Ana içeriğe atla

LYON'DA DÜĞÜN- SEMA GÜRBÜZ



LYON’DA DÜĞÜN



Stefan Zweig (1881-1942), Viyana’da varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Yaşamı boyunca Avrupa’nın hızlı değişimlerine tanık oldu. Psikolojiye ve Freud’a olan ilgisi kitaplarındaki anlatım biçimine, karakterlerinin sanki yanınızda ete kemiğe bürünmüş hali kitaplarının içinde kaybolmanızı sağlayacaktır. Lyon’da Düğün de işte böyle sizi içine çeken ve Stefan Zweig’ın savaş karşıtlığına ayna tutan bu eser, üç farklı öyküden oluşmaktadır. Bir solukta okuyabileceğiniz bir kitap, sonrasında sizi harika bir dünyaya çekecektir.
İlk öykümüz kitaba adını da veren Lyon’da Düğün. Fransız Devrimi ile ele geçirilen Lyon şehri kuşatılacaktır. Her ne kadar halk buna karşı çıksa da Lyon yok olmaya mahkum edilmişti. İnsanlar bir bir ölüme gidiyordu. O kanlı günlerden birinde bir grup tutuklanıp mahzene atılmıştı. Hepsi biliyordu o gecenin sabahında ölümün kendilerini beklediğini. Ölüm sıralarını bekleyen bu gruba başka bir grup daha eklenmişti. O grupta da aynı tepkisizlik, çaresizlik vardı. Kendisine nişanlısının öldüğünü söyleyen belediye görevlisine inanan genç kız, karşısında kanlı canlı nişanlısını görünce inanamadı ve şaşkınlıkla nişanlısına doğru koştu. Birbirini seven iki insan ölüme de birlikte gidecekti. İkisi de çok mutluydu ancak genç kızın tek isteği vardı ölüme giderken nişanlısının soyadıyla yürümek istiyordu. Şans yüzlerine gülmüştü, içlerinden biri hüküm giymiş olsa da papazdı. Samanlarla dolu olan mahzen el birliğiyle kiliseye döndürülmüştü, kadınlar protestolarda ellerine sıkıştırılmış çiçeklerle genç kız taç yapmışlardı. Papaz o gece nikahlarını kıymış, genç kızın son emeli gerçekleşmişti. Sabah olduğunda bu genç çift en başta diğerleri arkalarında ölüme yürüyorlardı.

İkinci öykümüz ise İki Yalnız İnsan. Toplum tarafından dışlanan iki insanın tesadüfi olarak karşılaşmasını anlatıyor. Erkek sağlıklıydı tek rahatsızlığı ayaklarındaki sakatlıktı. Bu durum onu hep arkada bırakmıştı. Çocukken arkadaşlarıyla oyun oynamasını engelliyordu, büyüdüğünde de yolda yürürken bile geride kalmasına neden oluyordu. Bu olanlar onu içine kapanık biri haline döndürmüştü. Jula ise çirkinliği yüzünden dışlanmıştı. Kimse onu beğenmiyor, ilgilenmiyor, onunla konuşmak istemiyordu. Jula’nı görülme isteği içini kemirse de onu anlayan biri yoktu. Jula’nın ağlaması bu iki insanı birleştirmişti. İkisi de yalnızdı. Adam o kadar çok şey yaşamıştı ki kıza merhamet etmişti. O zamana kadar kimseye anlatamadıkları, kendilerine bile itiraf edemedikleri ne varsa o gün birbirlerine anlatmışlardı.

Son öykümüz ise Wondrak. Çirkinliğiyle tanınan Ruzena Sedlak’ın hayatındaki tek varlığı olarak gördüğü oğluyla olan durumunu anlatır. Sahip olduğu çirkinlik onu toplumdan itmiş, insanlar yüzüne bile bakmaktan çekinmişti. Bir tek oğlu ona farklı gözle bakmıyordu. Her şeyden sakındığı oğlu savaş nedeniyle askere çağrılmasıyla birlikte Ruzena’nın oğlunu askeri birliklerden kaçırmaya çalışmasını işler.
Zweig her kitabında olduğu gibi bu kitabında da psikolojij tahlilleriyle, sizi öykünün içinde köşede saklanmış olan bir izleyici olarak hissettirmeyi başardı. Lyon’da mahzendeki düğüne sanki siz de katılmış, onların sevincini paylaşıyorsunuz. Veyahut da Ruzena’ nın herkes tarafından dışlanmasının onda yarattığı yalnızlığı, ruhunuzun derinliklerinde hissediyorsunuz. Belki siz de Ruzena’nın çirkinliğini görmeden bile onayladınız.

Üç öyküde de ana tema, toplum tarafından yalnızlığa mahkum edilmiş bireylerin hayatı. Siyasi görüşleri, fiziksel görünümleri gibi özellikleri insanların ait oldukları dünyadan koparılmalarına neden oluyor. Soyutlanmanın beraberinde getirdiği yabancılaşma hem kendileriyle hem de çevreleriyle kurdukları iletişimde güçlük yaşamlarına yol açıyor. Günümüzde de öyle değil mi? Çoğu zaman davranışlarımızı, düşüncelerimizi, karakterimizi ötekilere beğendirme çabasındayızdır. Modayı takip eder trend kıyafetleri tercih ederiz, popüler dergiler satın alır sosyal medyada daha çok beğeni almak için paylaşırız. Kendimize ait olan gerçekliğin beğenilmemesinden çekinir, insanlar tarafından dışlanmaktan korkarız. Beğenilmemek, takdir edilmemek, sevilmemek ruhumuzda derin yaralar açar bu durumla değişik biçimlerde başa çıkarız. Kimimiz yalnızlık çeker, kimimiz kendimizi işimize verir, kimimiz ise söylenenlere karşı çıkar. Herkes bir şekilde baş etmeyi öğrenir. Bir diğer nokta ise iletişimdir. Beğenilmeme kaygısından bulunduğumuz ortamlarda zaman zaman gerçek düşüncelerimizi paylaşmaktan çekiniriz. Bu örnekte de gördüğümüz gibi basit ama hayatımızın her noktasında kendini gösteren, bizi kendimize bile yabancılaştıran bir toplumdan bahsediyoruz. İç dünyamızda nelerle baş ettiğimizin, çatışmalarımızın, ruhsallığımızın ötesinde toplum tarafından dışlanmak bizi ayrı bir savaşa da götürüyor. Bireyselliğimiz, ötekiler tarafından işgale uğrasa da kendimiz olmaktan kaçınmamalıyız. Kendimizi kabul edersek bunlarla baş etmeye başlarız. Belki sizler de hayatınızda bu durumlarla karşılaştınız, savaştınız. Belki kazandınız belki yenildiniz. Bu durum hiçbir zaman sizi güçsüz yapmaz,  yapamaz. Kim bilir siz de günün birinde Jula’nın karşılaştığı gibi biriyle karşılaşırsınız. Konuşabilir, kendi gerçekliğinizi paylaşabilirsiniz. Dilin sınırları sizi zorlasa da anlatmak sizi rahatlatacaktır. Sevgiyle kalın.

Kaynakça
Stefan Zweig, Lyon’da Düğün (2020)


Teşekkürler.
SEMA GÜRBÜZ

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle