BİLİŞSEL UYUMSUZLUK DENEYİ
İnsan beyninin yaratıcılığına ve güzelliğine ömrümüz boyunca okuyup tanık olduklarımızdan az çok ikna olmuşuzdur. Peki hayatımızı ve günlük davranışlarımızı etkileyen inançlarımızın nasıl oluştuğuna, çoğu zor durumda kendimizi nasıl ikna edebildiğimize dair bir kanıtımız var mı?
Leon Festinger ve James Carlsmith bilişsel uyumsuzluk deneyinde bunu açıklamaya çalışıyor.
Deneyde katılımcılar tek tek bir odaya alınıyor ve son derece sıkıcı görevleri tamamlıyorlar. Ancak bir diğer görevleriyse odadan çıktıklarında deneyin çok eğlenceli geçtiğini söylemek. Bir grup katılımcı bu yalanı söylemek için 1 dolar alırken diğer grup katılımcı 20 dolar alıyor. Ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor. Sizce böyle sıradan görünen bir deneyin bize kazandırdıkları ne olabilir ve insanlar hakkında bilmediğimiz ne öğrenebiliriz?
1 doları okuyucuların kendini daha yakın hissetmesi için 1 liraya dönüştürebiliriz. Elinize metal para konuluyor ve yalan söylemeniz isteniyor. Şaşırtıcı ancak o yalana inanmaya başlıyorsunuz!
Olmayan bir durumun tam tersini söylemek ve buna inanmış gibi davranmak sadece 1 lira için gözünüze az geliyor ve olaya karşı tutumumuzu değiştirerek kendi kendimize olup biteni daha mantıklı hale getirmeye çalışıyoruz.
20 “lira” alanlara ne mi oluyor? Onlar söyledikleri yalana gönül rahatlığıyla inanmayarak olaylara ayak uydurabiliyorlar çünkü 1 liraya kıyasla 20 liranın onların yalan söylemesi için daha cüzi bir sayı olduğunu düşünüyorlar ve yaptıkları harekete içten içe bir sebep sonuç geliştirip mantıklarına uydurabiliyorlar.
Özetle iki gruptaki davranış farkının sebebi 1 lira alınan koşulda ortaya çıkan “uyumsuzluğun” kişi tarafından rahatlatılmaya çalışılmasıdır. İçsel zıtlığı dizginlemek için kişi, olaya bakış açısını kişisel kabul sınırına yaklaştırıp bilişsel düzenini tekrar gözden geçirir. Bu kabul sınırı bilişsel düzenin aslında bir parçasıdır ve hemen hemen aynı anlama gelebilir. Mantığımıza ters düşmek, kültürümüzle uyuşturamamak, genel yargının bilişsel yargıyla zıtlaşması ve geçmiş tecrübelerin durumla farklı olması gibi sebeplerimiz çoğunlukla “bana uymuyor” dediklerimizin içindedir. Fast food yemek, sigara içmek ve geç yatmak gibi kötü olduğunu bildiğimiz halde devam ettirdiğimiz davranışlarımız da aslında bir zamanlar mantığımızla uyuşmazlık yaşayıp da karşısında davranışımızı, ona karşı bilişsel yaklaşımımızı (kabul sınırı) değiştirdiğimiz örneklerdir. Muhtemelen bunların bir yönden bize iyi bile gelebileceği hakkında araştırma yapıp o tip bilgileri savunma olarak kullanmışızdır. İçsel huzurumuzu ve uyuşmazlığımızı dengelemişizdir.
Konu hakkında daha detaylı bilgi için George Kelly’nin teorilerini de araştırabilirsiniz. İngilizcesi “personal construct theory” olan “kişisel inşa teorisi” insanların hayatlarında kabul ettikleri belli başlı değerler olduğunu söyler. Bu kalıplar üzerinden olaylar ve durumları yorumlar ve ona göre davranışlar geliştiririz. Örneğin dürüst ve zeki gibi bir “construct”ınız olsun. Zeki birisini gördüğünüzde dürüst olduğunu da düşünebilirsiniz. Dürüst görünce de zeki. Ancak ne zaman dürüst bulduğunuz bir tanıdığınızın zeki olmadığı kanaatine varırsanız tekrar gözden geçirip bu uyuşmazlığı değiştirebilirsiniz.
TEŞEKKÜRLER.
Nasira Cansev BUKHARİ
Referanslar:
Theories of personality 5- pg 302
Listelist.com psikoloji deneyleri
Zen.com bilişsel uyumsuzluk teorisi
Yorumlar
Yorum Gönder