PSİKOLOJİYE YÖN VEREN KADIN PSİKOLOGLAR
Psikologlar gününü kutladığımız bu sayıda geçmişte psikoloji alanına sağladıkları katkılarla, literatürde iz bırakmış önemli kadın psikologlardan birkaçının yaşamlarını kısaca hatırlayarak onları anmak istedik.
Melanie Klein (1882-1960):
Hayata gözlerini 30 Mart 1882’de Viyana’da açan Melanie Klein, daha sonra boşanan soğuk ve şefkatsiz bir çiftin dört çocuğundan biriydi. Sevilmediğini hisseden Melanie, babasının kardeşi Emilie’yi daha çok sevdiğini düşünmesi, onun çocuk gelişimi ve depresyonu anlama isteğinde etkili olmuş olabilir. Erken yaştan itibaren yakınlarının ölümüyle karşı karşıya kalan Klein, depresyondan mustariptir ve Sandod Ferenczi ile analize başlar bu süreçte 1910’da Sigmund Freud’un Rüyaların Yorumu kitabını okuduktan sonra psikanalist olmaya karar vermiştir. O sıralar analist ile danışan arasındaki ilişki oldukça gayri resmi görülmesine karşın Ferenczi, Klein’ı çocuk psikanalizine yönlendirmiştir. Sonraki süreçte Alman analist Karl Abraham ile tanışır. Abraham, kendisinin danışmanı ve mentörü olur. Nesne ilişkileri kuramı ile başta Anna Freud’dan olmak üzere olumsuz tepkilere maruz kalsa da hala çocuklar ile yaptığı çalışmalara ek olarak oyunu, terapi parçası haline getirmesi ile tanınmaktadır (Atkinson ve Tomley, 2012; Hinshelwood ve Robinson, 2014).Karen Horney (1885-1952):
Karen Clementina Theodora Danielsen, 15 Eylül 1885’te Almanya’nın Hamburg kentinde bir kaptanın ikinci evliliğinden kızı olarak dünyaya gelmiştir. Babasının önceki evliliğinden olan dört çocuğu Karen’ı, annesini ve kardeşini hiçbir zaman kabul etmemiş bu da aile içinde sık sık gerginliği ve çatışmaya yol açmıştır. Hristiyan ilkelerinin sıkı takipçisi olan babası düzenli olarak İncil okuyarak içeriğindeki öğretilere atıfta bulunan biriydi. Ağabeyinin üniversiteye gitmesini destekleyen babası, kadınlar için bunun gerekli olmadığı düşünmekteydi. Karen da kendisine sınıfın en başarılısı olacağına söz vererek 12 yaşında tıp okumaya karar verdi. Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenim görmeye başlayan Karen bu süreçte eşi Oskar Horney ile tanıştı (Burger, 2016; Green, 2006). Psikiyatri alanında uzmanlaşan Karen, psikanaliz eğitimi aldığı süreçte Dr. Karl Abrahams’ın analizinden geçti. Freud’un izinden giderek psikanaliz öğrencileri eğiten Berlin Psikanaliz Enstitüsü’nün kurucu üyelerinden Horney, 12 yıl burada öğretim görevlisi ve danışman olarak çalıştı. New York Psikanaliz Enstitüsü’nde de çalışan Horney, alandaki deneyimi arttıkça kendi teorik fikirlerini geliştirip Freud’un teorisinden saparak penis kıskançlığı ve temel nevroz kavramına karşı çıktı. Öne sürdüğü rahim kıskançlığı kavramı ile erkeklerin doğurma yeteneklerinin olmamasından kaynaklı olarak diğer alanlarda başarılı olmaya çalışarak bu açığı dengelemeye çalıştıklarını ve bireylerin, kaygılarını yükselten deneyimlerden kaçınma çabalarına göre üçe ayrıldığını (insanlara dönük, insanlara karşı ve insanlardan uzak) ifade etmiştir. Belirtilen fikir ayrılıkları sonucunda enstitüten çıkarılan Horney kendi enstitüsünü kurarak erkek egemen ataerkil psikanalitik düşünceyle mücadele etmeye devam etmiştir (Burger, 2016; Quinn, 1987).
Anna Freud (1895-1982):
Psikanalizin yaratıcısı babasının koruyucusu, savunucusu ve psikanalizin zengileştiricisi olarak varisi, çocuk psikanalizinin öncüsüdür. Sigmund ve Martha Freud çiftinin altıncı ve en küçüğü olarak 3 Aralık 1895’te Viyana’da dünyaya gelen Anna, psikanalist olan tek çocuktu. Maria Montessori’nin katkılarıyla doldurulmuş bir ilkokul öğretmeni olarak profesyonel kariyerine başlayan Anna çocukları yakından gözlemleme fırsatı buldu. Bu süre zarfında eğitim analizine başladı ve henüz 26 yaşındayken 1922’de Viyana Psikanaliz Derneği’nin üyesi olan Anna, 1925-28 yılları boyunca da başkanlığı üstlendi. 1938’de hasta olan Sigmund Freud ile Nazi tehdidinden kaçarak Londra’ya yerleştiler. 1945’e değin Hampstead’deki çocuk yuvasında çalışan Anna 1947 yılında ise Hampstead Çocuk Terapisi Kliniği’ni kurarak 1952-82 yılları arasında da yöneticiliğini yaptı (Solnit,1996).Mary Ainsworth (1913-1999):
Mary Dinsmore Salter, Charles ve Mary Dinsmore Salter'in üç kızının en büyüğü olan Glendale, Ohio'da doğdu. 3 yaşında okumayı öğrenmiş ve 16 yaşında liseden mezun olmuştur. Toronto Üniversitesi'nde öğrenim görmeye başladıktan iki yıl sonra psikoloji alanındaki zorlu onur kursuna kabul edildi. Mezun olduktan sonra William Blatz’ın rehberliğinde psikoloji alanında yüksek lisans yaptı. Doktora tezini de yaptıktan sonra bir süre Toronto Üniversite’sinde görev yapıp Kanada Kadın Kolordusu Ordusu’nda çalışmaya başladı ve burada binbaşı rütbesine yükseldi. Bu süreçte personel seçimi konusunda önemli klinik ve teşhis becerileri kazandı. Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü'nde John Bowlby'nin ekibinde anneden ayrılmanın küçük çocuklar üzerindeki etkisini araştıran James Robertson’a verilerinin analizini yapmasında yardım etmeye başladı. Bowlby’in bebek ile bakım veren arasındaki bağına dair fikirlerini değerlendirme fırsatı bulan Ainsworth bazı açılardan kuramı eksik bulmaktaydı (Ware, 2004). Bowlby ile çalışarak onun fikirlerini paylaşan biri olan Ainsworth, bağlanma kuramını işlemsel olarak tanımlamış ve John Hopkins Üniversitesi’nde yaptığı çalışmalar sonucunda Bowlby’in öne sürdüğünden daha çoğunu barındıran sonuçlar elde etmiştir. Bağlanma stillerini kararsız, kaçıngan ve güvenli olarak gruplandırmıştır (Tüzün ve Sayar, 2006).TEŞEKKÜRLER,
BERRAK ÇAKIROĞLU
Yorumlar
Yorum Gönder