizi kırdığı zaman oluşan duygu anlamına geliyor. Yaralanmış ve şiddetli bir onur anlamını karşılar. Bu duygu hala Hindistan’da sıklıkla kullanılan bir kelime ve Hindular için önemli bir temel taşı olarak hala kabul görmektedir. Aslında zaman zaman hissetmiş olduğumuz, bilmediğimiz bu duygu farklı topraklarda mihenk taşı halindedir. Hindistan kültüründen batı kültürüne kaymak istiyorum. L’appel Du Vıde en çarpıcı duygular arasına girebilir. Neden mi? Bazen yüksek bir yerdeyken düşme hissine, arzusuna kapıldınız mı? Yükseklik korkusuna rağmen ne olurdu diye düşündünüz mü? O yükseklik hem korkutucu hem de güzel geldi mi? İşte bu duygunun adı l’appel du vıde. Buna kısaca boşluğun çağrısı demek mümkün ve oldukça ilginçtir ki hala güncel olarak sinematografik olarak kullanılır. L’appel du vıde ardından değinilmesi gereken bir konu ise sevgi ve aşk gibi kelimelere sıkışmakta olan topluma doğru gidiyoruz ama bu arada olan şeyleri adlandırmıyoruz. Örneğin, bizim mavi ve ihtişamlı evimiz Dünya’da, birini aniden öpme isteği için bile ayrı kelimemiz mevcut adı ise “Basorexıa” daha naif duygu ismi olabilir miydi? Sanmam. Şimdi ise bu uzak ülkelerden, bilinmez kelimelerden kendimizi alıp daha tanıdık ama bir o kadar da üzerinde düşünmediğimiz duyguya yönenelim. Aşağılanma, hayat akışında akranlar, eğitimciler, ebeveynler, romantik ilişkide partner tarafından hissettirilen bir duygudur çoğunlukla. Bunun psikolojik boyutu bir yana Smith bu duygu için “duyguların nükleer bombası” gibi güçlü kelimeler ile ifade etmiştir. Çünkü içerisinde bir miktar hınç barındırmaktadır. Peki gerçekten aşağılanma nedir? Latince aşağılanma (gururun kırılması) humiliare’dir. Humiliare kelimesinin ön eki ise humus yani toprak demektir. Aşağılanma alçakgönüllü olma son yolcuğu hatırlatma anlamına gelir. Son yolculuk ise eşitlik ve tevazudur. Birçok din tevazu sahibi insanlar olunmasını ister. Yüce bir varlık olmadığımızı hatırlatır. Aşağılanma dediğimiz duygunun o yüceliği bırakıyor olmayı tevazulu insanlar olma erdeminden bahseder. Büyük bir ama ile devam etmek istiyorum. Günümüzde artık tevazu ve aşağılanma kelimeleri bambaşka şeyler ifade eder. Ne zaman ve nasıl iki farklı kelime duygu haline gelindiği bilinmez lakin 1948 yılında İnsan Hakları Bildirgesi 5. Maddesinde kimseye işkence yapılamayacağını, gurur kırıcı bir davranışta bulunamayacağını ve ceza verilemeyeceğini söyler. (Birleşmiş Milletler Genel Kurulu) Tarih sayfalarında okuduğumuz maalesef devam eden ırkçılıkta bunun izlerini görürüz. Birini/birilerini ten rengine, ırkına göre aşağılamıyorlar mı? 21.yy’da sosyal medya dayatması linç kültürü ile yediden yetmişe aramızdan birileri düşüncesine, fiziksel özelliklerine kadar aşağılanma yaşamıyor mu? Sorunun cevabı kesinlikle evet. Humuliare kelimesi şu an tevazudan çok uzak bir anlamda olsa da tarihinin oldukça etkileyici olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden sözcükleri azaltmak değil tam tersine üstüne düşünmemiz kavram dağarcığını genişletmemiz gerekmektedir.  Birçok duyguyu sizlere aktarmak anlatmak ve farklı bakışı sunmak kitap gibi benim de naçizane tavrım olacak. Birçok duygu derken biri ise belirsizlik. Ne çok işittik bu kelimeyi dünya olarak son zamanlarda… Normal olmak; belirsiz, işimize-okulumuza başlamamız; belirsiz kendi hayatımızda birkaç gün hatta birkaç saat sonrası; belirsiz. Belirsizlik ciddi bir kaygı yaratabilir. Ama hiç düşündünüz mü belirsizliğin özgürleştiriciliğini. Her şeyi biliyor olmak bizi belirli noktaya kadar rahatlatır. “An” kelimesini unuturduk. Mutlu tesadüflere, acayipliklere, gelecek için çabadan uzak bir yaşam sürerdik. Ortaya ne çıkacağını bilmemenin hazzını yaşayamazdık. John Keats belirsizlik için “rahatsız bir şekilde gerçeklere ve mantığa ulaşmaya çalışmadan belirsizlikler, gizemler, şüpheler içinde kalabilenler yaratmak ve araştırmak için gerçekten özgürdürler” diye söyler. Gizemli bir romanı okumak gibi, yeni bir aşkı hissediyor olmak gibi, hiç bilmediğiniz bir konu da araştırmak gibi sonsuz bir hazzın aslında gizli bir özgürlük olduğunu bilmek gerek. Belirsizlikte kaybolmaya bazen izin vermek gerek özgürlüğü tatmak için. Belirsizlik kavramının ardından her alanda, her cümle arası boşluğuna kondurduğumuz bir duygu olsun keşfettiğimiz. Mutluluk, o kadar çok anlamı var ki. Kahkaha atmak, huzur, sağlık, özgürlük, başarı alt başlıkları gibi birden fazla bileşeni içerir. Şu an “mutlu etmek” bir sektör haline geldi. Kişisel gelişim kitapları mutlu etme amacı güdüyor. Ama mutluluk bunların ötesinde bir yerlerde. Pozitif psikoloji alanının kurucularından Martin Seligman, pek çok çağdaş filozof ve psikolog mutluluk için “çiçeklenme” kavramını tercih eder. Bu kavramda Aristoteles’in isim sahibi olduğunu söyleyebiliriz. “Anlamlı bir hayat ayrıcalıklar kadar acılarla doludur. Bu çiçeklenen bir hayattır ve çiçeklenen bir hayat; cesaret, merhamet, tatmin içerdiğini” aktarmaktadır. Terfi aldığınız zaman mutlu olabilirsiniz. Mezun olduğunuzda, tatilde, arkadaşlarla vakit geçirirken de bunda hiçbir sorun olamaz. Fakat mutluluk başlığı yanına Aristoteles’in bu kelimelerini eklersiniz kim bilir?

Sanırım kalemimin sizler için son ele alacağı duygu; yas. Yas tüm medeniyetlerde farklı yaşanılıyor olsa bile ve anlamı sürekli değişiyor hatta bireyler arasında bile değişimi hissedilir halde güçlü de olsa o hep var. Hepimiz için var. Yasın inanılmaz gücü sevilen bir şeyin kaybından olabilir. Fakat anlamı biraz derinleştirirsek Smith’in de üstünde durduğu gibi hayatta birkaç kez yaşanan duygu, bu yüzden her seferinde dağılıyoruz. Bu duyguya hazırlanmamız ise yazarında söylediği gibi “şansımız çok az.”  Hayatımızdan bir parça alındığında edindiğimiz alışkanlıkların ve yaşamdan beklentilerimizin tekrar düzene girmesi zaman alır..Tabi bunun yanında yası destekleyen terk edilme duygusu ise cabasıdır. Lakin yasın bir tanımı var ise; “her ihtiyaç duyduğunda orada olan birinin, bir kez daha ihtiyaç duyduğunda artık orada olmamasıdır.” (Gried Recovery Institute) Böyle kuvvetli bir duygunun aşamaları bilimsel olarak isimlendirilmiş olsa da etkisi üzerinde en çok düşündüklerimiz arasında belki… Deneyimlenmesi nadir bir duygunun bir anda karanlıktan aydınlığa geçişi ise belli bir süreci kapsar. Tamamen aydınlığa ulaşmak çaba ve yardım gerektirebilir. Ruhsal boyutunda psikologların danışmalığına başvurulan bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Subjektif bir şeyler eklemem gerek ise, umarım o çabaya hiç ihtiyaç duymayız.

Duygular sözlüğü, kurguyu değil bizlere bizi okutuyor. Kendimizde var olanı fark etmeyi, yaşamaktan korktuğumuz duyguları, adlarını andığımız duyguların anlamına tarihçesine dokunuyor. İsim isim bildiğimiz duyguları zaten biliyorduk belki. Elimizde olan bilgilerdi ama dünyamızda onlara yer açmadık. Bizim birer dünyamız var ve o dünyaya bizler yön veriyoruz. Kimi zaman karıştırıyor kimi zaman düzenliyoruz. Biz inşa edip yine biz yıkıyoruz. İnşa ettiklerimiz arasında sıradanlaşmış kelimelerden fazlasını sunmak, yeni ifadelere yer açmak ve sizin kaşifi olduğunuz dünyada sizlere yeni kelimeler vermek istedim.

Sağlık ile kalın,
Teşekkürler.
Özden Nur KARPINAR


Kaynakça: 
Smith W. T. “Duygular Sözlüğü:Acımadan Zevklenmeye” ,2015.
Yıldırım U., “Tiffany Watt Smith - Duygular Sözlüğü: Acımadan Zevklenmeye”, 2018
Birleşmiş Milletler Kurulu, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”,1948

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik