Ana içeriğe atla

BİLİŞSEL UYUMSUZLUK DENEYİ-NASİRA CANSEV BUKHARİ


BİLİŞSEL UYUMSUZLUK DENEYİ


İnsan beyninin yaratıcılığına ve güzelliğine ömrümüz boyunca okuyup tanık olduklarımızdan az çok ikna olmuşuzdur. Peki hayatımızı ve günlük davranışlarımızı etkileyen inançlarımızın nasıl oluştuğuna, çoğu zor durumda kendimizi nasıl ikna edebildiğimize dair bir kanıtımız var mı?

Leon Festinger ve James Carlsmith bilişsel uyumsuzluk deneyinde bunu açıklamaya çalışıyor.

Deneyde katılımcılar tek tek bir odaya alınıyor ve son derece sıkıcı görevleri tamamlıyorlar. Ancak bir diğer görevleriyse odadan çıktıklarında deneyin çok eğlenceli geçtiğini söylemek. Bir grup katılımcı bu yalanı söylemek için 1 dolar alırken diğer grup katılımcı 20 dolar alıyor. Ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor. Sizce böyle sıradan görünen bir deneyin bize kazandırdıkları ne olabilir ve insanlar hakkında bilmediğimiz ne öğrenebiliriz?

1 doları okuyucuların kendini daha yakın hissetmesi için 1 liraya dönüştürebiliriz. Elinize metal para konuluyor ve yalan söylemeniz isteniyor. Şaşırtıcı ancak o yalana inanmaya başlıyorsunuz!

Olmayan bir durumun tam tersini söylemek ve buna inanmış gibi davranmak sadece 1 lira için gözünüze az geliyor ve olaya karşı tutumumuzu değiştirerek kendi kendimize olup biteni daha mantıklı hale getirmeye çalışıyoruz.

20 “lira” alanlara ne mi oluyor? Onlar söyledikleri yalana gönül rahatlığıyla inanmayarak olaylara ayak uydurabiliyorlar çünkü 1 liraya kıyasla 20 liranın onların yalan söylemesi için daha cüzi bir sayı olduğunu düşünüyorlar ve yaptıkları harekete içten içe bir sebep sonuç geliştirip mantıklarına uydurabiliyorlar.

Özetle iki gruptaki davranış farkının sebebi 1 lira alınan koşulda ortaya çıkan “uyumsuzluğun” kişi tarafından rahatlatılmaya çalışılmasıdır. İçsel zıtlığı dizginlemek için kişi, olaya bakış açısını kişisel kabul sınırına yaklaştırıp bilişsel düzenini tekrar gözden geçirir. Bu kabul sınırı bilişsel düzenin aslında bir parçasıdır ve hemen hemen aynı anlama gelebilir. Mantığımıza ters düşmek, kültürümüzle uyuşturamamak, genel yargının bilişsel yargıyla zıtlaşması ve geçmiş tecrübelerin durumla farklı olması gibi sebeplerimiz çoğunlukla “bana uymuyor” dediklerimizin içindedir. Fast food yemek, sigara içmek ve geç yatmak gibi kötü olduğunu bildiğimiz halde devam ettirdiğimiz davranışlarımız da aslında bir zamanlar mantığımızla uyuşmazlık yaşayıp da karşısında davranışımızı, ona karşı bilişsel yaklaşımımızı (kabul sınırı) değiştirdiğimiz örneklerdir. Muhtemelen bunların bir yönden bize iyi bile gelebileceği hakkında araştırma yapıp o tip bilgileri savunma olarak kullanmışızdır. İçsel huzurumuzu ve uyuşmazlığımızı dengelemişizdir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi için George Kelly’nin teorilerini de araştırabilirsiniz. İngilizcesi “personal construct theory” olan “kişisel inşa teorisi” insanların hayatlarında kabul ettikleri belli başlı değerler olduğunu söyler. Bu kalıplar üzerinden olaylar ve durumları yorumlar ve ona göre davranışlar geliştiririz. Örneğin dürüst ve zeki gibi bir “construct”ınız olsun. Zeki birisini gördüğünüzde dürüst olduğunu da düşünebilirsiniz. Dürüst görünce de zeki. Ancak ne zaman dürüst bulduğunuz bir tanıdığınızın zeki olmadığı kanaatine varırsanız tekrar gözden geçirip bu uyuşmazlığı değiştirebilirsiniz.


TEŞEKKÜRLER. 


Nasira Cansev BUKHARİ


Referanslar:

Theories of personality 5- pg 302
Listelist.com psikoloji deneyleri
Zen.com bilişsel uyumsuzluk teorisi



Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle