Ana içeriğe atla

TIKANIRCASINA YEME BOZUKLUĞU-Gülsüm Serra AYDIN

TIKANIRCASINA YEME BOZUKLUĞU

Yemeksiz yaşam mümkün mü?





Bu soruya cevabınız ne olabilir? Çoğu kişinin vereceği cevap “elbette hayır.” olacaktır. Çünkü yemek yeme davranışı, yaşamımız için hayatta kalmamız adına gerçekleştirilmesi gereken ve en önemli temel ihtiyaçlarımızı oluşturan homeostatik mekanizma içerisindedir. Aldığımız besinler; vücudumuzun gelişmesini, dengede kalmasını ve vücudumuzun kendini yenileyebilmesi için oldukça gereklilik arz eder. Dışarıdan karşılamış olduğumuz su, protein, mineraller ise vücut fonksiyonlarının, besin aldığımızdaki etkilerinin (fizyolojik, psikolojik, çevreye göre değişen etkiler) düzeni için hayati önem taşımaktadır.

İnsanlıkta, bebeklik döneminden çocukluk/okul çağına kadar gelişim gösteren beslenme davranışı temel ihtiyaçlar, anne-babanın bakım vermedeki tutumları, ödül sistemi, çocuklukta ki duygusal ve emosyonel kapasite, bulunulan çevre ve sosyal kültürel değerler, vb. bulunulan birçok değişkenlerin etkileşimiyle gelişmeye devam etmektedir. (Erbay L., Seçkin Y., 2016).

Sağlıklı beslenme alışkanlığı, yaşam için önemli ve sürdürülmesi gerekli bir konu iken bu alışkanlığın takıntılı bir durum oluşturması ciddi ruhsal ve fiziksel sorunları oluşturmaktadır. Bu durumda, ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında, hayal edilen ideal kilo için diyet yapan kadınların, erkeklerden daha fazla zayıflamayı arzuladıkları görülmüştür. (Erbay L., Seçkin Y., 2016) Aşırı ya da düzensiz yemek yemekle veya yememekle gösterilen davranışta ya da fiziksel görüntünün takıntılı bir durum almasında ki ciddi bozulmaların meydana gelmesi “yeme bozukluğu” tanısını oluşturabilir. Yeme bozukluğu, beden üzerindeki süren mücadelenin gözlemlendiği ciddi bir ruhsal hastalıktır. Genellikle ergenlik görülen yeme bozukluğu, kadınlarda sık görülmesine karşın yapılan son araştırmalarda da genç erkeklerde de görülmeye başlanmıştır. Bu hastalık yeti yitimini gösterebilir. Ve tedavi edilmez ise kişiyi ölüme kadar sürükleyebilir.

“Yeme bozukluklarının gelişiminde üç temel ayağın bulunduğu söylenebilir ki bunlar; genetik yatkınlık, beyindeki nöroendokrin-moleküler değişimler ve metabolizmanın buna yanıtıdır.” (Zincir S., 2013). Araştırmalar sonucunda nöroendokrin işlevlerle yeme bozuklukları ve beraberinde getirdiği duygudurum bozuklukları vb. psikolojik hastalıkların belirti kümeleri arasında yakın bir ilişki olduğu saptanabilmektedir. (Zincir S., 2013).

Yeme bozukluğu, belirtilerini nasıl gösterir? Tanı alınması için en sık belirtilerinden: kişide yemek davranışının bozulması, beden kitle indeksi normal/zayıf olmasına karşın çok kilolu olduğunu düşünme, ısrarla kilo takip etme, doygunluk hissinin alınmadığının söylentisi, kilo alımındaki yoğun korku, dışarıdan bedeninin korkunç gözüktüğünü düşünme, saatlerle spor yapma fikri ya da kusma davranışları, her yemekte bir öncekinden daha hızlı yemek, doymanın ötesinde tıkanma derecesinde tekrarlanan yemek, geceleyin gelen yeme isteği, kişinin görüntüsünden veya yemesinden suçluluk/kötü hissetme( iğrençlik, pişmanlık ya da yalnızlık düşünceleri)... Sözü edilen belirti ve işlev değişikliklerinin herhangi bir tıbbi durum veya psikiyatrik bozukluğa ikincil olmaması, bu klinik tabloların önemli bir özelliğidir. (Yücel B.,).

Yeme bozuklukları başlıca; anoreksiya nervoza, bulumiya nervoza, geri çıkarım bozukluğu, kısıtlayıcı yeme bozukluğu, gece yemek yeme sendromu, pika sendromu ve tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Peki bu bozukluklar içerisindeki tıkanırcasına yeme bozukluğu yaşamı ne derece değiştirir? Tabii ki, yaşamımızı devam ettirebilmemiz için yemek şart. Fakat bu tanıyı alan kişiler yaşam tarzındaki yemelerine doydukları halde doymanın ilerisinde tekrarlayan tıkınırcasına yeme dönemlerine girerler. Tıkınırcasına yeme bozukluğu tanısı alan kişiler, kısa bir zaman diliminde normalde yiyebileceğinden çok daha fazla miktarda besin alması ve bu sırada kontrol kaybı hissi yaşamasıyla karakterize edilir. (Zincir S., 2013). Yemek sırasında tekrarlayan tıkınma dönemlerini (3 ay içerisinde haftada en az 1 kez) bu dönemlerde kişinin kontrolünü yapamaması ve yemek yeme hissiyatında durduramaması da tıkınırcasına yeme bozukluğunun da bir özelliğidir.
Tıkınırcasına yeme dönemleri belirtilen ölçütlerin en az üçünü içermelidir;

Her zamankinden daha hızlı yemek,
Aç olunmamasına karşın büyük miktarlarda yeme,
Yemeğin çok fazla miktarda olmasından utanarak tek başına yemek,
Büyük miktarlarda yeme,
Yemekten sonra depresif hissetmek ve telafi etmemek. (Kring A., Johnson S., Davıson G., Neale J., 2017).


Bu ölçütlere göre tanı alan kişilerin çoğu obezdir, hepsi değil. Tüm obez kişiler, tıkanırcasına yeme bozukluğuna sahip değildir, sadece tıkınma derecesinde yiyen ve konrolünü kaybettiğini ifade edenler bu bozukluk tanısına sahip sayılmaktadır. Tıkınırcasına yeme bozukluğunun, anoreksiya nevrozadan farkı kilo kaybetme olmaması iken bulimiya nevrozadan farkı ise hiçbir telafi davranışının (kusma, aç kalma, hareket etmek gibi) olmamasıdır. Ve bu hastalıklara göre daha yaygın olarak görülmektedir. (Kring A., Johnson S., Davıson G., Neale J., 2017).

Bu hastalık, erkeklere oranla kadınlarda daha sık görülür. Fiziksel sonuç olarak, tip 2 diyabet riskini, kalp damar sorunlarını, eklem rahatsızlıkları, uyku bozukluğunu da beraberinde getirir.

Hastaların dikkati çeken bir özelliği, eşlik eden psikopatolojileri sıkça sergilemeleridir. Normal kilolu ve obez kontrol gruplarıyla karşılaştırıldıklarında; daha yüksek oranda depresyon, anksiyete, kızgınlık, dürtü kontrolünde zorluk, vb. çeşitli psikiyatrik eş tanılar gösterdikleri belirtilmektedir. Bu psikiyatrik tanılar arasında, majör depresyon ilk sıralardadır. (Yücel B.).

Teşekkürler.
Gülsüm Serra AYDIN


KAYNAKÇA

Erbay L., Seçkin Y., İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, 2016.

Kring A., Johnson S., Davıson G., Neale J., Anormal Psikolojisi, 2017, Nobel Yayınları.

Yücel B., Estetik Bir Kaygıdan Uzanan Yol: Yeme Bozuklukları, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul.

Zincir S., Yeme Bozukluğunda Nöroendokrin Ve Moleküler Etkileşimler, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2013.


Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik