İNSAN ZAYIFI GÖRÜRSE BEYAZ KİRLENİR
“Aydınlık olduğu sürece, yeterince yürekliyiz.”
William Golding-Sineklerin Tanrısı
Bir kitabın kapağına dokunmak, sayfalarında göz gezdirmek, bir miktar mürekkep damlasının binlerce duyguyu hissettireceğini bilmek ve son sayfaya gelindiğinde hem merak edilen sorulara cevap bulmanın tatmini hem de bir sona gelmenin tatlı bir hüznü ile kapağı kapatma hissi… Bazı şeylerin paha biçilemez olduğunu anladığımız anlardan olabilir. Bazen ise bizler için paha biçilmez şeylere muhtaç oluruz çünkü kimi zaman bizler olduğumuz durumu ve/veya olayları anlamlandırmak için yeterli tecrübeye veya odaklanmayı sağlamayabilir. Bir sabah uyandığımızda yepyeni bir duruma uyanıyor ve kendimizi ne yapacağımızı bilemez halde bulabiliriz. Bu zamanlarda değer yargılarımıza göre bu paha biçemediğimiz rahatlığa bir an önce kavuşmak isteyebiliriz. Bu konforu yaşamanın bir yolu ise bakışlarımızı kitaplığımızda duran yepyeni dünyalara çevirmeyi önerebilirim. Kim bilir belki merak ettiklerimiz, cevaplarımız, bambaşka sorular düşünmeye itecek güç o kapakların arkasında saklıdır. Bu sebepten yazımda okurken düşünebileceğiniz aynı zamanda düşünürken içinde bulunduğumuz durumun toplum olarak hareket etmek nedir? Sorusunun temellerini kavramak üzere geçen yüzyılın kült kitapları arasında yer alan “Sineklerin Tanrısı” kitabını bu temel çerçevesinde incelemek aynı zamanda sizlerin de okuması için nispeten bir ön bilgi sunacağını umuyorum.
Sineklerin Tanrısı kitabı yazarı William Golding, özgün adı ile “Lord Of The Flies” 1954 yılında yazılmış yazarın ilk romanı olma özelliğini taşımaktadır. Kitaba anlam kazandırmak için kısaca William Golding’in hayatına göz atabiliriz. İngiliz edebiyatının önemli yazarlarından olan Golding 1911 yılında doğdu. Oxford Üniversitesinde edebiyat eğitiminin ardından uzun bir süre öğretmenlik yaptı ve belki de onun için önemli dönüm noktalarından olan 2. Dünya Savaş’ına deniz eri olarak katıldı. Savaşın ardından kitabının basılması için bir hayli uğraştığını bilmekteyiz. Çünkü kitap savaş sonrası fazla iç karartıcı, romantik olmayan ögeler barındırıyor. Fakat bir edebi eserin edebi eser olması zaten yalnızca yazıldığı dönemi değil dönemleri kapsaması ile eser halini almaz mı? Bu sorunun cevabı kitabın kendisi olabilir. Çünkü zamanında basılmamak için uğraşılan kitap 1983 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanarak adını tarihe geçirmiştir. Peki nispeten eski bir kitabın günümüzde hala değerini korumasının alametifarikası nedir?
Kitapta zaman zaman dehşete kapılmak, psikolojiyi anlamak mümkün. Derin duygular ile okuduğumuz bu kitabı acının sadistçe işlenmediği aşikar. Kitapta küçük sayılabilecek çocukların kendi toplumlarının iyi ve kötüyü anlattığını anlayabiliyoruz. (Pritchett, 1985) Kitabın konusu bir savaş sırasında güvenli bölgeye gönderilirken Pasifik Okyanus açıklarında adada mahsur kalan çocukların hikayesini anlatmaktadır. 6 ile 12 yaşları arasında olan bu çocuklar tek başlarına adada kalmışlardır ve hayatta kalmak tamamen onların vereceği kararlara, yaşam mücadelelerine bağlıdır. 6-12 yaşları arasında çocukların kararları onları nasıl hayatta tutabilir sorusu akıllara gelebilir. Fakat bu çocuklar aslında kendi toplumumuzun bir simülasyonu olarak algılanabilir. Adaya düştükleri andan itibaren farklı bir düzen kurma anlayışlarına sahip olan bu çocuklar yavaş yavaş toplumlarda gördüğümüz kaoslara sahne olur. Kitap üç ana karakterden oluşmaktadır diyebiliriz. Ralph 12 yaşında, olduğu yaşa göre iri, sarışın bir çocuktur. Babası Deniz Kuvvetleri’nde yüzbaşı olan çocuk babasının onu kurtaracağını düşündüğü için adadaki zamanı keyifli geçirmeye odaklanır. Çocuklar arasında en zeki olan ise Domuzcuk karakteridir. Karakter astım hastası, kritik zamanlarda verdiği fikirler ile parlayan ancak adada karar verme yetkisi pek olmayan çocuktur. Jack’i ise cesaretli olan çocuk olarak adlandırabiliriz. Çünkü hem avlanır hem de kimi durumlarda fikirlerini açıkça dile getirebilmektedir.
Çoğu zaman kitapta bu üç karakterin çatışmasını okuruz. Lider olan Ralph, zekası ile yol gösteren Domuzcuk ve avlanan Jack… Çatışmanın yanı sıra öyle kararlar vermeliler ki hayatta kalsınlar. Biz toplumlar nasıl hayatta kalırız? Genellikle bur bir amaç uğruna olur. Gerçekçi çatışma teorisine göre çatışan grupların iyi geçinmesi için ihtiyaç duyulan şey kişisel hedefleri kenara bırakarak ortak hedef altında birleşmek olduğunu vurgular.(Bilgin Y.) Sosyal psikoloji ile birebir bağlantılı bu teoriyi kitaptan bir örnek verecek olursak hiç sönmemesi gereken simgesel olan ateştir. Çünkü ateş çocuklar için adadan kurtuluşun somut ögesi haline gelmiştir. Çünkü ateşi gören gemiler adada birileri olduğunu anlayacak ve onları kurtaracaktı örneğin… Sosyal psikolojinin çatışan grupların kaynaşması için birkaç amaçtan biri olan ortak hedefler aynı zamanda eşit statü, dayanışma, üyelerle münasebete geçmeyi içerir. (Bilgin Y.) Sineklerin Tanrısı kitabında bunların aynı anda sağladığını söylemek güç olacaktır. Çünkü çocuklar yaşları ile gençte olsalar birer insandır. Tamamen iyilik ve anlaşma ile yaşayamazlar. Toplumun bir parçası olan bizlerde öyleyiz aslında tamamen bir refah sağlanması imkansız. Her insan içinde iyi ve kötüyü aynı anda barındırır. Örneğin, Jack cesurdur ancak zaman zaman adada ki çocuklara zorbalık yapmakatadır, Ralph liderdir ama bunun için yeterli beceriye sahip değildir. Kitap aslında bizlere tamamen saf olmanın imkansız gerçekliği ile nasıl gruplar halinde hareket ettiğimizi göstermektedir. Liderler tamamen lider, cesurlar tamamen cesur olmadan zorba olabilirler. (Barışkaner, 2016)
Çoğu zaman Sineklerin Tanrısı gibi ütopyalar okumadan birbirine zincir bir dünyada yaşadığımızı unutuyoruz. Aslında kaoslarla birlikte, felaketlerde, afetlerde vb. durumlar sonucunda kurtulmuş olsak bile tamamen zincirleme hayatlar yaşıyoruz. Kitap etik, doğru-yanlış ve iyi-kötü arasında iyi kurgulanmış sahneler ile zihnimizde fırtınaya sebep olabiliyor. Sineklerin Tanrısı veya Lord Of The Flies’ın alametifarikası bu tüm anlatılanlar ve fazlasını içeriyor. Zamanın ötesinde olan bu kitap başarılarını felsefi, psikolojik ve sanatsal bir güce sırtını veriyor olmasından almaktadır.
Bazen bir kitabın mutlu etmesi, karamsarlığa düşürmesi, karakterlerini özlemek, düşündürüyor olması, cevaplar vermesi ve yeni sorular soruyor olması aslında gözden kaçırdığımız bir lüks… Her kitap her insana aynı duyguları yaşatmaz fakat Sineklerin Tanrısı bir çok soruya cevap olabileceği gibi yeni bir alanı merak etmenizi de sağlayabilir. Bazı sonuçlar değişmez; kimi yazarların kaleminden dökülen mürekkep damlalarının kağıtta bıraktığı iz daha derin olabiliyor.
TEŞEKKÜRLER.
ÖZDEN NUR KARPINAR
Kaynakça
Barışkaner H., “Sineklerin Tanrısında Liderlik Mücadelesi” Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi. 2016;0(13):169-176.
Pritchett VS., “Acı Ve William Golding” S.Ü Fen-Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü, 1985. Çev; Barışkaner H.
Bilgin Y., “Robbers Mağara Deneyi: Toplumsal Çatışmalar, Diyalog Faaliyetleri Ve Altı Şartı,” Chıcago Research Instıtute For Socıal Development.
Çakır E., “William Golding’in Sineklerin Tanrısı”
Topçuoğlu H., “Sineklerin Tanrısı”, 2017.
Yorumlar
Yorum Gönder