Uzm. Dr. Alişan Burak Yaşar’la Afet Travması Üzerine Röportaj
+Öncelikle röportaj için teşekkür ederiz, kendinizi tanıtıp neden travma alanında çalışmayı seçtiğinizden bahseder misiniz?
-Öncelikle selamlar. Ben Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Psikiyatri Uzmanı Dr Alişan Burak Yaşar. Aynı zamanda Okan Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı’nda misafir öğretim üyesi olarak ders anlatıyorum. Hâlihazırda Travma ve Afet Araştırmaları Derneği, EMDR Derneği ve Toplum Ruh Sağlığını Geliştirme derneklerinde yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyorum. Travma çalışması zor bir alandır elbette. Neden travma çalıştığımız konusu neden psikoloji ile ilgiliendiğimiz konusuna benzeyebilir belki .Hepimiz aslında her yaptığımızda kendimizi de tamir ediyoruz. Ek olarak asistanlığımın ilk yıllarında aldığım eğitim sırasında en çok acı çeken hastaların travma hastaları olduğunu, buna rağmen ruhsal sıkıntılarında en hızlı düzelmeyi de yine travma hastaları ile sağlayabildiğimizi görmek benim için özellikle bu alana yönelmede baş faktör oldu diyebilirim.
+Psikolojik travma nedir, açıklar mısınız?
-Psikolojik travma aslında “olağanüstü bir duruma verilen olağan tepki” olarak değerlendirilebilir. Kimi zaman doğal olaylarla olabildiği gibi gibi kimi zaman da maalesef insan eliyle gerçekleşmektedir. Özellikle insan eliyle olan travmalarda ruhsal yardım ve iyileşme sürecine ek olarak adalet olayın çok önemli ve gözden kaçan bir parçası da olmaktadır. Ruhsal olarak amigdala ve limbik beynimizin bizi zaten gerçek dışı “suçlu muyum ve değersiz miyim“ düşüncelerine boğduğu zorlu zamanlarda diğer insanların yargılayıcı tutumları veya adalet arayışındaki karşılık bulamama ile kişinin ruhsal dünyası daha zarar görürse travmanın iyileşmesi çok daha zor olabilmektedir. İnsanlar saldırı, taciz, ölüm tehditi veya buna benzer durumlara şahitlik ettiklerinde düşünceler ve duygular aracılığı ile hayatta kalma moduna geçecektir. Bu mod savaş , kaç veya donakal haline otomatik geçmemizi sağlayan bir moddur. Bu modda yaptıklarımız aslında eski çağlardan gelen “ilkel” beynimizin bizi korumak için aldığı hayati önlemlerdir. Buna rağmen kişiler sıklıkla travma anında ve sonrasında yaşadığı bu duygu ve düşünceler – bunlara verdikleri tepkiler- için dahi kendilerini suçlayabilirler. Oysaki tehdide karşı acil durum tepkisinden başka şey değildir bunlar.
+Afetlerin birey psikolojisine etkileri nelerdir?
-Afetin tanımlarından biri toplum kaynaklarını aşan bir ihtiyaç gerektiren olağanüstü zorlayıcı olaydır. Travmada kişinin kendi kaynakları yetmese bile insan olmanın en önemli unsuru, toplum ve çevrenin desteği iyileşmede önemli rol oynar. Buna rağmen hem psikolojik hem fiziki ihtiyaçlar afetlerde çok belirgindir. Ama çok hızlı destek görülemeyebilir. Afetler toplumsal ve bireysel düzlemde önemli etkiler bırakır. Bu aşamada yine de toplumsal bir dayanışma algısı kişilere de oldukça iyi gelecektir. Özellikle afet gibi travmalardan sonra ilk ay – şok evresi- uykularda bozulma, sürekli tetikte olma, her an kötü bir şey olacakmış beklentisi, kendine ve dünyaya yabancı gibi hissetme, sürekli resim olarak olaya benzer şeylerin zihne gelmesi veya afet anındaki bedensel tepkilerin tetiklenmesi yaşanabilir. Bunlar olağan tepkilerdir ve affetten özellikle 1 ay sonra yatışması beklenir.
+Afet sırasında travmatik deneyim (enkaz altında kalma, yakınını kaybetme, evini kaybetme vb.) yaşamış olan bireylere yaklaşım nasıl olmalıdır?
-Afet sırasında travmatik deneyim yaşan insanlara hem fiziksel hem psikolojik ilk yardım yapılmalıdır. Okullarda ve kurumlarda aldığımız ilk yardım eğitimlerinde nasıl ilk bakılacak yerler ve hayati risk varsa ilk yapılacak müdahaleler varsa aynı şekilde psikolojik olarak da ilk yardım böyle unsurlar barındırır. Psikolojik ilk yardım geniş ve kapsamlı bir konudur ama kabaca temel nitelikleri şunları belirtebiliriz. Temel prensip Bak- Dinle-Bağ Kur dur. Bak, çünkü halen bir tehlike devam ediyor olabilir. Eğitiminiz psikoloji olabilir ama afette halen temel ihtiyaçlar ve hayati riskler ön plandadır. Güvenlik ilk hedef olmalıdır. Kişi şok halinde güvenlik ihtiyaçlarını farkedemeyebilir. O yüzden temel ihtiyaçlarının saptanması önemlidir. Ardından ciddi travmatik stres tepkisi verenler tespit edilebilir ve kendine-çevreye zarar verme riski açısından öncelik gösterilmelidir. Dinle, psikolojik ilk yardımın temel prensibidir. İnsanları anlatmaya zorlamadan sadece soru sorarak onları dinlemek bir travma sonrasında çok rahatlatıcı olabilir. Travma sonrasında nadir olmayarak şaşkınlık, korku, öfke, suçluluk gibi duygular yaşanır. Bu duyguları kişiyle tartışmak yerine sadece dinlemek, kişi konuşmak istemiyorsa da sessizce yanında bulunarak konuşmak istediğinde dinlemek kendini güvende hissetmesine yardımcı olacaktır. Bağ kurma ise zaten travma ile kendini dünyayı ve geleceği dağılmış, kötü olarak hisseden kişi için somut, doğru ve güvenli hissettirecek temel müdahale başka bir “insan” ile bağ kurması olacaktır. Bağ kur, çünkü travma yaşayan kişi tüm dünyası dağılmış gibi hissedebilir. Sevdiklerine ulaşması, temel ihtiyaçlarının bilinmesi ve yardım hizmetlerine ulaşması ve durumla ilgili söylentilerin dışında somut ve geçerli bilgileri edinmesi dünyaya yeniden güven içinde bağlantılanmasına yardım eder.
+Afete maruz kalan her birey Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) geliştirir mi?
-Afetlere maruz kalan herkes TSSB geliştirmez. Ruhsal travmada bazı özellikler , kişileri bu olaylara karşı daha hassas hale getirebilir. Örneğin kadın olmak, bekar dul ya da boşanmış olmak, çocuk veya yaşlı olmak, yoksulluk, düşük eğitim düzeyi kişinin çocukluk çağının zorlu ve travmatik geçmesi gibi özellikler herhangi bir travmada kişileri daha duyarlı hale getirebilir. Yine eğer çevresel faktör olarak değerlendirdiğimiz, sosyal kaynakların yetersizliği, göçmen/mülteci olmak hatta gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkede bile kişinin etkilenme riskini arttırır. Çeşitli özelliklere bağlı olarak bazı kişiler travmatik strese karşı daha hassasken bazıları psikolojik olarak daha dayanıklı olabilir. Örneğin Van depremi sonrası yapılan araştırma ilk ayda etkilenen insan oranı yüksek olmasına rağmen, 1 yıl sonra inceleme yapıldığında üçte birinden daha az bir oranın TSSB tanı kriterlerini karşıladığı gösterilmiştir. Yani kalan üçte iki en azından TSSB olmayacak kadar az etkilenmiş diyebiliriz. Yani insanlar aslında çoğunlukla normal süreçte travma belirtilerini geride bırakmaktadır.
+Afet sonrasında bireyin TSSB geliştirip geliştirmediği nasıl anlaşılır?
-Ruhsal Travma yaşanan deprem ve benzeri olaylardan sonra şu başlıklardaki belirtiler orta çıkar .
1. Travmatik olayı yeniden yaşama belirtileri
2. Travmaya eşlik etmiş uyaranlardan kaçınma belirtileri
3. Duygudurum ve düşüncelerdeki olumsuz değişiklikler
4. Uyarılmışlık belirtileri
Şimdi biraz bunları açalım. Örneğin kişi uzun süren bir deprem yaşadı. Halihazırda bir deprem olmasa bile zaman zaman yeniden deprem oluyormış gibi hissedebilir. Yeniden deprem oluyormuş gibi davranışlar sergilerken bulabilir kendini. Yine herhangi bir hatırlatıcı görüntü gördüğünde yine deprem zamanı hissettiği bedensel belirtileri yaşayabilir. Örneğin deprem anında bir nefes darlığı ve yaygın karıncalaşma hissi yaşadıysa yine herhangi bir depremle ilgili sohbette bile bu nefes darlığı ve karıncalaşma hissini deneyimleyebilir. Bu belirtiler oldukça rahatsız edici olabilir. Belirtilerin psikolojik arka planını doğal olarak bilmeyen kişiler sıklıkla aklımı kaçırıyorum, kontrolümü kaybediyorum bana bir şeyler oluyor gibi düşüncelerle panik olabilirler. Bunu başka insanlara anlatmaktan çekinebilirler. Bu yeniden yaşantılama belirtileri rüyalarda da yine deprem örneğinden verirsek sürekli depremle ilgili rüyalar görme şeklinde olabilir. Bu da yine kişide “bana bir şeyler oluyor” kaygılarına neden olabilir. Bunlar sık görülen yeniden yaşama belirtileridir. Bu belirtileri yaşamamak için kişiler depremle ilgili konuşmaktan çekinebilir. Yine travma konusu başka bir şeyse, o şeyi hatırlatan insanlarla görüşmeyebilir. Hatta tüm insanlar ona bunu hatırlatıyorsa çoğu kişi ile ilişkiyi kesebilir. Hatırlatıcı mekanlara gitmez, ilgili toplantılar ve yerlerden uzak durmaya çalışabilir. Bütün bu yaşantılara da kaçınma belirtileri demekteyiz. Bunu kimi zaman farkında olarak , kimi zaman da farketmeden yaparken kendinii bulabilir. Travma sıklıkla düşünce ve duygularda da olumsuz değişikliklere neden olabilir. En basiti uykuları bozulan ve kaçınma davranışları nedeni ile sosyal çekilme yaşayan insanlar bir süre sonra yalnızlık hissedebilirler. Yine travma, daha sonra anlatacağımız biyolojik ve evrimsel arka planları nedeni ile sıklıkla haksız ve yersiz suçluluk ve değersizlik duygularına neden olabilir. Bu o kadar irrasyonel olabilir ki , örneğni 5 yaşında tacize uğrayan kişiler 50 yaşında mantıksız olduğunu bilmesine rağmen bu benim suçumdu gibi düşüncelere inanıyorken kendilerini bulabilirler. Bu tür belirtilere de travma sonrasındaki duygudurum ve düşüncelerdeki olumsuz değişlikler çatısında değerlendirebiliriz .Son olarak ruhsal travmadan örneğin bir örnek olarak bir deprem travmasından sonra sıklıkla kişi kendini en ufak sesle irkilen ,sürekli diken üstünde, yersiz ve anlamsız öfke hisleri ile dolu ya da duygularını yaşayamaz halde bulabilir. En ufak çıtırdı veya herhangi bir ani ses onları yerlerinden zıplatabilir veya ani öfke tepkilerine neden olabilir. Bu tür belirtilere de uyarılmışlık belirtileri demekteyiz. Ruhsal travmaya neden olan bir yaşantıdan sonra bu belirtiler sıklıkla yaşanır ve normaldir.
+Afet sonrasında TSShB geliştiren bireylerle nasıl çalışmak gerekir?
-Afet sonrası ilk ayki belirtilerin çoğu sıklıkla yatışayacağından başlarda ve belirtiler aşırı olmadığı sürece bir şey yapılması gerekmez. Bunların normal olduğunun bilinmesi ve bilmiyorsa bunların anlatılması sıklıkla yeterlidir. Fakat TSSB düzeyinde belirtiler varsa bir ruh sağlığı profesyonelinin değerlendirmesi gerekir. Bu hayat kalitesi ve kişinin hayatını sürdürebilmesi için oldukça kritiktir.
+Afetlerin toplum psikolojisine etkileri nelerdir?
-Toplumlar da afetlerden insanlar gibi etkilenir. Toplumsal olarak ilk zamanlar şok evresi olup hemen sonrasında hızlıca önlem alma ve harekete geçme dönemi olarak yaşanır. Fakat üzerinden zaman geçtikten sonra, travmatik etkiler de geride kalınca bu hazırlıklar kısa vadeli ve travmatik etki ile alalade yapılan çalışmalarsa yine pek işlevsel olmayacaktır. Travma sonrası büyüme dediğimiz , travmadan sonra mağdur hissetmek yerine, travmanın sonuçları ile baş etmeye çalışıp psikolojik etkilerinin hayat kalitesini etkilemediği düzeyde ve bu yaşantılardan elde ettiğimiz bilgilerle yeni üretkenlik ve hareketler üretme kapasitesi toplumlarda da olabilir. Şok evresini atlattıktan sonra burdan edindiğimiz bilgilerle bilimsel ve uzun vadeli hazırlıkları, sürdürebilir olarak yapan toplumları da bireylerde tanımlanan travma sonrası büyüme kavramı ile benzetebiliriz.
+Afet sonrasında toplumun stres seviyesini azalmak için ne tür yöntemlere başvurulabilir?
-Öncelikle güvenlik ve diğer temel ihtiyaçlar sağlanmalı, fiziksel ve psikolojik etkilere yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Ardından afetlerin hayatın içinde olduğu düşünülerek, uzun vadeli hazırlıklar yapılmalı. Bireyler afetlere psikolojik ve kamusal olarak hazırlandığı taktirde yeni bir afette psikolojik etklienme de önemli düzeyde azalacaktır. Afetlerde insanlar çaresiz ve kontrolünü kaybetmiş hissettikleri için özellikle travmatize olurlar. Afette ne olduğunu, ne yapabileceğini ve afetten sonra nasıl bir yol izleyeceğini bilen insan afet sırasında da kontrolsüz ve çaresiz hissetmeyeceği için afetten sonra stresle başetme kapasitesi epeyce artmış olacaktır.
Değerli Uzm. Dr. Alişan Burak Yaşar’a bizlerle bu keyifli röportajı gerçekleştirdiği ve afet travması hakkında bizleri bilgilendirdiği için teşekkür ederiz. Kendisi hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için linke http://alisanburak.com/ tıklayarak web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
TEŞEKKÜRLER.
Zeynep Şevval BÜYÜKİZGİ
çok güzel ve bilgilendirici bir röportaj olmuş emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇok güzel bir röportaj olmuş.
YanıtlaSil