Ana içeriğe atla

KÜÇÜK ALBERT DENEYİ-MERVE CEREN ŞAFAK

KÜÇÜK ALBERT DENEYİ




Korku… Korku ne demek? Bireylerin başına kötü bir şey gelme ihtimalinin yarattığı kaygı hissi mi ya da tehlike durumun da verilen bir reaksiyon mu? Peki neden korkarız? Bireyler genellikle kendi düşüncelerinin sebep olduğu duygular nedeniyle korku duyarlar. Düşüncelerimiz ya da bilmediklerimiz bizi korku hissine sürükler. Bilmediğimiz birçok durumdan bize zarar gelip gelmeyeceğini ölçemediğimiz için korku duyarız. Bu nedenle korkuya neden olabilecek durumlardan kaçınır, uzak kalmaya çalışırız. Korku hızı kalp atışlarına, kasların gerilmesine neden olur. Peki korku öğrenilebilen bir durum mudur ya da kişilerin herhangi bir şeyden korkuyor olması bizim sorumluluğumuzda olabilir mi? Bireyleri şartlayarak herhangi bir şeyden korkmayı öğretebilir miyiz? Küçük Albert deneyi tam olarak bize bunların cevabını veren bir korku şartlanmasını aktarmaktadır.
Küçük Albert deneyi Amerikalı davranışçı bir psikolog olan Jhon Watson tarafından uygulanan, korkunun küçük yaşlarda çevresel etkenler sayesinde öğrenilebilen bir refleks olduğunu ispatlamaya çalışır. Bilimsel olarak etik konularda tartışmalar yaratan bu deney Albert adında sekiz aylık bir bebeğe boş bir oda da uygulanmıştır. Albert’a öncelikle ilk kez karşılaşacağı nesneler gösterilip tepkisi incelenmiştir. Bu nesneler; beyaz bir fare, tavşan, yanan kağıt parçaları, köpek, maymun, pelüş bebekler ve maskelerdir. Albert gördüğü bu nesnelere gülümsemiş ve herhangi bir korku tepkisi vermemiştir. Gülümsemesiyle beraber fareyle oynamak ve onu tutmak istemiştir. Deneyin ikinci kısmında ise Albert tekrardan fare ile boş oda da bırakılmış ancak bu sefer Albert fareyi tutmak istediğinde ani ve rahatsız edici bir ses çıkartılarak Albert’ın ağlaması sağlanmıştır. Sesler kesildiğinde ise Albert tekrar fareye yönelmiş ancak Albert her fareye yöneldiğinde tekrar rahatsız edici sesler yinelenmiştir. Bu deney birkaç gün tekrarlanmıştır. Bu deneyin sonucunda küçük Albert, fareden ve gösterilen diğer tüm nesnelerden rahatsız edici herhangi bir ses olmadan da korku tepkisi vermeye başlamıştır. Deney günler sonra tekrarlandığında Albert fareyi görünce korku tepkisi sönmüş ve tepki vermemiştir ancak rahatsız edici ses çıkarılıp, fare gösterildiğinde korku tepkisi yinelenmiştir. Deney sonucunda korku koşullanması ile öğrenilen bilginin diğer bilgilere oranla daha kalıcı olduğu saptanmıştır (Sarıyer, 2019).


TEŞEKKÜRLER. 
Merve Ceren ŞAFAK

Yorumlar

Yorum Gönder

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik