Ana içeriğe atla

TÜRKİYE'NİN İLK NÖROPSİKOLOĞU; PROF. DR. ÖGET ÖKTEM TANÖR- NASİRA CANSEV BUKHARİ



TÜRKİYE'NİN İLK NÖROPSİKOLOĞU; PROF. DR. ÖGET ÖKTEM TANÖR





1935 yılında doğan Öget Öktem Tanör, küçüklüğünde ailesine beyinle, beyin ve davranış arasındaki ilişkiyle ilgilenmek istediğini söylemişti.
Bu yüzden aklına ilk olarak tıp fakültesi gelse de, doktor olan anne babası buna karşı çıkarak tıp fakültesinde istediği gibi bir konunun işletilmediğini söylediler. 16 yaşında annesi vefat ettiğinde, okulda öğretmenleri tarafından yazdıkları sevildi ve edebiyata ilgisinin olduğu, bu yüzden hukukta başarılı olacağı ikna edildi. Ancak Öget Öktem kendi kararlarını rahatça veremeyen, istedikleri hakkında kararsız olan naif bir insandı. Bu yüzden hala da kimseye hayır diyemezmiş. Aklına neden hayır demesi gerektiği bile gelmezmiş. Etrafın telkinlerine karşı koyarak diretemediği ve babasının ısrarı gerekçesiyle de hukuğa başlamış bulundu.

Bu karardan çok çabuk kurtulamayacaktı. Her ne kadar ilk derse gittiği gün oraya ait hissetmese de, okulun yabancı okul bursuyla Amerika, Colombia Üniversitesi’ne gitti ve hukuka devam etti. Bu arada Türkiye’deyken psikolojiden ya da psikiyatriden arkadaşlar edinip derslerine sızmıştı bile. Az çok bilgi edinmiş, içindeki bu isteği bastıramamıştı. Amerika’da İspanyol bir psikanalistin analizinden geçtikten sonra da öğrendi ki, aslında istediği şey psikolojideydi.

İnsan davranışlarını ve beyini aynı anda inceleyen mesleği bulmuştu ve çok sevinçliydi. Amerika’da da nöropsikolojinin yavaş yavaş olduğunu da duyunca artık kararını vermişti. Orda 1940’da başlayan bu dal Türkiye’de daha yoktu. O dönemler yüksek lisans yoktu. Doktora vardı. Bunlar olurken hukukta asistanlık yapıyordu ve hayatının aşkıyla arkadaşlık dönemleri başlıyordu. 5 yaş küçük olan Bülent Tanör hukuk asistanlığı sırasında birinci sınıf öğrencisiydi. Çok zekiydi ve hocalarıyla bunu konuşurlardı. Öget Öktem’in Amerika’ya gittiği sene o da aynı kürsüye gelmişti ve Türkiye’ye döndüğünde arkadaşlıkları başlamıştı.

Fizyolojik psikoloji alanında asistanken, 1971’de darbe sebebiyle ileride eşi olacağı kişiyle İsviçre’ye kaçtı. O zamanlar durumlar bunu gerektiriyordu ve orada kaldıkları iki sene içerisinde de evlendiler.

Döndüklerinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde doktorasını tamamladı ve 1983’de Çapa Tıp’ta Türkiye’nin ilk nöropsikoloji laboratuvarını kurmuştu.
İstanbul Üniversitesi’ndeki uzun yıllar süren akademisyenliği eşiyle Kemal Alemdaroğlu’nun takışması üzerine oradaki fizyolojik psikoloji bölümünün kapatılmasıyla sona erdi. Bu zamanları anlatırken gözleri dolmuştu. Bunun yanında bir çok okulda akademisyenlik yapmıştı ama oraya bağlandığı kadar bağlanmamıştı.

Şu anda nöropsikoloji laboratuvarı, diğer neslin yetişmesi için okul haline geldi.

Eşinin 2002 yılında vefatından sonra boş vakti artmıştı ve zamanını hasta görerek, dergilere ve kitaplara yazılar yazarak, üniversitelere daha da fazla ders vermeye başlayarak geçirdi.

Prof. Dr. Öget Öktem Tanör’den gençlere tavsiyeler şu şekilde;

“Kişinin içinden hangi alanda çalışmak, hayatını geçirmek geliyorsa orda çalışmalı. Şimdiki üniversite sınavları buna pek olanak tanımıyor çünkü her bölüme puan yetmeyebiliyor. Ancak mutlu olmak için elinizden geldiğince buna dikkat edin.”

“Evlenmiş olmak için evlenmeyin! Karşılıklı sevgi, saygı, arkadaşlık hissettiğiniz ve bunun devam edeceğinden emin olduğunuz biriyle olun. Onunla yaşamak işte… çok güzel olur. Öbür türlü yalnız yaşamak daha güzel! “


TEŞEKKÜRLER,
NASİRA CANSEV BUKHARİ

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle