Ana içeriğe atla

KANSER HASTALARINDA PSİKOLOJİNİN ROLÜ- MUHAMMED ALİ GÖZEL



KANSER HASTALARINDA PSİKOLOJİNİN ROLÜ





Kanserle Mücadele Beynin ve Bedenin Ortak Mücadelesidir.
Günümüz çağdaş tıbbının ve insanının en önemli ve güncel problemlerinden olan kanser; korku, umutsuzluk, suçluluk, çaresizlik, terk edilme ve ölüm duygusuna tepki ve düşüncelerini çağrıştırır. Kanser tanısı olasılığı olan ya da tanısı alan hastalarda ise olumsuz duygu ve düşüncelerin gelişmesi neredeyse kaçınılmazdır. Kanser bir yıkım gibi algılanır ve en dramatik anlamıyla kişinin psikolojik dengesinde krize neden olur. Kriz; sağlıklı yaşamdan, hastalık ve ölüm tehdidine uyuma uzanan bir süreçtir. Kanser genel klinik tıpta hastalarda ve ailelerde kriz ve psikolojik komplikasyon yaratma potansiyeli yüksek hastalıklardan bir tanesidir. Kanserin oluşumunda davranışsal faktörlerin rolü olduğu gibi çeşitli nörofizyolojik ve algısal psikolojik etkenlerden dolayı da psikiyatrik komplikasyonlar gelişir. Bu kişilerde ortaya çıkan psikiyatrik komplikasyon ve psikolojik krizler hastanın uyum ve yaşam kalitesini bozmanın ötesinde hastalığın seyrini ve tedaviye cevabını olumsuz etkilemektedir. Bu hastalık fiziksel bir hastalık olduğu gibi ruhsal ve psikososyal bileşkeleri yoğun olan bir sorundur. Tıbbi tedavi ve bakım ile psikolojik tedavi ve bakım ayrılmaz bir bütün oluşturur. Uygulamada da kanser hastalığı olan kişi, aile ve tedavi ekibi bir bütündür.

Kanser hastalarına karşı gelişen birçok tepki vardır bunlardan en önemlisi kanser hastalarının hepsinde psikiyatrik bozukluk ortaya çıktığı düşüncesi ve tüm tepkilerin “normal” olarak kabul edilmesi gerektiği düşüncesidir. Ayrıca hasta, bu dönemde gerçeği kabul edip başarılı baş etme yöntemleri geliştirmeye zorlandığı bir dönem yaşar. Baş etme, gerçeğin kabulü ve mümkün olan en az acı ile en iyi kaliteli yaşamı sürdürebilmeye dönük tüm psikolojik ve davranışsal çabalardır.

İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır. Bu üç öğenin birbiriyle dengesinden homeostasis dediğimiz denge durumu oluşur. Dolayısıyla gerek sağlık gerekse hastalık halinde insanı bu üçlü yapısı içinde algılamak gerekmektedir. Bu nedenle kanser hastalığını biyolojik, psikolojik ve psikososyal bağlam içerisinde düşünmeliyiz. Bu bağlamda hastalığın algılanışı, kişilik yapısı/savunma mekanizmaları, stresle baş etme gücü ve biçimi, kişilerarası ilişkileri gibi psikolojik dinamikleriyle birlikte; medeni durum, aile ilişkileri dinamiği,kültürel yapı, değer yargıları, aile ve toplumun tutumu gibi psikososyal dinamikler de mevcuttur.

Kanser hastalığı farklı yaş gruplarında görülür ve bu yaş gruplarına göre farklı psikolojik rahatsızlıklar yaratır. Bu dönemler: Çocukluk döneminde kanser, ergenlik döneminde kanser ve yaşlılık döneminde kanser olmak üzere genellikle üç dönemde incelenir. Çocukluk döneminde oluşan kanser çocukta fiziksel ve ruhsal açıdan zorlanmalara yol açarken uyumda yetersizlik veya dengeyi sağlama çabasından yıkıma yol açabilirler. Kanserin çocuğa etkisi çocuğa, aileye, hastalığa ve çevreye ilişkin, birbirini etkileyen birçok değişkene bağlıdır. Her etkenin birbiri ile ilişkisi ve özelliği, hastalığın gidişini etkileyecek potansiyele sahiptir. Ergenlik döneminde ise çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi kendi içinde zorlayıcı bir dönemdir. Bu dönemde fiziksel, sosyal ve psikolojik bir çok değişim yaşanır. Her ergen kansere farklı tepkiler verir. Bağımsızlığını kazanma döneminde olan bazı ergenlere hastalığın getirdiği kısıtlamalar, yoğun ilaç kullanımı, ebeveynin yoğun müdahaleleri huzursuzluk verebilir. Bazıları bu duruma boyun eğip hatta ilaçların kullanımı konusunda aşırı dikkatli davranırken, bazıları da bağımsızlığı ispat etme gereksinimi ile tehlikeli ve isyankar davranışlar sergilerler. Bunun yanı sıra depresyon, ajitasyon sık görülen tepkilerdir. Çocukluk ve ergenlik dönemindeki bu zorlu süreçte en büyük pay aileye aittir ve ailenin hastalığı kabul etmesinin ve tedaviye katılmasının çocuğun uyumunu kolaylaştırdığı saptanmıştır. Ancak ailelerin de hastalık sürecinde belli dönemlerden geçerek tepki gösterdikleri bilinmektedir. Aslında ailenin tepkisi, yaşadığı umutsuzluk ve isyanın doğal bir yansımasıdır. Yaşlılık döneminde meydana gelen kanser ise diğer dönemlere göre daha yaygın olan bir dönemdir. Bu dönemde yaşlılar iki sorun ile karşı karşıya gelir bunlar da kanser ve yaşlılıktır. Toplumdan izole hisseden yaşlı hasta kanser tanısının çağrıştırdığı olumsuzluklar ile kendini daha da izole hissedebilir.Kanser hastaları bazen de kanserin çeşidine göre farklı psikolojik rahatsızlıklar yaşarlar. Örneğin: kadınlarda oluşan meme kanseri rahatsızlığı, sosyal hayatta ilişki, eş ile uyum, korku ve endişe gibi farklı psikolojik sıkıntılar oluşturur. Bu farklı dönemlerde oluşan çeşitli psikolojik rahatsızlıklarla mücadele edebilmenin en etkin yöntemi hasta ve hastanın ailesi arasındaki iletişim ve bağdır. Çünkü aile bireylerinden birisinin tehdit edici hastalığı yeniden gözden geçirmesi gerekir. Hastanın hastalığı ile baş etmesi, tedaviye uyumu, herhangi bir psikopatoloji geliştirip geliştirmemesi de ailenin başa çıkma yöntemleri, aile dinamikleri ve destek sistemler ile karşılıklı olarak etkileşir. Araştırmalar, aile bireylerinin hastalığa uyumunun, hastalığın değişen evrelerine göre farklılıklar gösterdiği bildirilmiştir. Ayrıca, aile içinde açık ve dürüst iletişimin kurulması hastalığın neden olabileceği ruHsal rahatsızlıkları en aza indirmektedir.

Kanser hastalarının ve hasta yakınlarının bu süreçte verdikleri tepkiler, hastalığa psikolojik uyum sürecidir aslında. Kanserin tipi, yeri, seviyesi, ağrı olup olmadığı, kişinin yaşamına etkisi, hastanın yaşı, cinsiyeti, kişilik özellikleri, maddi kaynakları, eş, aile, çevre desteği, hastanın kanserle baş etmesini etkileyen psikolojik unsurlardır. Üzgün, sıkıntılı, umutsuz, karamsar olma, hayattan zevk alamama, suçluluk duyguları, kararsız olma, çevreyle görüşmeme gibi düşünsel, sık sık ağlama, sürekli yorgunluk, uyku ve iştahın bozulması gibi fiziksel depresif belirtiler ve kaygı, sinirlilik, endişe duyguları bu tedavi sürecinde hastanın daha fazla zorlanmasına neden olabilir ve tedaviye uyumu azaltabilir.

Hastanın bu dönemde en iyi motivasyonu umut olabilir.. Umut kişinin geleceğe uyumu için ona güç veren, gelecekle ve yaşantısıyla ilgilenmesini ve hayatta anlam bulmasını sağlayan, dinamik bir güçtür. Pozitif bakışı ve iyi oluşu desteklemede, fiziksel ve ruhsal iyilik halini geliştirmede önemli olan umudun, yaşam kalitesini arttırdığı bilinmektedir. Ayrıca, umut, huzurlu bir ölümde önemli bir faktör olarak görülmektedir.



KAYNAKÇA


Kavradım, S., Turan, Özer Z., Canlı(2014) Kanser tanısı alan hastalarda umut,

Psikiyatride Güncel yaklaşımlar, ; 6(2):154-164 .

Soylu, C.(2014) Kanser hastalarında bilişsel davranışsal terapi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, ; 6(3):257-270

Alacıoğlu, A. Kanser Hastalar ve Yakınlarının Depresyon, Unutsuzluk ve Kaygı

Düzeylerinin Değerlendirilmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları

Anabilim Dalı

Doğan, Deniz(2019) Kanser Hastalarına Yönelik Psiko-Onkolojik Testler, İstanbul Aydın

Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı

Uyar, Muzaffer, Kayım, Fatma, Özlük, Elif, Kaplan, Begüm, Bahçvan, Ozan, Sarımahmut,

İrem, Halıcı, Sena(2011) Kanser Psikososyal Yönetiminde Sağlık Çalışanlarının Gücü

Psiko- Onkoloji Derneği.

Yorumlar

POPÜLER YAZILAR

GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM: FRACTURED- DORUKHAN SAĞLAM

  GERÇEKLE HAYALİN BİRBİRİNE GİRDİĞİ BİR FİLM:  FRACTURED Beynimize ne kadar güvenebiliriz? Biz mi beynimizi yönetiriz yoksa o mu bizi yönetir? Zihnimiz gerçekleri bile saptırabilecek kadar güçlü müdür?  Fractured filmi boyunca işte tam da bu soruları soracaksınız kendinize. Zaman zaman ne olduğu konusunda karmaşaya düşebilir, ne olduğunu tam anlamlandıramayabilirsiniz. Kimi zaman ise tam her şeyin açıklandığını düşündüğünüzde bir sonraki sahne tüm fikirlerinizi altüst edebilir. Gizem, gerilim ve psikoloji konulu filmler ilginizi çekiyorsa bu film tam da size göre olacaktır. Film, evli bir çiftin yolculuğu ile başlamaktadır. Ray ve Joanne Monroe ufak kızları Peri ile birlikte seyahat ederken bir benzin istasyonunda mola verirler. Bu benzin istasyonunda mola verdikleri sırada kızları bir kaza geçirir. Peri inşaat alanının kenarında dururken bir köpek gelir, Ray köpeği korkutmak için taş atsa da köpek Peri’nin üzerine giderek onu korkutur ve korkarak geri kaçan Peri inşaat çukuruna düşer

GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM)- ÖZGE CEYLAN

  GOOD WİLL HUNTİNG(CAN DOSTUM) Good Will Hunting  Türkçe ismi ile Can Dostum    Matt Damon  ve  Ben Affleck 'i n senaryosunu yazmış olduğu,   Robin Williams ’ın başrolünü oynadığı Oscar Ödülü almış bir filmdir.  Film de yer alan oyuncu Matt Damon ve Ben Affleck Hollywood Sinema dünyasında önemli bir noktaya gelmekle beraber Film ile En iyi Senaryo ödülünü almışlardır Bu ödül ile birlikte sinema yaşamının bir çok alanında yer almışlar ve performanslarını sergilemişlerdir. Geçmişten günümüze filmler ele alındığında psikoloji, eğitim gibi insan ve toplumu ele alan birbirinden farklı birçok alanda filmlerden yararlanmaktadır. Bu nedenle  psikoloji sahasında da kullanılmaktadır  Filmler baktığımız zaman bireyin yaşamını yansıtmak ile beraber kimi zaman kişilerin gerçek yaşam öyküsünden yararlanılarak oluşturulmaktadır.   Filmler alanda fazlasıyla kullanılmaya başlamaktadır şöyle ki sinema terapisi terapi içerisinde yardımcı bir araç olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda filmlerin insan

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN- Ezgi KAYA

YUNAN MİTOLOJİSİNDE KADIN Yunan Mitolojisi’nde sık sık karşımıza kadınlar, tanrıçalar çıkar. Hatta bu kadınlar güç savaşçılık ve sembolleri ile bazen erkekleri bile saf dışı bırakabilirler. Örneğin savaşçı, güçlü kimliği ile tanınan Zeyna çok güçlü bir karakter ve mükemmel bir savaş zekâsına sahiptir. Anlatılanlara göre Zeyna o kadar güçlü bir Tanrıçadır ki Tanrıların bile zapt edemediği atlara biner, onlarla uzak diyarlarda savaşır. Baş Tanrı Zeus ve yine güçlü bir karakter olan hikmet tanrıçası, Zeus’un ilk karısı Metis’in kızı olan Athena zekâ ve strateji tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda Athena sanat ve ilham tanrıçası olarak da bilinir.  Yunan Mitolojisi efsanelerinde de kadın ve kadının mucizeleri sık sık anlatılır. Örneğin Athena’nın Zeus’un kafasının içinden çıktığı ve bu yüzden de Baş Tanrının bütün özelliklerini aldığından bahsedilir. Zeus’un kafası yarılır ve ortaya dans eden, güzelliği ile insanlara ilham veren tanrıça Athena ortaya çıkar ve bütün ölümsüzle

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ-ROJDA ÇELİK

SIGMUND FREUD VE AŞKIN PSİKOLOJİSİ Aşk şairlerin uydurmasıdır, demiştir Ursula K. Le Guin Malafrena adlı romanında. Peki, şairlerin anlam yüklemeleri sonucu mu aşk insan hayatında bu kadar değerli olmuştur, yoksa aşkın insan hayatında bu kadar değerli olması mı şairleri yazmaya yöneltmiştir. Bu soruların cevabını bilmemekle beraber gelin Freud’un “Aşkın Psikolojisi” kitabını inceleyerek bu konuya ışık tutmaya çalışalım. Freud denince hemen hemen herkesin aklına cinsellik gelir. Çünkü psikoloji ile ilişkili çoğu kavramı cinsellik temelinde açıklamıştır. Aşk kavramı da bunlara dâhildir.  Freud’un yaşadığı dönemde cinsellik, toplumun ahlaki değerlerinden dolayı baskıya maruz kalıyordu. Evlenmeden yaşanan cinsel birliktelikler hoş karşılanmıyor ve ayıplanıyordu. Cinsellikten açıkça söz etmek bile mümkün değildi. Bu durumun getirdiği cinsel eğitim yetersizliği hem erkek hem de kadının yaşantısında zorluklara neden oluyordu. Günümüzde de bu durumun geçerliliğini koruduğunu biliyoruz. Özellik