PSİKO-ONKOLOJİNİN ÖNEMİ
Kanser, geniş bir hastalık türüne sahip olup vücutta kontrol edilemeyen anormal hücrelerin, sınırlarının ötesinde büyüyüp-genişlemesiyle karakterize edilir. Halk arasında, “sinsi hastalık” ya da “kötü hastalık” tabirleriyle güzel adlandırma yapılarak kullanılır. Çünkü; insanlarda kanser söylemi ölümcül hastalık “ölüm” ile bağdaştırılır. Bu yaygın olan bağdaştırma, hasta olan kişi ve hasta yakınları için moral bozmaya yeterli bir sebeptir. Hastalığın tüm evrelerini ve hatta tedavi aşamasını da büyük ölçüde olumsuz etkileyebilmektedir.
Sağlığı yerinde olan bir insan hem bedenen hem de ruhen bir bütün içinde olan kişidir. Birinden biri eksik ya da çok aşırı ise denge sağlanamaz. Kanser ise sağlığımıza etki eden biyolojik bir hastalık türü olduğu için hasta olan kişinin, bu aşamada ruh sağlığının iyi durumda olması dengeyi yakalayabilmesi adına çok önemlidir. Kanser tanısı almış kişinin, ruhen bu hastalık ile başa çıkabilme gücü hastanın yaşına, kişilik özelliklerine, eğitimine bağlıdır. Fakat bunların yanı sıra hastalığa ait değişkenler, aile yakınlarının tepkileri ya da psikolojik engelleri ile çevresel özellikler hastalık ile başa çıkabilmeyi çok daha önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Bu noktada psiko-onkoloji bilimi fazlasıyla önem taşır. Hastalık evresinde veya tedavi aşamasında etkili olan psikolojik, davranışsal, çevresel vb. Faktörlerin hastaların ve ailelerinin üzerindeki psikolojik etkilerini araştırarak psikolojik destek sağlar. Klinik onkolojinin alt birimi olan psiko-onkoloji, son 15-20 sene içinde gelişmiş, bir bilim dalı haline gelmiştir. Destek veren kişiye ise “psikoonkolog” denir.
Kanser ile savaşan kişinin, psikolojik savaşı için önem taşımakta olan psikoonkoloji bilimi, bu dönemde hastalığı öğrendikten sonra şok geçiren, inkâr eden, hastalığını kabullenene kadar, yaşamın zorlayıcı yönleriyle başa çıkmada stres ve beraberinde getirdiği olumsuz etkilerin, psiko-sosyal yönden desteklenmesi, gerektiği zaman psikiyatrik tedavi ve bakım alması arasında önemli bir bağ kurmuştur. Dünya sağlık örgütünün 2008 yılında yayınladığı rapora göre, psikoonkoloji hizmetlerinin de her bir kanser kliniğine sunulması gerektiği belirtilmiştir. “Psikoonkolojik yaklaşımda optimal başarıya ulaşmak için hasta ile ailesinin tedavi ve bakım sürecine dahil edilmelerinin en etkili yollardan olduğu belirtilmektedir.” (Çalışkan B., 2016).
Hastanın psikolojik olarak bu süreçte yalnız olmadığı duygusunu ve “neden benim başıma geldi” söylemlerini kırması açısından rahatlık sağlayacaktır. Bireysel terapiye ek olarak, kişinin grup terapilerine katılımı da diğer insanlar ile iletişim içinde olması, isteksizliğe bağlı ilerleme sağlayamayan kişinin harekete geçmesini ve öz farkındalık kazanmasını sağlar.
Zihnin sadece hastalığına yönelik olumsuz, tedaviye yönelik kaygılı düşüncelere yönelmemesi adına zihin aktivitelerinden olan, yürüyüş ve yapılabilecek şekilde egzersizler, kitap-gazete okumaları, bulmaca, ilgili sanat dalları, yoga ve meditasyon gibi aktivitelerin ruh sağlığına olumlu geri dönüş sağladığı söylenmektedir.
Kanser hastalığının son zamanlarda daha sık görülmesiyle beraber, insanlar bu konuda daha çok bilinçlenmiştir. Hastalığını kabullenmekte zorlanan, gelecek kaygısı içinde hastalığına uyum göstermekte zorlanan ya da belirsizlikten ve bilgisizlikten kaynaklı yakınlarından destek almakta zorlanan kişiler için bir psikoonkolog desteği almak yaşadıkları olumsuz kısır döngüyü kırmış olacaktır. Sonuç olarak, iyi bir bilgilendirmeyle, hastaların psikolojik sorunlara maruziyeti azalmakta ve tedavilerine daha iyi uyum sağladıkları gözlemlenmektedir. (Çalışkan B.,2016).
Psikoonkoloji nin gelişmesiyle, günümüzde şu anda özel bir üniversitede ilk kez “psikoonkoloji dersi” verilmektedir.
KAYNAKÇA
Çalışkan B., Kanser Psikiyatrisi Nedir?, 2016.
Yorumlar
Yorum Gönder