Ana içeriğe atla

PROF. DR. ÜNSAL YETİM İLE MESLEK YASASI HAKKINDA RÖPORTAJ- ZEHRA ŞENİZ GÜÇ


PROF. DR. ÜNSAL YETİM İLE MESLEK YASASI HAKKINDA RÖPORTAJ





Özgeçmiş

Prof. Dr. Ünsal Yetim 10 Şubat 1959, Edremit doğumludur. Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi'nde, yüksek lisans eğitimini de Sosyal Psikoloji dalında Ege Üniversitesi'nde tamamlamıştır. Doktora derslerini University of Illions at Champaign-Urbana'da almış ve yaşam doyumu üzerine hazırladığı doktora çalışmasını daha sonra "Mühendis Kimliği" çalışmasıyla çeşitlendirmiştir.

Ulusal ve uluslararası olmak üzere önemli dergilerde çalışmaları yayımlanmış olan Yetim, bunların yanında ayrıca birçok projede yürütücü danışmanlık ve danışmanlık yapmıştır. Şu an Mersin Üniversitesi Psikoloji Bölümü başkanlığı yapmakta olup; Sosyal Psikoloji, Gelişim Psikolojisi, Toplumsal Cinsiyet gibi derslere girmektedir. Ayrıca 2001 yılında basılan Toplumdan Bireye Mutluluk Resimleri isimli bir kitabı bulunmaktadır.

Kendisine kabul edip zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.



1- Meslek yasası ile hedeflenen nedir?

Ülkemizde psikolojinin tüm alanlarıyla çalışma standartlarına kavuşmasıdır. Bu anlamda psikoloğun ne yaptığının, nasıl yaptığının, hangi yetki ve sorumluluklarının olduğunun alanlara göre belirlenmesidir. Kimin hangi alanda ve ne yetki ile çalışacağının düzenlenmesidir.


2- Meslek yasasının uzun zamandır uğraşılmasına rağmen çıkmamasının sebebi sizce nedir?

Bu nedenlerin başında psikolojinin bir meslek grubu olarak güç hiyerarşisinde yüksek sıralarda yer almaması gelmektedir. Psikoloji biliminin ülkemizde çağdaş anlamda resmi kuruluşu 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Tecrübi Psikoloji Kürsüsünün kurulmasıyla başlar. Henüz yüzyılı bulmayan bir tarih içerisindeyiz. Çeşitli üniversitelerde psikoloji tıbbın, özellikle psikiyatristlerin egemenliği içerisinde varlığını sürdürmüştür. Ülkemizde 1950’li yıllarda basılan psikoloji kitaplarının çoğunluğu tıp mensuplarına aittir. Psikoloji bağımsız bir bilim olarak rüştünü 1975 ve sonrasında büyük ölçüde eğitimlerini ABD ve batı ülkelerinde tamamlayan psikologlarla göstermiştir. Ancak bu gelişme oldukça sınırlı ve dar bir şekilde Ankara İstanbul ve İzmir’de yer alan sayılı üniversite/bölüm kapsamında olmuştur. Bu gelişme tam anlamıyla tüm alanlarda uzmanlaşmayı doğurmamıştır. Bugün hemen her psikoloji alanında doktoralı öğretim üyesi bulunan bölümümüz oldukça sınırlıdır.
Bir baskı ve güç grubu olarak zayıf kalan psikoloji çoğu kez klinik psikoloji alanına daraltılarak ele alınmıştır. Psikolojinin çeşitliliği ve uygulama alanlarının farklılığı, görmezden gelinmiştir. Ruh sağlığı alanında çalışan meslek grupları çeşitlenmiş olmasına rağmen, ilgili yasa karar ve yetkiyi tıp alanında uzmanlaşan hekimlere vermiştir. Psikoterapi, tıbbi sağaltımın parçası olarak değerlendirilmiş; bu kapsam dışında kalmak kaydıyla uzmanlığını klinik psikolojide yapmış psikologlara bağımsız çalışma, görüşme hakkı tanınmıştır.

Özetle tarihi, gelişimi köklü olan tıp alanı bu alanda yetkesini sürdürmekte; tüm dünyada gözlenen psikiyatrist-psikolog-sosyal çalışmacı üçlüsünün alanda işlevleri ile bir bütün olduğu düşüncesi göz ardı edilmektedir. Sağlık alanında klinik psikolojinin araştırma ve eğitim bakımdan üstünlüğü tüm dünyada kabul görmesine rağmen, ülkemiz psikiyatri bölümlerinde öğretim üyesi olarak klinik psikolog çalıştırılması yönünde engeller çıkarılmaktadır. Oysa klinik psikoloji sadece sağaltımın değil, tıp eğitiminin ve araştırmalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Nitekim çoğu klinik psikoloji ve psikiyatri dergisini Amerikan Psikologlar Derneği basmaktadır. Yine psikolojinin endüstri/örgüt, eğitim, adalet, çevre, yönetim, gelişim, bilişim gibi pek çok uygulama alanı yok varsayılmıştır. Bu konuda 1976 yılından bu yana Türk Psikologlar Derneğinin hazırladığı yasa teklifleri itibar görmemiştir. Hemen hemen her yasama döneminde bir yasa teklifi sunulmuş; ancak bu tekliflerin gündeme alınması dahi gerçekleşmemiştir.


3- Uzun bir süre meslek yasamızın çıkması için emek verdiniz. Bizlere ilham olması açısından bu eylemlerinizden biraz bahseder misiniz?

Benim kuşağımda yer alan ve Türk Psikologlar Derneği çatısında örgütlü olan tüm psikologların uzun soluklu çaba ve savaşımlarını dile getirmek durumundayız. Yasa ile ilgili yapılmış çalıştaylarımız, bunlar sonucunda ortaya çıkmış dokümanlarımız var. Alanda çalışan psikologların temsil edildiği etkinliklerimiz var. Öncelikle İstanbul ve Ankara gruplarının bu amaçta birleştirilmesi ve ortak kabullere dayalı metin oluşturulması gibi uzun ve zorlu bir uğraş var. Bu çabalarda özellikle Prof. Dr. Nail Şahin hocamızı anmamız gerekiyor. O’nun dinmek bilmeyen ısrarı ve kararlı tutumu, psikologların bir noktada toplanmasını sağladı. Yasa metinleri oluşturuldu, saygın bir psikoloji dergisi (Türk Psikoloji Dergisi) yayın yaşamına başladı. Düzenli Psikoloji Bülten Dergisi üyelere ulaştırıldı. Her yasama dönemi ekipler oluşturularak, iktidar ve muhalefete yasa önerimiz götürüldü. Dönemlerin sağlık bakanlarından, başbakan yardımcılarından söz alındı. “Boynumuzun borcudur” denildi. Ancak halen bir yasamız yok. Kahveciler odası var. Psikologlar odası yok. Tüm uğraşılarımız hekim dayanışması ile hasıraltı edildi, ediliyor. Bu çaba bir meşale gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Zaman zaman hayal kırıklığı oluyor, yorgunluklar oluyor. Ancak sizlerin bu çabayı kucaklamanız ve öncü roller alma zamanınız geldi.Yılgınlık değil, çabaları bütünleştirme zamanı.


4- Bir psikolog olarak meslek hayatınız boyunca yasanın yokluğundan kaynaklanan ne gibi sorunlarla karşılaştınız?

En önemli sorun konum belirsizliği. Üniversite dışında hemen her kurumda çalışan psikologların görev tanımı yok; yetki ve sorumlulukları belli değil. Dolayısıyla meslektaşlarımız zaman zaman sosyal çalışmacının, zaman zaman pedagog ’un, zaman zaman düz memurun işlerini üstlenmek durumunda kalıyor. Mesleğe başlarken hangi kadroyu alacağımız bile sürekli mahkemelik. Tüm bunlar sınırları belirlenmiş bir yasanın eksikliğinden kaynaklanıyor.


5- Sizce meslek yasası kazanımından sonra, bunun Psikoloji lisans eğitimine yansıması nasıl olur?

Psikoloji bölümleri yasada belirtilen çalışma alanlarına yönelik programlarını değiştirmek durumunda kalacaklardır. Üçüncü ve dördüncü sınıfa bu alanlar ile ilgili seçmeli dersleri ve zorunlu stajı programlarına ekleyeceklerdir. Bu alanlara yönelik uzman ve doktoralı eleman yetiştirmek için düzenlemeler yapacaklardır.


6- Meslek hayatına yeni başlamış yahut başlayacak olanlara, yasanın yokluğundan dolayı karşılaşabilecekleri problemler için neler tavsiye edersiniz?

Israrla eğitimlerinin neleri içerdiğini, neleri yapabileceklerini, sorumluluklarını, yetkililere ve çalışma arkadaşlarına hatırlatmalılar. “Alan farklı” algıları biraz da bizim taviz vermemizden kaynaklanıyor. Öz güvenli, yeterliliklerinin farkında olan bir psikolog işyerinde kendine özgün bir yer açabilir. Yine de bu konuda elimizi kolumuzu bağlayan yasa eksikliği var. Bazı durumlarda çaresiz kalınıyor gibi.


7- Meslek yasasının çıkması için, sizce bizler ne tür faaliyetlerde bulunmalıyız?

Her şeyden önce örgütlenmeli ve bir baskı grubu olarak kamu yaşamında varlığımızı hissettirmeliyiz. Depremde, salgın durumlarda, afetlerde, ilk akla gelen mesleklerin başında psikologlar geliyor. Şu günlerde hemen her insan psikolojisine ilişkin sorularla karşımıza çıkıyor. Mesleğimizin ağırlığını tüm kesimlere hissettirmeliyiz. Bu konuda gençler enerjileri ve dinamizmleri ile etkin olmalılar. Türk Psikologlar Derneğinde veya diğer psikoloji meslek örgütlerinde güçlerimizi birleştirmeliyiz. Dağınık olmak, küçük grupların içerisinde sesimizin yitmesine neden oluyor. Günümüzde başta işsizlik olmak üzere çok sayıda mesleksel sorunla etkin ve kararlı savaşım gerekiyor. Bunun için meslek örgütlerini çalıştırmalıyız. Etkili bir baskı grubu olmanın bir başka yönü düzenli varlığımızı duyuracak lobi etkinliklerini yapmamız. Hemen her fırsatta güç merkezlerini, cumhurbaşkanlığını, bakanlıkları, meclisi, siyasi partileri ziyaret etmeli, kendimizi hatırlatmalıyız. Özel sektör mesleksel örgütlerinde, meslek odalarında, belediyelerde en az bir psikoloğun bulunmasının bir zorunluluk olduğu kampanyalarını düzenlemeliyiz. Gücümüzü düzenli aralıklarla kamuoyuna hissettirerek, psikoloji mesleğinin vazgeçilmezliği ön planda tutulmalıdır.




TEŞEKKÜRLER.
ZEHRA ŞENİZ GÜÇ

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik