TIKANIRCASINA YEME BOZUKLUĞU
Yemeksiz yaşam mümkün mü?
Bu soruya cevabınız ne olabilir? Çoğu kişinin vereceği cevap “elbette hayır.” olacaktır. Çünkü yemek yeme davranışı, yaşamımız için hayatta kalmamız adına gerçekleştirilmesi gereken ve en önemli temel ihtiyaçlarımızı oluşturan homeostatik mekanizma içerisindedir. Aldığımız besinler; vücudumuzun gelişmesini, dengede kalmasını ve vücudumuzun kendini yenileyebilmesi için oldukça gereklilik arz eder. Dışarıdan karşılamış olduğumuz su, protein, mineraller ise vücut fonksiyonlarının, besin aldığımızdaki etkilerinin (fizyolojik, psikolojik, çevreye göre değişen etkiler) düzeni için hayati önem taşımaktadır.
İnsanlıkta, bebeklik döneminden çocukluk/okul çağına kadar gelişim gösteren beslenme davranışı temel ihtiyaçlar, anne-babanın bakım vermedeki tutumları, ödül sistemi, çocuklukta ki duygusal ve emosyonel kapasite, bulunulan çevre ve sosyal kültürel değerler, vb. bulunulan birçok değişkenlerin etkileşimiyle gelişmeye devam etmektedir. (Erbay L., Seçkin Y., 2016).
Sağlıklı beslenme alışkanlığı, yaşam için önemli ve sürdürülmesi gerekli bir konu iken bu alışkanlığın takıntılı bir durum oluşturması ciddi ruhsal ve fiziksel sorunları oluşturmaktadır. Bu durumda, ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında, hayal edilen ideal kilo için diyet yapan kadınların, erkeklerden daha fazla zayıflamayı arzuladıkları görülmüştür. (Erbay L., Seçkin Y., 2016) Aşırı ya da düzensiz yemek yemekle veya yememekle gösterilen davranışta ya da fiziksel görüntünün takıntılı bir durum almasında ki ciddi bozulmaların meydana gelmesi “yeme bozukluğu” tanısını oluşturabilir. Yeme bozukluğu, beden üzerindeki süren mücadelenin gözlemlendiği ciddi bir ruhsal hastalıktır. Genellikle ergenlik görülen yeme bozukluğu, kadınlarda sık görülmesine karşın yapılan son araştırmalarda da genç erkeklerde de görülmeye başlanmıştır. Bu hastalık yeti yitimini gösterebilir. Ve tedavi edilmez ise kişiyi ölüme kadar sürükleyebilir.
“Yeme bozukluklarının gelişiminde üç temel ayağın bulunduğu söylenebilir ki bunlar; genetik yatkınlık, beyindeki nöroendokrin-moleküler değişimler ve metabolizmanın buna yanıtıdır.” (Zincir S., 2013). Araştırmalar sonucunda nöroendokrin işlevlerle yeme bozuklukları ve beraberinde getirdiği duygudurum bozuklukları vb. psikolojik hastalıkların belirti kümeleri arasında yakın bir ilişki olduğu saptanabilmektedir. (Zincir S., 2013).
Yeme bozukluğu, belirtilerini nasıl gösterir? Tanı alınması için en sık belirtilerinden: kişide yemek davranışının bozulması, beden kitle indeksi normal/zayıf olmasına karşın çok kilolu olduğunu düşünme, ısrarla kilo takip etme, doygunluk hissinin alınmadığının söylentisi, kilo alımındaki yoğun korku, dışarıdan bedeninin korkunç gözüktüğünü düşünme, saatlerle spor yapma fikri ya da kusma davranışları, her yemekte bir öncekinden daha hızlı yemek, doymanın ötesinde tıkanma derecesinde tekrarlanan yemek, geceleyin gelen yeme isteği, kişinin görüntüsünden veya yemesinden suçluluk/kötü hissetme( iğrençlik, pişmanlık ya da yalnızlık düşünceleri)... Sözü edilen belirti ve işlev değişikliklerinin herhangi bir tıbbi durum veya psikiyatrik bozukluğa ikincil olmaması, bu klinik tabloların önemli bir özelliğidir. (Yücel B.,).
Yeme bozuklukları başlıca; anoreksiya nervoza, bulumiya nervoza, geri çıkarım bozukluğu, kısıtlayıcı yeme bozukluğu, gece yemek yeme sendromu, pika sendromu ve tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Peki bu bozukluklar içerisindeki tıkanırcasına yeme bozukluğu yaşamı ne derece değiştirir? Tabii ki, yaşamımızı devam ettirebilmemiz için yemek şart. Fakat bu tanıyı alan kişiler yaşam tarzındaki yemelerine doydukları halde doymanın ilerisinde tekrarlayan tıkınırcasına yeme dönemlerine girerler. Tıkınırcasına yeme bozukluğu tanısı alan kişiler, kısa bir zaman diliminde normalde yiyebileceğinden çok daha fazla miktarda besin alması ve bu sırada kontrol kaybı hissi yaşamasıyla karakterize edilir. (Zincir S., 2013). Yemek sırasında tekrarlayan tıkınma dönemlerini (3 ay içerisinde haftada en az 1 kez) bu dönemlerde kişinin kontrolünü yapamaması ve yemek yeme hissiyatında durduramaması da tıkınırcasına yeme bozukluğunun da bir özelliğidir.
Tıkınırcasına yeme dönemleri belirtilen ölçütlerin en az üçünü içermelidir;
Her zamankinden daha hızlı yemek,
Aç olunmamasına karşın büyük miktarlarda yeme,
Yemeğin çok fazla miktarda olmasından utanarak tek başına yemek,
Büyük miktarlarda yeme,
Yemekten sonra depresif hissetmek ve telafi etmemek. (Kring A., Johnson S., Davıson G., Neale J., 2017).
Bu ölçütlere göre tanı alan kişilerin çoğu obezdir, hepsi değil. Tüm obez kişiler, tıkanırcasına yeme bozukluğuna sahip değildir, sadece tıkınma derecesinde yiyen ve konrolünü kaybettiğini ifade edenler bu bozukluk tanısına sahip sayılmaktadır. Tıkınırcasına yeme bozukluğunun, anoreksiya nevrozadan farkı kilo kaybetme olmaması iken bulimiya nevrozadan farkı ise hiçbir telafi davranışının (kusma, aç kalma, hareket etmek gibi) olmamasıdır. Ve bu hastalıklara göre daha yaygın olarak görülmektedir. (Kring A., Johnson S., Davıson G., Neale J., 2017).
Bu hastalık, erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülür. Fiziksel sonuç olarak, tip 2 diyabet riskini, kalp damar sorunlarını, eklem rahatsızlıkları, uyku bozukluğunu da beraberinde getirir.
Hastaların dikkati çeken bir özelliği, eşlik eden psikopatolojileri sıkça sergilemeleridir. Normal kilolu ve obez kontrol gruplarıyla karşılaştırıldıklarında; daha yüksek oranda depresyon, anksiyete, kızgınlık, dürtü kontrolünde zorluk, vb. çeşitli psikiyatrik eş tanılar gösterdikleri belirtilmektedir. Bu psikiyatrik tanılar arasında, majör depresyon ilk sıralardadır. (Yücel B.).
Teşekkürler.
Gülsüm Serra AYDIN
Erbay L., Seçkin Y., İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, 2016.
Kring A., Johnson S., Davıson G., Neale J., Anormal Psikolojisi, 2017, Nobel Yayınları.
Yücel B., Estetik Bir Kaygıdan Uzanan Yol: Yeme Bozuklukları, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul.
Zincir S., Yeme Bozukluğunda Nöroendokrin Ve Moleküler Etkileşimler, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2013.
Yorumlar
Yorum Gönder